"Benim ne geçmişim, ne de bir geleceğim var. Burada eğleşip kaldığım takdirde, kalışımda bir gidiş vardır; gidecek olursam da, gidişimde bir kalış vardır."
Ve deliliğimde hem özgürlüğü hem güvenliği buldum; yalnızlığın özgürlüğünü ve anlaşılmazlığın güvenliğini, bizi anlayanlar bizden bir şeyleri tutsak ederler çünkü.
Fakat güvenliğimle çok kibirlenmeyeceğim. Zindandaki bir Hırsız bile başka bir hırsızdan güvendedir.
Rivayete göre olağanüstü bir cazibe ve karizmaya sahip olan bulunduğu ortamdaki tüm insanları bir anda etkisi altına alabilen lübnanlı ressam yazar ve şairdir.
Modern batı aydının ezoterik doğu kültürüne bakış açısını değiştirmiş eserleri yirminin üstünde dile çevrilmiştir.
Ermiş isimli en ünlü eseri bilinenin aksine dinlerüstü mistik bir kitaptır ve çok eleştiri almıştır.
Sonra Almitra tekrar konustu:
'Peki ya beraberlik?'
Ve o cevap verdi:
'Siz beraber dogdunuz ve hep öyle kalacaksiniz.
Ölümün beyaz kanatlari, sizin günlerinizi
dagittiginda da beraber olacaksiniz.
Siz Tanri'nin sessiz belleginde bile beraber olacaksiniz.
Fakat birlikteliginizde belli bosluklar birakin.
Ve izin verin, cennetlerin rüzgarlari aranizda dans edebilsin...
Birbirinizi sevin; ama sevgi bir bag olmasin,
Daha ziyade, ruhlarinizin sahilleri arasinda
hareket eden bir deniz gibi olsun.
Birbirlerinizin bardaklarini doldurun;
ancak ayni bardaktan içmeyin...
Ekmeklerinizi paylasin; ama
birbirinizinkini yemeyin...
Beraberce sarki söyleyin, dans edin, cosun;
fakat birbirinizin yalnizligina izin verin;
Tipki bir lavtanin tellerinin ayri ayri olup,
yine de ayni müzikle titresmeyi bilmeleri gibi...
Birbirinize kalbinizi verin; ama digerinin saklamasi için degil;
Çünkü yalnizca Hayat'in eli, sizin kalplerinizi kavriyabilir...
Ve yanyana ayakta durun; ama çok yakin degil,
Çünkü bir mabedin ayaklari arasinda mesafe olmalidir;
Ve mese agaciyla, selvi agaci,
birbirinin gölgesi altinda büyüyemez.'
Kuzey Lübnan'ın dağlık bölgelerinden birinde bişerri de maruni olarak dünyaya gelir. Henüz bölge Osmanlı hakimiyetindedir. Osmanlı'ya karşı bağımsızlık mücadelesinin aktif bir üyesidir. Ailesiyle birlikte önce Amerika'ya göçerler orada hatırı sayılır bir çevre edindikten sonra eğitim için Lübnan'a döner. Uzun saçları ve zekasıyla etrafındaki herkesi büyüler ki efsane eskizler çalışmaktadır. Bu esnada 24 yaşındaki josephine peabody ile mektuplaşmaya başlarlar. Aralarındaki duygusal ilişki genç kadının cibranın evlilik teklifini reddedip 1906 da başka bir Adamla evlenmesiyle son bulur. Hastalıklar ve ölüm dolu yıllar sonrası eski aşığı josephine aracılığıyla mary haskell ile tanışacaktır. Mary cibradan on yaş büyük zeki, entelektüel, devrin ruhuna başkaldıran bir kadındır. Çok uzun yıllar sürecek dostluklarında mary cibranın hep yanında kalır. Seyahatlerinde eşlik edip özel hayatı ve düşünceleri Hakkında günlükler tutar. 1910 aralık ayı 17 yıl sürecek günlüklerin başlangıç tarihi olacaktı. Aynı ayın 10. Günü cibran mary'e evlilik teklif eder ve yeniden reddedilir. Bu defa sebep aradaki yaş farkı ve yaratacağı toplumsal baskıydı. Her şeye rağmen tüm yaşananlar arkadaşlıkla başlayıp sevgi ilişkisine ardında da sanatsal iş birliğine dönüşen ilişkilerini bitiremedi. Bu esnada Halil cibran ruhsal otobiyografisi olan en uzun Arapça romanı kırık kanatları yazıyordu. 1912 de italya Osmanlı'ya savaş açmış bağımsız Suriye fikirlerinden hareketle cibran birinci dünya savaşına dek birleşik Arap askeri hareketinin en büyük kışkırtıcılarından olmuştur. Ermiş'in al Mustafa'sı Avrupa'yı sarsıyorken hayatına mey ziyade adlı Filistinli bir kadın girdi. Hiç buluşmadılar. Asla aşklarını itiraf etmediler ancak cibranın ölümüne dek birbirlerinin hayatında kaldılar. sadece mektuplarla birbirlerine dokundular. Mary'nin evliliği cibranla olan ilişkilerini gerdi. iş ilişkileri de giderek azaldı. Bunun üzerine cibran kendine mary yerine bir yardımcı tuttu ve barbara adlı bu kadınla yeni bir ilişkiye başladı. Kum ve köpüğü yayımladı. Devrin sosyetesi cibran geceleri düzenlemektedir tam bu esnada cibranın sağlığı kötüleşmeye başlar. Ruhi bunalımlar alkole meyletmesine sebep olur. Ölümü de aynı sebepten olacaktır. 1930 da karaciğerindeki büyümenin yarattığı ıstırap onu daha fazla alkole itti. Son kitabı ermiş'in bahçesi'ni bitirenime korkusunu asla görüşmediği mektup arkadaşı mey ziyadeye itiraf ederken "ben mey, ağzı kapalı küçül bir Volkanım" diyordu. 10 nisan 1931 de bir hastane odasında siroz ve tüberkülozdan öldü. Mey, mary ve marianna cibranın stüdyosuna gidip eserlerini düzenleyip tasnif Etti. hayal ettiği gibi memleketi bişerride defnetmek üzere Lübnan'a geldiler. Cibranın cesedi memleketinde yasla değil müthiş bir törenle karşılandı. O romantik bir kahramandı. Ocak 1932 de defnedildi. Fakat ömrü boyunca yaşadığı sürgünlük toprağın altında devam edecekti. Üzerinde " gözlerinizi kapayın ve bakın etrafınıza, beni göreceksiniz, yanınızdayım" yazan mezarından kemikleri çalındı. Ait olduğu yer Özlemiyle yanıp tutuşan Orphalese kentinin el Mustafası sayısız eserlerle kalabalıklar içindeki kimsesizliğiyle aramızdan gelip geçti. Onun ruhu acı çeken bir volkandı.
Nasil bir meyvenin çekirdegi, kalbi Günes'i görebilsin diye
kabugunu kirmak zorundaysa, siz de aciyi bilmelisiniz.
Ve eger kalbinizi, yasaminizin günlük mucizelerini
hayranlikla izlemek üzere açarsaniz, acinizin, nesenizden
hiç de daha az harikulade olmadigini göreceksiniz;
Ve kirlarinizin üstünden mevsimlerin geçisini kabul ettiginiz gibi,
ayni dogallikla, kalbinizin mevsimlerini de onayliyacaksiniz.
Ve kederinizin kisini da, pencerenizden huzur içinde seyredeceksiniz.
Acilarinizin çogu sizin tarafindan seçilmistir.
Aciniz, aslinda içinizdeki doktorun, hasta yaninizi
iyilestirmek için sundugu 'aci' ilaçtir.
Doktorunuza güvenin ve verdigi ilaci sessizce ve sakince için;
Çünkü size sert ve hasin de gelse, onun elleri
'Görülmeyen'in sefkatli elleri tarafindan yönlendirilir.
Ve size ilaci sundugu kadeh dudaklarinizi yaksa da,
O'nun kutsal gözyaslariyla islanmis kilden yapilmistir.
Şöyle güzel aforizmaya sahip olan Lübnan asıllı ressam,filozof ve yazardır.
"Aldırma, ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir. Dikenine katlanmaktan söz edenler, aşıkmış gibi davrananlardır. Gerçek aşık olanlarsa, dikenini de sever."
--spoiler--
Bir adam bir düş gördü ve uyandığında yorumcuya giderek düşünü kendisi için yorumIamasını istedi. Yorumcu adama dedi ki, bana uyanıkken gördüğün düşIerIe geI ki anIamIarını söyIeyebiIeyim. Ama uykunun düşIeri ne benim biIgeIiğime aittir ne de senin imgeIemine.
--spoiler--
almitra konuştu,
"bize sevgiden bahset"
ve o müthiş sesiyle konuştu,
sevgi sizi çağırınca onu takip edin,
yolları sarp ve dik olsa da
ve kanatları açıldığında bırakın kendinizi
telekleri arasında saklı kılıç, sizi yaralasa da
ve sizinle konuştuğunda ona inanın
kuzey rüzgarının bir bahçeyi harap edişi gibi,
sesi tüm hayallerinizi darmadağan etse de...
çünkü sevgi sizi yücelttiği gibi, çarmıha da gerer
sizi büyüttüğü ölçüde, budayabilir de...
en yükseklere uzanıp, güneşle titreşen en hassas dallarınızı okşasa da,
köklerinize de inecek ve onları saracaktır, toprağa tutunmaya çalıştıklarında...
mısır biçen dişliler gibi sizi kendine çeker, çıplak bırakana kadar döver, harmanlar;
kabuklarınızı, çöplerinizi ayıklar, eler...
bembeyaz olana kadar öğütür sizi; esnekleşene kadar yoğurur;
ve tanrı'nın ilahi sofrasına ekmek olasınız diye, sizi kendi kutsal ateşine savurur...
sevgi bütün bunları, kalbinizin sirlarini bulasiniz diye yapar...
ve bu biliş, hayatın kalbinin bir cüzzünü yaratır...
ancak korkunun kıskacında, salt sevginin huzurunu ve hazzını ararsınız.
o zaman örtün çıplaklığınızı, ve sevginin harman yerine adım atın...
adım atın, kahkahaların tümünün olmadığı,
sadece gülebileceğiniz mevsimsiz dünyaya,
ve ağlayın ama tüm gözyaşlarınızla değil...
sevgi hiçbirşey sunmaz, sadece kendisini...
hiçbirşey kabul etmez kendinde olandan gayrı...
sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de...
çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir tümüyle...
sevdiğinizde "tanrı benim kalbimde" yerine,
şöyle diyin, "ben kalbindeyim tanrı'nın"
ve sanmayın yön verebilirsiniz sevginin akışına,
çünkü sevgi, yolunu kendi çizer, sizi değer bulduğunda...
sevgi birşey istemez tamamlanmaktan başka...
fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa,
bırakın bunlar sizinde arzularınız olsun...
erimek ve akmak, geceye şarkılar sunan bir dere misali...
şefkatin fazlasının verdiği acıyı bilip, kendi sevgi anlayışınla yaralanmak,
ve kanamak, yine de istek ve çoşkuyla...
şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak,
ve bir sevgi gününe daha teşekkürle uzanmak...
sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak,
akşamın çöküşüyle de eve huzurla dönmek...
ve uyumak kalbinde sevgiliye bir dua,
ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla...
--spoiler--
Siz çoksunuz, oysa ben tekim. Bana dilediğinizi söyleyin ve yapın. Dişi koyun gecenin karanlığında kurtların avı olabilir... Fakat kanı, vadinin taşlarında tan ağarıp da güneş yükselene değin duracak !
--spoiler--
Nasıl bir meyvenin çekirdeği, kalbi Güneşi görebilsin diye
kabuğunu kırmak zorundaysa, siz de acıyı bilmelisiniz.
Ve eğer kalbinizi, yaşamınızın günlük mucizelerini
hayranlıkla izlemek üzere açarsanız,acınızın, neşenizden
hiç de daha az harikulade olmadığını göreceksiniz;
Ve kırlarınızın üstünden mevsimlerin geçişini kabul ettiğiniz gibi,
aynı doğallıkla, kalbinizin mevsimlerini de onaylıyacaksınız.
Ve kederinizin kışını da, pencerenizden huzur içinde seyredeceksiniz.
Acılarınızın çoğu sizin tarafından seçilmiştir.
Acınız, aslında içinizdeki doktorun, hasta yanınızı
iyileştirmek için sunduğu acı ilaçtır.
Doktorunuza güvenin ve verdiği ilacı sessizce ve sakince için;
Çünkü size sert ve haşin de gelse, onun elleri
Görülmeyenin şefkatli elleri tarafından yönlendirilir.
Ve size ilacı sunduğu kadeh dudaklarınızı yaksa da,
Onun kutsal gözyaşlarıyla ıslanmış kilden yapılmıştır.
--spoiler--
Dostum,
Sen ve ben
Hayata hep yaban kalacağız.
Birimiz diğerine
Ve her birimiz kendisine.
Senin konuşacağın
Ve benim seni dinleyeceğim güne değin.
Sesini sesim sanarak.
Ve karşında durduğum güne değin.
Bir aynanın karşısında duruyormuşcasına.