o kadar büyük topraklara siz sahip olsanız sanki çok başka davranacaksınız dediğim başlık. padişahlarda sonuçta birer insandırlar ve oğlan değil cariye kovalamaktadır malum padişah.
ayrıca yaralanmamış bu olay direkt ölümüne sebep olmuştur.
padişah oldu ya her vaktini namazla veya savaşla geçirsin demi bre dangalak.
ayrıca halifelik makamı osmanlı'da öyle çok da kale alınmaz, boş beleş bir formaliteden ibarettir. köşede durmalıktır.
tiksinerek uzaklaşan beynini kovalarken vurup kafa tasınıda kıran ve kafa tası kemiği kaynamayan kemik olduğundan ömür boyu kafasında platinle gezecek yazar beyanıdır.
Sarı Selim'in hamamda sabuna basıp düştüğü ve bu nedenle öldüğü anlatılır. Ama olay genelde "Nurbanu Sultanın yeni yaptırdığı bir hamamda, hamamı gezerken meydana gelmiştir" diye anlatılır. Buradaki tek sorun; yeni yapılmış ve kullanılmamış bir hamamda ıslak bir sabun bulunmaz. Bunun dışında en çok anlatılan diğer hikaye sarayın hamamında cariye kovalarken öldüğüdür. Sarı Selim hakkında haremdeki oğlanlarla eşcinsel ilişkiye girdiği gibi hikayeler de anlatılır. Bir padişahın eşcinsel olması çok mu tuhaf? Hayır değil, 36 tane padişahın içinden eşcinsel çıkması olasıdır. Yalnız bu tür konular kaydedilmeyeceği ve kolay kolay dillendirilmeyeceği için emin olamayız.
Günümüzde bazı orospu çocuklarının ah yaşasa da beni sikeydi diye üzüldüğü ve o hırsla karaladığı padişahtır. Hiç koskoca padişah anan varken seni niye siksin manyak mısın lan.
Osmanli padisahlarindan bazilari ickiye, kadinlara olan bagliliklariyla anilmistir. Ve son halifr abdulmecid efendinin yazmalarinda da kanitlanmistir, bazi padidahlarin ickici oldugu. Gel gelelim şu oglancilik ki, hicbir zaman kanitlanamayacak bir durumdur padişahlardaki oglancilik ve de tarih kanitlayamadigi durumlari kabul etmez. O yüzden bu anlatilanlar sehir efsanesi olmaya hak kazanacak degerdedir.
oldukça normaldir. osmanlı torunu olanları ilgilendirir. özel hayat, saygı duymak lazım.
Rıza Zelyut'un "Osmanlı'da Oğlancılık" kitabından ilgili bölümler:
"Osmanlı padişahları, kendilerinin Bizans ve Acem imparatorlarıyla eş değerde olduklarını göstermek için, devlet protokolünü bu iki uygarlığın değerlerine dayamayı bir meziyet olarak görmüşlerdir. Elbette ki iran kökenli teşrifatın altında Arap imparatorluk geleneğinin etkisi de bulunmaktadır. Önceki dönemde bölgelerine hükmeden imparatorlardan hiç de geri olmadıklarını göstermek Osmanoğulları için itici bir güç olmuştur. Bu yüzden, eski saraylarda yer alan oğlancılığı da hiç düşünmeden içselleştirmişlerdir. Bu işin temelinin Yıldırım Bayezid zamanında atıldığı söylenmektedir. Vezir Çandarlı Ali Paşa'nın mahbub oğlanları, içoğlanı biçiminde saraya soktuğu, bu işe padişahı da alıştırdığı suçlaması hemen hemen bütün Osmanlı vakayinamelerinde yer alır. Manzum Tevârih-i Âl-i Osman'daki şu anlatım, devletin dönüştürülmesine ilişkin ilginç ipuçları vermektedir:
"Heman ki (ne zaman ki) Kara Halil oğlu Ali Paşa vezir oldu, fısk ü fücur (eğlence ve zina) ziyade oldu. Mahbub oğlanları yanına aldı, adını içoğlanı kodu. (…) iç oğlanına itten beter rağbet ederlerdi. içoğlanına rağbet etmek Ali Paşa'dan kaldı. Heman Ali Paşa vezir oldu, onun zamanında danişmentler (din âlimleri) çoğaldı, begler kapısına geldiler. Her biri bir begin yanına geldiler. Her biri onlara yarayalım deyü tabiatlarına münasip cevap verdiler. Allah buyruğun peygamber kavlin terk ettiler."
Bu kaynakta, danişmentlere (okumuş din adamlarına) dayalı yeni Osmanlı hukuk ve din anlayışının, Allah'ın buyruğunu ve Peygamber'in kavlini terk etmek olduğu söylenerek çok ağır bir eleştiri yapılıyor. Sözü edilen dönem halk devletinden kopup devşirme devletine geçişi gösteren dönemdir. Bizans, Fars ve Arap devletlerinin düzeyinde olduğunu, hatta onları aştığını göstermek için Osmanlı sultanları bu önerileri büyük bir iştahla kabul etmişlerdir. Bu yeni sistem, halk ahlakıyla çelişse de egemenlik gücünün kuvvetlendiğini göstermesi açısından saray tarafından kabullenilmiştir. Sorunu, 1387-1406 yılları arasında başvezirlik (veziriazam) yapan Ali Paşa'yla sınırlamak yanıltıcıdır. Bu süreçte içoğlanı sisteminin padişahlar tarafından kuvvetle benimsendiğini görüyoruz. Bu dönem ayrıca sarayın haremlik ve selamlık diye ikiye ayrıldığı, kadınların harem kısmına sürgün edilerek oğlanların kadın saltanatına ortak edildiği bir dönemdir.
(...) Oğlancılık, kurucu kitleler arasında bilinmemektedir. Bu bağlamda devleti kuran Odman Bey'in121 oğlancılıkla ilgisi yoktur. Gelenekten böyle bir şey taşınıp aktarılmamıştır.
Yıldırım Bayezid'den sonraki kısa bir kargaşa (fetret) döneminden sonra Osmanlı sarayı oğlancılığı geliştirerek sürdürmüştür. Çok büyük bir komutan olan Padişah II. Murat, oğlancılığı protokol kitabı olarak devlet sistemine sokmuştur. Çok içmesiyle ünlü olan bu padişah iyi bir şairdir ve şiirleri onun hoşgörüsünü ve zevke düşkünlüğünü pek açık yansıtır.
Sehî Bey, Tezkire (Heşt Behişt) adlı eserinde Sultan II. Murat'tan bir beyit aktarır. Bu Sultan, o beyitte içki içerken rakkas yani oğlan oynattığını yazmıştır.
Onun oğlu Fatih Sultan Mehmet de içoğlanı kullanmıştır. işte bu oğlanlardan saki olarak kullanılan birisine Veziriazam Şair Ahmet Paşa âşık olunca kıyamet kopmuştur. Sehi Bey, Tezkire'sinde Ahmed Paşa'yı anlatırken bu olaya da değinmiştir. (...)"
FATiH SULTAN MEHMET
"Büyük Sultan'ın (Fatih Sultan Mehmet) Avni mahlasıyla yazdığı şiirlerinde de güzel oğlanlara ilgi duyduğu görülmektedir. Birkaç örnekte bunu görebiliyoruz:
"Bir Güneş yüzlü melek gördüm ki âlem mahıdur
Ol kara sünbülleri âşıklarınun ahıdur"
(Yüzü öylesine Güneş [gibi parlak] bir melek gördüm ki, âlemin ışık saçan dolunayıdır. Onun sümbül gibi simsiyah saçları da âşıklarının ahlarıdır.)
"Karalar geymiş meh-i tâbân gibi ol serv-i naz
Mülk-i Efreng'ün meğer kim hüsn içinde şahıdur"
(Karalar giyinmiş bir dolunay gibi nazlı nazlı salınan o servi boylu [sevgili] tıpkı Frenk ülkesinin güzellikler içindeki padişahı gibidir.)
"Gamzesi öldürdügine lebleri canlar virür
Var ise ol ruh-bahşun din-i isa rahıdur"
(O güzel sevgilinin hışımlı yan bakışının öldürdüğüne, dudakları can bağışlamaktadır. Galiba o ruh veren güzelin dini, Hz. isa'nın yoludur.)
"Avniyâ kılma güman kim sana ram ola nigar
Sen Sitanbul şahısun ol (da) Kalata şahıdur"
(Ey Avni, gönül verdiğin o Hıristiyan güzelinin sana ram olacağını asla umma! Çünkü sen nihayetinde istanbul'un şahısın, o ise güzellik ülkesinin başkenti olan ve içinde cennet gibi hurilerin dolaştığı Galata'nın padişahıdır.)
Yukarıdaki şiirde anlatılan sevgili, Galata'da yaşayan Hıristiyan bir oğlandır. Onun için dininden bile vazgeçmeye hazır olduğunu yazabilmiştir. Bu dinden geçmeyi bir mecaz olarak yorumlasak bile, anlatılanın kara donlu bir erkek olduğu açıktır. Çünkü Osmanlı ülkesindeki gayrimüslimler, sokakta kim oldukları anlaşılsın diye genelde siyah elbiseyle dolaşmak zorundaydılar.
"Akl ü fehmin din ü imanın nice zabt eylesün
Kâfir olur hey Müselmanlar o tersayı gören"
(Hey Müslümanlar! O Hıristiyan dilberini bu güzellik içerisinde görenler akıllarını, şuurlarını, din ve imanlarını nasıl korusunlar? Onu gören insanın neredeyse kâfir olası geliyor.)
"Kevser'i anmaz ol içdüğü mey-i nâbı içen
Mescide varmaz o varduğı kilisayı gören"
(O Hıristiyan güzelinin içtiği saf şarabı içenler, Kevser şarabını artık hatırlarına bile getirmezler, onun gittiği kiliseyi görenler, bir daha mescide ayaklarını basmazlar.)
II. BEYAZID
Fatih Sultan Mehmet'ten sonra tahta geçen oğlu II. Bayezid daha şehzadelik döneminde ayyaş ve ahlaksız olmakla suçlanmıştır. Onun içoğlanı, güzel Sırp çocuğu Mustafa tarihimizde Koca Mustafa Paşa olarak bilinmektedir.
II. Bayezid'in oğlu Selim (Yavuz), oğlancı şairleri korumuştur. En sert oğlancılık kitabının yazarı şair Gazalî, Yavuz döneminde işini sürdürmüştür. Daha da önemlisi, Yavuz Sultan Selim dönemin şeyhülislamı Kemalpaşazade'ye (ibn-i Kemal, 1468-1536), Rücûu'ş-Şeyh ilâ Sibâhü fi'l Kuvvet-i Ale'l-Bah adlı meşhur cinsellik kitabını (bahnameyi) yazdırtmıştır. Bu kitapta, oğlancılık ilişkileri de anlatılmaktadır. Sonraki yüzyıllarda bu kitabın farklı adlarda yapılan baskıları başka padişahlara da sunulmuştur. Bu durum, Yavuz Sultan Selim'in sarayda oğlancı ilişkileri devam ettirdiğini göstermektedir.
Osmanlı sultanları içinde Türklerden en fazla nefret eden Yavuz Sultan Selim, bu düşmanlık yüzünden şiirlerini Türkçe değil Farsça yazmıştır. Onun adına sonradan bazı kıtalar uydurulmuş olsa bile, Sehi Bey, Sultan Selim'den bir beyit bile Türkçe şiir kalmadığını yazmıştır:
"Gerçi cahil insanlar onlara (ona) Türkçe şiirler isnad ederler. Ama onlar asla Türkçe şiir söylememişlerdir. Bütün şiirleri Farsçadır."
Yazdığı bir gazelde sevgilisini kılıçlı bir güzel halinde, yani savaşçı bir oğlan gibi tasvir etmesi de şaşırtıcı değildir.
Bu dönem, oğlancılığın saraydan taşıp sokaklara egemen olduğu bir dönemdir. Aynı ilişkiler genişleyerek Kanuni Sultan Süleyman döneminde de sürmüştür. Oğlan satıcılığının (oğlan pezevenkliğinin) devlet memurları tarafından bile yapılır hale geldiği görülmektedir. Padişah Kanuni de şiirlerinde oğlancı bir ruh hali içinde olduğunu ortaya koymaktadır.
Onun binlerce şiiri içinden seçilerek kendi hattıyla (yazısıyla) yazılmış Muhibbi Divanı'nda bunun ipuçlarını görmekteyiz. Kanuni'nin yaşlılık döneminde, eski serbest şiirlerinden elenerek hazırlandığı anlaşılan bu Divan'da padişahın şarabı çok övdüğü ve içtiği dile getiriliyor. Bir gazeli şöyle başlıyor:
(...)
"iy Muhibbi içüben mest-i harabat olub
Topdolu eyleyelim nara ile afakı"
(Ey gönül öyle içelim ki meyhane sarhoşuna dönelim ve attığımız naralarla dört yanı çınlatalım.)
Böyle sarhoş olduğu ortamdaki güzel, mahbub diye anılan bir oğlandır. Bunu şu beyitleri açıkça göstermektedir:
"Ol Hıta mahbubı gör kim turresin çîn gösterir
Nokta-i hali ile gül üzre pür çîn gösterir
Deyr içinde zülfini zünnar edip ol muğbeçe
Bana sundukda kadeh üstünde haçın gösterir"
(O Hıta dilberleri kadar güzel olan hub [oğlan], güle benzeyen yanağındaki beniyle daha da çekicileşip alnına dökülen kıvırcık saçlarını [kâkülünü] bize gösterir. O meyhane oğlanı [saki] manastır keşişleri gibi saçını beline kuşak ederek bana kadeh sunduğunda sanki haçını göstermiş gibi olur.)
Birçok imgeyi ve sembolü iç içe geçiren Şair Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman), burada meyhaneci çırağı diye anlattığı bir Hıristiyan oğlana tutulduğunu dile getirmektedir. Bu oğlan, aslında Padişah'a sakilik yapan içoğlanından başkası değildir. (...)
IV. MURAT
Osmanoğullarının Yavuz Sultan Selim gibi gaddar sultanlarından birisi olan IV. Murat'la ilgili pek çok bilgiye sahibiz. IV. Murat hızlı bir oğlancıdır. (...)
O dönemde yaşayan ve Enderun'da yetiştirilmiş olan Ali Ufki de bu bilgiyi doğrulamaktadır:
"IV. Murat, Büyükoda'da içoğlanı olan Ermeni Musa'ya böyle âşık oldu ve ona öylesine tutuldu ki kimi zaman çıldıracak hale geliyordu. Ayrıca genç bir silahdar paşaya da (halk içine çıktığında padişahın kılıcını ve silahlarını taşıyan ve baş hadımağaların ardından sarayda neredeyse en üst mevkide bulunan içoğlanına) âşık oldu. Bu içoğlanı güzelliği uğruna Galatasaray kışlasından alınmış, önce Padişah'ın lütfuyla Hasoda'ya kabul edilmiş, çok kısa bir sürede de silahdar paşa olmuştu."
Ali Ufki Bey, kendi döneminin padişahı olan IV. Mehmet'in de Ermeni kökenli bir oğlana olan tutkusunu şu ifadelerle dile getirmiştir:
"Şu anda hüküm süren Padişah, Güloğlu adında istanbullu genç bir oğlana âşıktır. Padişah'ın musiki içoğlanı olan bu kişi şimdi onun gözdesidir ve kendisine imparatorluğun en önde gelen mevkilerinden, neredeyse divan reisliğine denk kubbe veziri rütbesi verilmiştir."
ikinci selim için söylenir ama son araştırmalar bunun doğru olmadığı selamlık sırasında beyin kanaması geçirip öldüğü yönündedir. bizm tarihçiler nasıl şah ismail anasını idam etti diye iftira ettiğinde kadının mezar taşında tarih ve kitabe bulununca yalan olduğu ortaya çıksada algı ve iftira genelde gerçekleri bastırıyor maalesef.