"
Din bir tarladır insanlar için,
sadece menfaati olanlar sürer o tarlayı.
kimi cennet gitmeyi umut eder dindarların,
kimi cehennem ateşinden korkar cahilce.
ibadet etmezdi insanlar hiç bir tanrıya,
yeniden dirilme korkusu olmasaydı.
inkar ederlerdi Tanrı'yı,
sevap beklentisi olmasaydı,
Sanki din bir ticarethanedir onlar için,
işlettikleri zaman kazanıp, ihmal ettiklerinde zarara uğradıkları,"
".............
sizler, özgürlük arayışı tutkusu sizin için bir koşum haline geldiğinde ve özgürlükten bir hedef ve tatmin olarak bahsetmeye son verdiğinizde ancak özgür olabilirsiniz.
içinizdeki zamansız olan; hayatın zamansızlığından haberdardır ve bilir ki dün bugünün hatırasından başka bir şey değildir ve yarın da bugünün rüyası."
yalnızca bir kez naçar kaldım:
´sen kimsin?´ diye soranın karşısında.
---
inci
kum tanesinin etrafına
ızdırabın ördüğü mabeddir.
nedir
bedenlerimizi oluşturan özlem
ve nedir
etrafına inşa edilen taneler?
---
bir tür kavuşmadır hatırlayış.
unutuş, bir tür özgürlük.
---
bana
kulak ver
sana ses vereyim.
---
bir çok öğreti pencere camı gibidir.
hakikate oradan bakarız;
ama bizi hakikatten ayırır.
---
kadın
yüzünü tebessümle peçeleyebilir.
---
ağzın yemekle doluyken
nasıl
şarkı söyleyebilirsin?
elin altınla doluyken
nasıl
dua için açabilirsin?
---
bir şeyi elde etmek istiyorsan
onu kendin için isteme!
---
aşk,
aşık ile kadına aşık olur:
biri hayalinin yarattığı,
diğeri henüz doğmamış olan.
---
iki sevgili
birbirlerinden çok, aralarındakini kucaklar.
---
sırtını güneşe çevirirsen
gölgenden gayrı bir şey göremezsin.
---
beni aldattıklarını anlamadığımı
zannedenlerle dalga geçmek için
insanların beni oyuna getirip aldatmalarından
hoşlanmam biraz tuhaf değil mi?
---
kendini tanıdığın ölçüde
başkalarını yargılayabilirsin.
de bana
hangimiz günahkar,
hangimiz masum?
---
beşeri kanunları yalnızca iki kişi çiğner:
deli ve dâhi.
bu ikisidir
allah´ın kalbine en yakın insan.
---
gözlerindeki öfkeli bakışlarını
dudaklarındaki tebessüm yamasıyla
örtmeye çabalayan kimse
ne kadar da budala!
---
başkalarının yanlışının farkına varmaktan
daha büyük bir hata var mı?
---
bin sene önce komşum bana
´ elemden gayrı bir şey olmadığı için
hayattan nefret ediyorum´
demişti.
dün mezarına uğradım.
hayat
kabri üzerinde raksediyordu.
---
ölüm
yaşlıya memedeki çocuktan daha yakın değildir.
hayat da öyle!
---
kök,
şöhreti küçümseyen çiçektir.
---
hayatın bütün sırlarını çözdüğün vakit
ölümü arzularsın.
çünkü o da
hayatın sırlarından biridir.
---
sen iki kişisin:
biri karanlıkta uyanık,
diğeri aydınlıkta uyuyan.
---
kalplerimizin sırlarını
ancak
kalpleri sırlarla dolu olanlar
kavrar.
---
bugünün en acı hüznü
dünün sevinçlerinin yadedilmesidir.
---
kaplumbağalar
yollar hakkında
tavşanlardan daha bilgilidirler.
----
hiç kuşkusuz
tuzda garip kutsal bir şey var.
hem gözyaşlarımızda var
hem de denizde.
derine inerdi korkmadan. korkusuzca sorgulardı genel geçer herşeyi. öldüğünde yapayalnız olduğu söylenir ama inancı olan biri nasıl yalnız kalabilir ki?
Aşk sizi çağırdığı zaman, onu izleyin,
Yolları zorlu ve dik olsa da.
Kanatları sizi sardığı zaman, ona teslim olun,
Tüyleri arasına gizlenmiş kılıç sizi yaralayacak olsa da.
Ve aşk sizinle konuştuğu zaman, ona inanın,
Bahçeyi tarumar eden kuzey rüzgârı gibi darmadağın etse de düşlerinizi sesiyle.
Çünkü aşk hem taç olur başınıza hem çarmıha gere sizi. Hem besler büyütür hem de budar sizi.
Yücelerinize tırmanıp okşar sever güneşte titreyen en körpe dallarınızı,
inip sonra aşağı, sarsar toprağa tutunmuş köklerinizi.
Mısır demetleri gibi derer aşk sizi.
Harman yerinde dövüp çırılçıplak bırakır.
Kabuklarınızı elemek için kalburdan geçirir.
Apak edinceye kadar öğütür sizi.
Yumuşayana kadar yoğurur;
Ve sonra sizi atar kutsal ateşine, Tanrı’nın kutsal şölenine kutsal ekmek olasınız diye.
Aşk bütün bunları, yüreğinizin sırlarına ermeniz ve bu bilgiyle Hayat’ın yüreğinin bir parçası olabilmeniz için yapacaktır.
Fakat eğer korkularınız içinde, sadece aşkın huzurunu ve hazzını aramaksa muradınız,
O zaman çıplaklığınızı örtüp aşkın döven yerinden çıkın daha iyi,
Girin güleceğiniz ama doyasıya gülemeyeceğiniz, ağlayacağınız ama bütün gözyaşlarınızı dökemeyeceğiniz o mevsimsiz dünyaya.
Kendinden başka bir şey vermez aşk ve kendinden başkasından almaz.
Ne sahip olur aşk ne de kendine sahip olunsun ister.
Çünkü aşka aşk yeter.
Sevdiğiniz zaman “Tanrı yüreğimde” değil, “Ben Tanrı’nın yüreğindeyim” demelisiniz.
Ve aşka rota çizebileceğinizi sanmayın. Çünkü sizi layık bulursa eğer rotanızı aşk çizer.
Aşkın kendini tamama erdirmekten başka bir tutkusu yoktur.
Fakat âşıksanız ve tutkularınız olacaksa mutlaka, şunlar olsun tutkularınız:
Erimek ve akan bir dere olmak ezgisini geceye söyleyen.
Tanımak aşırı muhabbetin sızısını.
Yaralanmak kendi aşk idrakinizle;
Ve kan ağlamak isteyerek ve sevinçle.
Şafak vakti kanatlanmış bir yürekle uyanmak ve minnet duymak aşkla dolu yeni bir güne,
Öğleyin dinlenmek ve aşkın coşkusunu düşünmek derin derin,
Akşamleyin eve şükranla dönmek;
Ve sonra da uyumak yüreğinizde sevgiliye bir dua ve dudaklarınızda bir şükran şarkısıyla.
Çağlara benzer aşk, bugünü inşa eder ve yarını yıkar.
Bir tanrı gibidir, felaketler yaratır.
Menekşenin iç çekişinden daha naziktir aşk,
Ve daha serttir şiddetli bir fırtınadan.
Ve diyorum ki; Hayat gerçekten karanlıktır istek olmadıkça. Ve tüm istekler kördür irfan olmadıkça. Ve tüm irfan boşunadır, bir işin meşgalen olmadıkça. Ve tüm uğraşlar boşunadır aşk olmadıkça. Eğer aşk ile çalışırsanız bağlanırsınız birbirinize ve Tanrıya. Aşk ile çalışmak nedir mi diyorsunuz? Kumaşı yüreğinizden çekilmiş iplikle dokumaktır; Sevgiliniz giyecekmiş gibi...!
sonra, varlikli bir adam konustu: "bize vermekten bahset."
ve o cevap verdi:
"sahip olduklarinizdan verdiginizde,
çok az sey vermis olursunuz;
gerçek veris, kendinizden vermektir.
çünkü sahip olduklariniz, yarin ihtiyaciniz olabilir
diye saklayip korudugunuz seylerden ibaret degil mi?
ve yarin, kutsal sehre giden hacilari takip ederken, kemiklerini,
iz birakmayan kumlara gömen fazla uyanik bir köpege ne getirebilir?
ve ihtiyaç korkusu da, ihtiyaçtan baska birsey degil midir?
kuyunuz tamamen doluyken susuzluktan korkmak,
tatmin olamayan bir susuzluk göstermez mi?
çok fazla seye sahip olup, çok az verenler, bunu
gösteris isteyen gizli arzulari için yaparlar,
ki bu da armaganlarini yararsiz kilar.
ve bazilari vardir ki, çok az seye sahiptirler ve hepsini verirler.
bunlar hayata ve hayatin definesine inananlardir,
ve kasalari hiç bos kalmaz.
bazilari sevinçle verirler, bu sevinç onlarin ödülüdür.
bazilari ise istirap içinde verirler ve bu aci onlarin vaftizidir.
ve bazilari vardir ki, ne vermenin acisini hissederler,
ne sevinç ararlar, ne de bir erdemlilik düsüncesi tasirlar;
onlar, su vadideki mersin agacinin kokusunu salisi gibi verirler.
böyle kisilerin ellerinde tanri dile gelir ve
onlarin gözlerinden tanri, dünyaya gülümser.
istendigi zaman vermek güzel bir davranis olabilir; fakat
istenmeden, ihtiyaci hissederek vermek çok daha anlamlidir.
ve cömert olan için, verecek kimseyi aramak,
veris olayindan daha fazla sevinç getirir.
vermekten alikoyacaginiz herhangi bir sey olabilir mi?
sahip oldugunuz her sey bir gün verilecektir.
öyleyse simdi verin ve vermenin hazzini
mirasçilariniz degil siz yasayin..
çogunlukla söyle dersiniz:
'verecegim, ama hak edeni bulabilirsem.'
ne koruluktaki meyve agaçlari böyle düsünür,
ne de çayirdaki sürüler.
onlar, saklandiginda çürüyecek olani, yasayabilsin diye verirler.
herhalde kendisine günler ve geceler verilmesini hak eden
bir kisi, sizden gelebilecek seyleri de hak eder.
ve hayat okyanusundan içmeye hak kazanmis bir insan,
sizin küçük irmaginizdan da bir bardak su alabilir.
faydasindan öte, kabul etmenin gerektirdigi cesaretten ve
güvenden daha büyük bir deger var midir?
ve siz kim oluyorsunuz da, onlarin gögüslerini yirtarak
gururlarini korunmasizca ortaya seriyor, sonra da
onlarin degerlerini örtüsüz ve gururlarini
utanmasiz olarak degerlendiriyorsunuz?
önce kendinizi vermeye hak kazanmis ve
verme olayinda bir araci olarak görün.
çünkü gerçekte herseyi veren hayattir
ve siz kendinizi bir verici olarak belirlediginizde,
sadece bir tanik oldugunuzu unutuyorsunuz.
ve siz alicilar, ki hepiniz bu gruba dahilsiniz,ne kendinize
ne de size verene bir boyunduruk yüklememek için,
hiç bir minnet hissi tasimayin.
bunun yerine, armaganlari kanat yaparak,
verenle beraber yükselin;
çünkü borcunuzu gereginden fazla abartmak,
annesi özgür yürekli dünya,
babasi evren olan cömertlik olgusundan
süphe etmek demektir..."
halil cibran
--spoiler--
sırını rüzgara fısıldarsan ağaçlara söylediği için suçlayamazsın..."
bugüne kadar yalnızca, "sen kimsin?" diye sorana ne cevap vereceğimi bilemedim.
sevincin ya da kederin büyüdüğünde dünya küçülür *
--spoiler--
En sevdiğim, beğendiğim iki şiirden birini yazmış adamdır.biraz uzun fakat okunmalı ve üzerine düşünülmeye değerdir.
düşünceler
durmaksızın yürüyorum bu kıyılarda,
kumla köpüğün arasında.
yükselen deniz ayak izlerimi silecek,
rüzgar köpüğü önüne katacak,
ama denizle kıyı daima kalacak.
bugünün acısı, dünün hazzının anısıdır.
anımsamak bir tür buluşmadır.
unutmak ise bir tür özgürlük.
sevgililer birbirlerinden çok
aralarındakini kucaklarlar.
arkadaşlık her zaman için
tatlı bir sorumluluktur,
asla bir fırsat değil.
ancak büyük bir acı veya büyük bir sevinç
senin gerçeğini açığa çıkarabilir.
işte böyle bir anda
ya güneş altında çıplak danset,
ya da çarmıhını taşı.
insanlık, sonsuzluğun dışından
sonsuzluğa akan bir ışık nehridir.
şafağa ancak
gecenin yolunu izleyerek ulaşılabilir.
gariptir ki,
kimi zevklerin tutkusudur,
acılarımızın bir kısmını oluşturan.
kişinin hayal gücüyle, düşlerinin gerçeklesmesi arasındaki mesafe,
yalnızca onun yoğun isteğiyle aşılabilir.
cennet orada,
şu kapının ardında,
hemen yandaki odada;
ama ben anahtarı kaybettim.
belki de sadece koyduğum yeri unuttum.
kuş tüyünde uyuyanların düşlerinin,
toprak üzerinde uyuyanlarınkinden
daha güzel olmadığı gerçeğinde,
yaşamın adaletine olan inancımı
yitirmem mümkün mü?
bana kulak ver ki,
sana ses verebileyim.
karşındakinin gerçeği
sana açıkladıklarında değil,
açıklayamadıklarındadır.
bu yüzden onu anlamak istiyorsan,
söylediklerine değil,
söylemediklerine kulak ver.
söylediklerimin yarısı beş para etmez;
ama ola ki diğer yarısı sana ulaşabilir
diye konuşuyorum.
yalnızlığım, insanlar geveze hatalarımı övüp,
sessiz erdemlerimi eleştirmeye
başladığında doğdu.
bir gerçek her zaman bilinmek,
ama ara sıra söylenmek içindir.
içimizdeki gerçek olan sessiz,
edinilmiş olan ise gevezedir.
içimdeki yaşamın sesi,
senin içindeki yaşamın
kulağına ulaşamaz.
yine de kendimizi yalnız
hissetmemek için konuşalım.
sözcüklerin dalgası
hep üstümüzde olsa da,
derinliklerimiz daima dinginliğini korur.
yaşam kalbini okuyacak
bir şarkıcı bulamazsa,
aklını konusacak
bir filozof yaratır.
zihnimiz bir süngerdir,
yüreğimizse bir nehir.
çoğumuzun akmak yerine,
sünger gibi emmeyi seçmesi ne garip!
eger kış,
'baharı yüreğimde saklıyorum'
deseydi, ona kim inanırdı?
her tohum bir özlemdir.
öğretilerin çoğu pencere camı gibidir.
arkasındaki gerçeği görürsün,
ama cam seni gerçekten ayırır.
haydi seninle saklambaç oynayalım.
yüreğime saklanırsan eğer,
seni bulmak zor olmaz.
ancak kendi kabuğunun
ardına gizlenirsen,
seni bulmaya çalışmak
bir işe yaramaz.
neşeli yüreklerle birlikte
neşeli şarkılar söyleyen
kederli bir kalp ne kadar yücedir.
yürüyenlerle birlikte yürümeyi yeğlerim,
durup yürüyenlerin geçişini seyretmek değil.
özel ve ayrımcı olmayalım.
unutmayalım ki, şairin aklı da,
akrebin kuyruğu da gururla
aynı yeryüzünden yükselir.
evim der ki, 'beni bırakma,
çünkü burada senin geçmişin yaşıyor.'
yolum der ki, ' gel ve beni izle,
çünkü ben senin geleceğinim.'
ve ben hem eve, hem de yola derim ki,
'benim ne geçmişim,
ne de geleceğim var.
eğer kalırsam,
kalışımda bir ayrılış vardır;
gidersem,
ayrılışımda bir kalış.
yalnızca sevgi ve ölüm
her şeyi değiştirebilir.'
daha dün, yaşam küresi içinde
uyumsuzca titreşen bir kırıntı
olduğumu düşünürdüm.
şimdi biliyorum ki,
ben kürenin ta kendisiyim,
ve uyumlu kırıntılar halinde
tüm yaşam içimde devinmekte.
adlandıramadığın nimetleri özlediğinde,
ve nedenini bilmeden kederlendiğinde,
işte o zaman büyüyen her şeyle
beraber büyüyecek ve
üst benliğine uzanacaksın.
ağaçlar yeryüzünün
gökkubbeye yazdığı şiirlerdir.
ama biz onları devirir ve
boşluğumuzu kaydedebilmek için
kağıda dönüştürürüz.
güzelliğin şarkısını söylersen eğer,
çölün ortasında tek başına olsan bile
bir dinleyicin olacaktır.
esin daima şarkı söyler;
asla açıklamaya çalışmaz.
en büyük sarkıcı,
sessizliğimizin şarkısını söyleyendir.
eğer ağzın yemekle doluysa
nasıl şarkı söyleyebilirsin?
ve eğer elin altınla yüklüyse,
şükretmek için nasıl kaldırabilirsin?
sözler zamansızdır.
onları zamansızlıklarını bilerek
söylemeli ya da yazmalısın.
şiir bir düşüncenin ifadesi değildir.
o, kanayan bir yaradan
veya gülümseyen bir ağızdan
yükselen bir şarkıdır..
''Karşındakinin gerçeği sana açıkladıklarında değil, açıklayamadıklarındadır.Bu yüzden onu anlamak istiyorsan, söylediklerine değil, söylemediklerine kulak ver.'' diyen mütefekkirdir.
ilişkiler hakkında inanılmaz saptamaları:
--spoiler--
Sonra Almitra tekrar konuştu: "Peki ya beraberlik?"
Ve o cevap verdi:
"Siz beraber doğdunuz ve hep öyle kalacaksınız.
Ölümün beyaz kanatları, sizin günlerinizi
dağıttığında da beraber olacaksınız.
Siz Tanrı'nın sessiz belleğinde bile beraber olacaksınız.
Fakat birlikteliğinizde belli boşluklar bırakın.
Ve izin verin, cennetlerin rüzgarları aranızda dans edebilsin...
Birbirinizi sevin; ama sevgi bir bağ olmasın,
Daha ziyade, ruhlarınızın sahilleri arasında
hareket eden bir deniz gibi olsun.
Birbirlerinizin bardaklarını doldurun;
ancak aynı bardaktan içmeyin...
Ekmeklerinizi paylaşın; ama
birbirinizinkini yemeyin...
Beraberce şarkı söyleyin, dans edin, coşun;
fakat birbirinizin yalnızlığına izin verin;
Tıpkı bir lavtanın tellerinin ayrı ayrı olup,
yine de aynı müzikle titreşmeyi bilmeleri gibi...
Birbirinize kalbinizi verin; ama diğerinin saklaması için değil;
Çünkü yalnızca Hayat'ın eli, sizin kalplerinizi kavrıyabilir...
Ve yanyana ayakta durun; ama çok yakın değil,
Çünkü bir mabedin ayakları arasında mesafe olmalıdır;
Ve meşe ağacıyla, selvi ağacı,
birbirinin gölgesi altında büyüyemez."
--spoiler--