çocukluğumuzda, günlerden cuma veya pazartesi olduğunda fatsayı gezmek için büyüklerimizin peşine takılırdık. yarıtaş,töngeldibi, kabaelma,domuzderesi derken eski samsun yoluna inerdik.oradan baktığımızda artık fatsa görünürdü.kilise kıranından inenlerle yolumuz burada birleşirdi.
halil ibrahimi, öyle bir yolculuk esnasında tanımıştım.siyah çizgili takım elbisesi,sekiz köşe kasketi,iskarpini,elinde şemsiyesi ile o, devrine göre şık giyinen tipik bir anadolu delikanlısıydı.
saat,gramofon, löküs, şemsiye ve kilit gibi o zamana mahsus aletlerin tamiri ile ilgilenen ünlü bir çilingirdi.küçük bir dükkânı vardı.evinden işine gider,işinden de evine dönerdi. kendisine çakı gibi delikanlı derlerdi. silahsız gezmezdi. gizliden tabanca tamiri de yaptığı söylenirdi.
babası ahmet satın, yalıköy tarafından gelip buraya yerleştiği ve emiralioğullarından olduğu anlatılırdı.
halil ibrahim, komşu köyden orduluoğlu ahmetin kızına âşık olur ve onu kaçırır. orduluoğlu ahmet pek gururlu,bir eli olmayan çolak lakaplı otoriter bir insandır. kızının halil ibrahime kaçmasını bir türlü hazmedememiştir. 1931 doğumlu halil ibrahim saat, 1951 yılında askere gider. köyünde eşi bir oğlu,bir de kızı vardır. asker ocağında, vatanî görevini yapan halil ibrahime bir mektup gelir. mektup çok acıdır.
mektupta: komşusu ağanın, halil ibrahimin tapusu olmayan arazilerini kendi mülküne katmak için girişimlerde bulunduğu ve kayınpederinin de kızını geri alacağı yazılıdır. dayanamaz halil ibrahim, bu mektupla gelen acı ve gelecekteki yaşamını karartacağını bilmediği kara habere
bunun üzerine halil ibrahim askerden firar eder. zaten ormanlık olan evinin etrafında saklanmaya ve barınmaya başlar. ayrıca terzioğlu tepesi, odayanı,çıtırdüzü derken ara sıra da evine gelir. fazla direnemez ve yakalanır. o zamanlar asker kaçağı olmak çok adî bir suçtur. onu kendisi de bilir. ancak yakalandığı zaman jandarmaları çok yormuş olmalı ki; onu telefon direğine bağlayıp dövdükleri söylenir.
o an halil ibrahimin, hayatının kırılma noktası olmuştur. cezasını çeker,askerlik görevini tamamlar. ama hayatı artık perişan bir hal almıştır. hanımı da elinden alınmış,terme ye başka birisine verilmiştir. bilahare çocukları da annelerinin yanına gitmiştir. halil ibrahim,artık evinde yalnız başına kalmıştır. halktan kopmuştur. silahsız gezmez, yakalanmak ta istemez. mümkün olduğu kadar gece gezmeye özen gösterir. yolları kullanmaz. dağlardan,ormanlardan ve derelerden; gideceği yerlere öyle gider. zaten fazla gideceği dostu da kalmamıştır.
halil ibrahim bizim köye cemal dayının yanına gelirdi. onu orada görme imkanım da olurdu. çünkü bizim kullandığımız su (turşu suyu) cemal dayının evinin yanında idi. cemal dayı, halil ibrahimin arazilerini işlerdi. ayrıca güferin dursun amcalara gittiği de söylenirdi. seyrek te olsa apul amcalara da gidermiş. anlaşılan ayda bir kez de olsa ,ev yemeğine ve sohbete olan ihtiyacını böyle gidermeye çalışırmış halil ibrahim
ben evkaf ilkokulunda okuyordum. cumartesi öğleden sonra, pazar ve diğer tatil günlerinde çobanlık bana düşerdi. hayvanları, diğer çocuklarla alageliş dağına getirirdik. kızılkaya da oraya yakın yokuşu çok olan çıtırlık bir ormandı. hayvanlarımız susadığında yola inerlerdi. onları genelde öğleden sonraları dereye suya indirirdik. dere kenarlarında otlanırdı hayvanlarımız.
hasano deresi, kazandere ve kabamla deresi ile birleştikten sonra almıştır ismini. hayvanlarla ,domuzdereye kadar inerdik. orada,onları kız çocuklarına bırakır, birkaç arkadaş epey yürüdükten sonra halil ibrahimin evine çıkardık. cemal dayının da oralarda olduğunu bildiğimiz için bundan da cesaret alırdık.
halil ibrahimin, evinde tamir işiyle uğraştığını biliyorduk. o zamanlar gramofon dinlemeye bayılırdık. tepenin başında ahşap bir evi vardı. yakınında başka ev de yoktu. bize bütün taş plaklarını dinletirdi.gayet insancıl,çok efendi birisiydi. malatyalı fahri kayahan, muzaffer akgün, müzeyyen senar, safiye ayla, behiye aksoy, yaseri asım arsoy dinlediğimiz plaklardan bazılarıydı. plakların bir yüzü bittiğinde diğer yüzünü eliyle çevirir, gramofonu kurardı. kendisi kenarda bir masada bazen fal açar,bazen de tamir işleri ile uğraşırdı. o dönemin unutulmaz sanatçılarının resimleri ,posterleri ve plakları hep vardı onda. ayrıca içtiği gelincik sigaralarının paketlerini de biriktirip terekte saklamıştı. 1950lerde gazeteyi ben onun evinde gördüm.hürriyet ya da milliyet olsa gerek onun yanına bazen de büyüklerimizin saat ve löküsleri bozulduğunda, onlarla da gitme imkanımız olurdu.
1980li yıllara gelindiğinde fatsada, 12 eylül öncesi nokta operasyonu yapıldı. sağ, sol çatışmaları hat safhaya ulaşmıştı. kimse köyüne, bahçesine gidemiyordu. o sıralar halil ibrahimin evi, meçhul kişiler tarafından yakılmıştı . halil ibrahim,yangından kurtarabildiği gramofonunu, masasını ve bazı aletlerini karşı ormanda bulunan kayalık bir alandaki mağaraya taşımak zorunda kalmıştı.orada barınmaya başlamıştı. o, bu hayata zaten alışıktı. hiç kimsenin gündüz bile fındık bahçelerine çıkamadığı, güvenlik ortamının sağlanamadığı zamanlarda bile o, gece gündüz ormanlarda,dağlarda ,derelerde gezer, dolaşırdı. korku nedir bilmezdi. (29 sene önceki sopa korkusu hariç)
nokta operasyonu 1980 temmuzunda yapılmıştı. fatsaya çok sayıda asker,, tüfek, helikopter gelmişti. arananlar, yakın köylere,ormanlara çekilmişlerdi. her gün köylere, ormanlara operasyonlar düzenleniyordu. bir gün vur-kaç eylemi gerçekleştirilmişti. ardından büyük bir operasyon daha başlatılmıştı. dağ,taş aranıyordu. sokağa çıkma yasağı uygulanmıştı.
bir gece önce, halil ibrahim yakalandığı şiddetli bir yağmura daha fazla direnemediğinden; dağ,orman, dere demeden saatlerce yürüdükten sonra sabaha karşı güferin dursun amcalara gelir. onları, o saatte uyandırmak ve rahatsız etmek istemez.her tarafı ıslanmış, bitkin bir halde iken mısır alafı ve ot dolu samanlığın içine girer ve hemen uykuya dalar.bu arada silahı da belindedir. ertesi gün, uyandığında jandarmaları başucunda görür. dünya başına yıkılmıştır. hiçbir şey yapamaz, silahını verir ve teslim olmak zorunda kalır. aslında 29 yıl önceki olay olmasa hiçbir şey olmayacaktır. ah ! o korku içine sinmiş bir kere halil ibrahimin. dursun amcanın oğlunun,gelininin,hanımının onlardan kim varsa hepsinin tek tek ifadesi alınır .halil ibrahimin, kim olduğu onlara sorulur.onlar da , onu tanıdıklarını ve evlerinin ona her zaman açık ,dürüst ve oldukça mert birisi olduğunu söylerler. sadece gece o saatte onları rahatsız etmek istemediğinden samanlıkta yatmış olabileceğini anlatırlar.
her şey normaldir. halil ibrahimin serbest kalmasına ramak kalmıştır. çünkü o zamanlar silahını teslim edenler soruşturmaya tabi tutulmuyor ve serbest bırakılıyorlardı. yalnız o; 29 sene önceki an varya: kahrolası an! halil ibrahimin kurtulmasına imkan tanımayacaktı. bir fırsatını bulan halil ibrahim ,, hasano deresine kadar iner. dal köprüyü sel almıştır. bulanık taşkın dereyi geçtikten sonra bir müddet daha koşar. tekrar ormana gireceği anda , başından vurulur ve kayalara yaslanır. yere düşmez halil ibrahim. ölürken de aslandır halil ibrahim. paylaşmak zorunda kalmıştı. yalnız ne halil ibrahim onları tanıyordu tank dur! kaçma ! sesleri arasında tepeden aşağıya koşar ve yuvarlanır. ardından silah sesleri yankılanır.
dağda kızıl ot biter
içinde keklik öter
eşkıyadan da beter
uslan be halil ibrahim
kıvırcık saçlarına
kar düşmüş uçlarına
dağın yamaçlarına
yaslan be halil ibrahim
derede su durulur
daldan köprü kurulur
elli yerinden vurulur
aslan be halil ibrahim
müfreze dağı sarar
dağda kaçaklar arar
geçit vermez kayalar
hızlan be halil ibrahim
musa eroğlu'ndan gece 3te yakılan sigaranın yoldaşıdır.
ben sadece bende anlamı bu kadar büyük sanırdım. kendi hikayesini yine bu türküyle anlatan birini gece gece hatırladım da yazmak istedim.
henüz 15 yaşında küçükken sözlendirilen iki çocuk evlendirilir. çok büyük bir aşiret düşünün, dizilerdeki gibi olanlardan. daha önce tanışmamışlardır. ben çocuktan dinledim, gözlerimi açtığımda evliydim dedi. altı ay sonra büyüdüm ben, on altıma girdiğimde sevmediğim bir kadınla, sevmediğim bir hayattaydım.
hiçbir zaman parada pulda gözüm olmadı. ölümden de korkmadım. düğünden sonra sadece altınlar iki çuvaldı. aldım kıza verdim, al ne yapmak istiyorsan yap bunlar senin dedim, tek kuruş almadım. altı ay sonra, bana ve ona yapılanın farkına varınca dur dedim. buna dur demek ölüme gel demekti. kıza bir şey olmazdı, bırakıp kaçacak olan bendim. almanyadaydık, kaçtım. önce fransaya sonra hollandaya. başta ailemi tehdit ettiler. karşılarına çıktım ne yapacaksınız bana yapın dedim. sonra da çekip gittim. üç yıl kimse ne annem ne babam ne kardeşim nerde olduğumu bilmiyordu. ben bile bilmiyordum bazen. tek kuruş param yoktu, açtım çoğu zaman. ölüme meydan okumuştum. hepsi peşimdeydi öldürülmem gerekti.
kadınlardan nefret etmiştim her şeyin suçlusu onlar gibi geliyordu. ailem tehlike altındaydı, onları kaybetmiştim. tüm geçmişimi kaybetmiştim. geleceğimi de kaybetmiştim. ülkemi de kaybettim. dava da açmış pislikler, tazminat davam var başka şeylerden de suçlanıyorum, giriş yasağım var memlekete.
ulan baktım kendime, neyim var? -hiçbir şey- bir elimde kaçarken yanımda olan telefonum var. para çoktan suyunu çekmiş zaten. bir köprünün altındayım sabah olmasını bekliyorum. insan böyle her şeysiz olunca uyuyamıyor da. açtım halil ibrahim türküsü. musa eroğlu. sabaha kadar dinledim. sabaha kadar o türküyle yaşadım.
zaten o sabahı ettikten sonra gerisi de geldi. bir şekilde ayağa kalkıyorsun. ama o köprüdeki gece varya, ne zaman halil ibrahim türküsünü duysam, tüm kaybettiklerimle ölüme meydan okumamı tekrar tekrar yaşarım. ölümden korkma ya gidersin ya gitmezsin bu kadar basit ama kalırsan yüreğin sağlam kalmalı.
ahmet kaya sever misin? diye sordu. beni vur en sevdiğimdir dedim. benim de en sevdiğim, hikayesini dinlemek ister misin? dedi. sigara içmezdim, bir tane yaktım. ahmet kaya açtım. bazı hayatlara dokunmak çok güzel.
Çok derin bir hikayesi olan türküdür... ibrahim gayet normal bir hayat süren bir tamiratcıydı... birgün askere gitti... gittiği esnada kötü niyetli kimseler ona "yetiş kayın baban karını satıyor" demişler... o da askerden kaçmış... her daim olduğu gibi o vakitlerde de askerden kaçmak büyük suçtu... onu bir telefon direğine bağlayan askerler ibn bir güzel pataklamışlar kafasına gelen bir darbe ile aklı tabiri caiz ise: Gel - git olmuştu... hikaye böyle uzar gider...