yalansa deyin yalan!
gerçek ve doğrudur söylediğim.
bakın geçmişten kalan, miras tükenmiş şuan.
ey kemal sözünü unutanlar, kâmil'i müstehzi ananlar!
tezyif ile hâkir gördükleriniz;
ve söylediklerini anlamadığınız ben, şu noktada, sizin gibi hatalıyım;
şuursuzluk: can kuşumuzun yalnızlığı..
cıvıldamaktan ve kanat çırpmaktan yoksun büyümüş,
kafesin ardını bilmez hâlde süregelirken zaman,
elbet bigâne edalarla karşılanacağımı kavramam gerekir.
telâş! kafesin kapağı açılıp da bir el göründüğünde,
kafesin kapağının açıldığı ve bir çıkış olduğu değil de
elin bizi ölümle tehdit ettiği düşüncesi..endişesidir, telâş!
ve hatta düşünceler anlamına gelen "endişe", ne kadar ironiktir ki "düşüncesiz" bırakan bir hissiyata bürünmemizdir.
Pür-tehekküm soruyorlardı: -Niçin herkesten
Ayrı durdun? Ne için istenilen, titrenilen,
Koşulan şeyleri tahkıyr ederek, çiğneyerek
Âlemin zıddına, pür-çîn ü ta'ab, bir meslek
ihtiyâr etmeğe mecbûr oldun?
Ne için? Söyle, tecerrüdde ne lezzet buldun?
Neydi sevk eyleyen âmâlini bî-hude yere
En çetin yollara, en huşk u haşîn sadmelere?
Neydi rûhunda o illet ki muharriş, müzmin?
Doğruluk, hubb-i hakîkat mi?.. Fakat sen delisin!
O sükût etti; ve bir katre-i bârid asabî
Bir tebessümde sinen girye gibi
Titreyip kaldı cebîninde.
-Evet, sen delisin!
Bütün insanlar akılsız, bütün âlem miskin,
Bütün efkâr-ı beşer kör de şu dünyâda gören,
Anlayan bir senin aklın mı? Neden, söyle, neden
Herkesin gittiği yoldan saptın?
Herkesin yıktığı evhâmı hakîkat yaptın,
Tapıyorsun?
O, muannid, mütegaafil bakıyor,
Sanki bir heykel...
-Evet, sen delisin, hem mağrûr
Ve muzırr bir delisin; haddini aştın, artık
Seni igmâz edemez, hazmedemez insanlık...
Ve bütün kaafile taşlarla mücehhez, mahmûm,
Ettiler "Hakk!" diyerek hakka hücum.
Ona her darbe şifâ, her acı söz bir müjde:
Taşlar indikçe sızan kanlar o kudsî yüzde
Bir küçük nokta bırakmıştı... Bakıp zâlimler
Doğdu zannettiler alnında beyaz bir ahter!