Halifeliğin kaldırılması islami bir sebeple ilgili değildir. Son halife abdülmecit'in sapıtıp kendini padişah sanmasıyla ilgilidir. Halife unvanını kullanıp farklı işlere dalmıştır kendisi. taraftar toplama gibi yeniden saltanatı diriltmek gibi.
Birde halifeliğin ne yararı olmuş Türk devletine? sıfır...
Halifenin yalova kaymakamı kadar değeri yokmuş diğer islam toplumlarında. Eğer olsaydı filistinli araplar şerif hüseyinler ingiliz haçlıları ile bir olup halifenin ordusuna saldırmazdı.
Halifelik tıpkı katolik dünyasındaki ruhbanlık gibidir. Bizim ruhani lidere Allah ile aramızda aracıya ihtiyacımız yok. direkt Allah'a bağlıyız.
Naum'un gizli faaliyetleri hakkında bilgi verenlerden bir tanesi de Rauf Orbay'dır. Orbay, hatıralarında; "ismet Paşa, anlaşıldığına göre, Lozan'da ingilizlerle bir nevi gizli ara buluculuk rolü oynayan, istanbul'un Hahambaşısı Hayim Naum Efendinin telkinleriyle, 'Hilafetin artık ne şekilde olursa olsun Türkiye'de devamına müsaade edilmeyip derhal atılması lüzumu' fikrini tamamıyla benimsetmiş bulunuyordu." (Lozan Zafer mi, Hezimet mi?, s. 276) tespitinde bulunmaktadır.
Lozan görüşmeleri sırasında müşavir, kâtip, gazeteci gibi sıfatlarla heyete dahil olan ve türlü hırsızlıklara, casusluklara adı karışanlardan biri olan Naum, gösterdiği başarılardan ötürü kendisini destekleyen örgütü tarafından, Yahudilerce en büyük Hahambaşılıklardan biri olarak kabul edilen Mısır Hahambaşılığına terfi ettirildi. Lozan'dan sonra Türkiye'ye dönmeyen Naum, bundan sonra Mısır'da faaliyetini sürdürdü. Rıza Nur, Naum'u deşifre ederken para ve sahtekârlık konusundaki özelliklerine de atıfta bulunmakta ve tek tek benzeri kişiler hakkında bilgi vermektedir. (Lozan Zafer mi, Hezimet mi?, s. 320)
atatürkün bu ülkeye verdiği ciddi zararlardan birisi dahadır,belkide iyi olmuştur ancak halkın fikrini hiç almamıştır, diktatörce yapmıştır. yalanmı diktatörce yaptı işte.
en fazla ingilizlerin işine yaradığı doğrudur, yalnız islam dünyası halifeye önem verseydi zorla kaldırılan bir hilafet zihinlerden kaldırılamazdı, müslümanlar kendi halifesini tayin ederdi ve o halifeyle yoluna devam edebilirdi.
En fazla ingilizlerin işine yaramış olan olaydır. Sonuçta sömürgelerinin çoğu islam coğrafyasında bulunuyordu. Ve halife gibi bir tekelin bu coğrafyaya olan etkisinden kurtulmuşlardır.
1. DUNYA SAVASINDA HALEPTE BULUNARAK ARAPLARIN UZERINDE HILAFETIN DEGIL ALTININ GECERLI OLDUGUNU GORMUS VE BU MUESSESENIN KALDIRLMASINI GEREKLI GORMUSTUR. HALIFELIGIN ETKISI OLSAYDI ZATEN ARAPLAR BIZI INGILIZLERE SATMAZDI, MUSLUMANLAR MUSLUMANLARI KESMEZDI. GEREKSIZ VE HIC BIR ETKISI OLMAYAN BIR KURUMUN KALDIRILMASI, LAVEDILMESI DOGRU TESPITTIR.
halifelik makamı sürekli olarak kutsallaşmakta, 1920-1924 arası halkın tek tutunduğu dal, birlikti. halife olan kişi ne derse o olur, o yapılırdı. bu sebeple gerekli olan; halkı, bağnaz toplumu yaratan insan kaldırılmış, kişilerin öz hüviyetini kazanması bununla birlikte gelmiştir.
ÜMETiÇiLiĞiN iŞE YARAMDIGNI GÖREN ATAM iLERiDE ÜLKEYi KARIŞTIMASINLAR, YÖNETiMDE iKiLiLiK ÇIKMASIN DiYE KESTiRiP ATMIŞTIR. ZATEN ARAPLARDA HALiFENiN iNGiLiZLERE KARŞI CiHAT iLAN ETMESiNE RAGMEN ALTINI AL TÜRK KESMiŞTiR. MÜSLÜMAN ARAB MÜSLÜMAN TÜRKÜ ARABiSTANDA ALTIN iÇiN KESMiŞTiR. ALTIN iÇiN!
M. Kemal'in has adamlarından Falih Rıfkı Atay, hilâfetin kaldırılması kararının alınışının şâhidi olarak şunları anlatmaktadır.
"Atatürk, o akşam biz devrimcileri sofraya çağırdı. Yemeğin bitimine doğru, 'Çocuklar, yarın hilâfeti kaldırıyoruz" dedi.
"Çılgınca alkışladık, sevinç içinde 'Bunu sizden başkası yapamaz Paşam!' dedik."
"Peki öyleyse, dedi Atatürk. Geçin öbür odaya, yazın bir takrir. Ben onu hocalara imzalatayım. Yani Hilâfetin kalkmasını hocalar istemiş olsun.
"Geçtik yazdık. Sabah Atatürk, eliyle Meclis'e getirdi, odasına çıktı. Hocaların kendi aralarında toparlanarak, bu 'Hilâfeti ilga takririne' ateş püskürdüklerini Atatürk'e biz haber verdik. Hocalar aşağıda hâlâ bağırışıp çağırıyorlardı. Gazi, bunun üzerine öfkelenerek:
"Çağırın bana aşağıdan Rıfat Hoca'yı"
"Çağırdılar Hoca hem öfkeli, hem sıkılgandı. Mustafa Kemal yüzüne bile bakmaksızın:
"Hoca şu takriri imza et, dedi
"Ama paşam, Hilâfetin ilgası gibi ciddi bir konuda, müzakere filan olmaksızın; Sonra biz, din adamları bunu istemi...."
"Hoca imza et dedim, keyfini bozarım sonra.."
"O günlerde istiklâl Mahkemeleri, her gün birçok kişiyi sallandırmakta zaten; Sonradan Diyanet işleri Başkanı olan Rıfat [Börekçi] Hoca biraz yutkundu, ama mecburen imzaladı. Üzgün, öfkeli bir halde aşağı inince hocalar etrafını sardılar. Onun, 'Şöyle bağırdı, böyle zor kullandı' demesine vakit bırakmadan:
"Neee? Yoksa takriri imzaladın mı? Diye bağırdılar. Hoca:
"Canım, imza değil de, ne yaparsın! Şöyle bir boktan Rıfat attık işte".
-----------------------------------
KAYNAK: Kemalist Falih Rıfkı Atay'dan naklen; Burhan Bozgeyik, Kim Cumhuriyetçi Bediüzzaman mı M. Kemal mi?, sayfa 214.
i$levini yitirmi$ bir kurumun lagvedilmesi durumudur. $imdi hint muslumanlarinin yardimlarindan bahsedilip, savunulmaya cali$ilacaktir, lakin i$levsel bir kurum olsaydi, en azindan araplar bize kar$i degil de, bizim yanimizda sava$mazlar miydi? yalova kaymakami yapmi$lar i$te zamaninda. zaten hilafet dedigin, hz. ali ile son bulmu$tur.
Cumhuriyetin ilanı sonrası gerçekleştirilen inkılâplarla rejimin yerleşmesini önleyecek her türlü engel ortadan kaldırıldı. Bu konuda atılan en önemli adım 3 Mart 1924'te kabul edilen kanunlarla oldu. Bunlardan birisi Halifeliği kaldıran kanundur.
Bilindiği gibi halife Hz.Muhammed'in ölümünden sonra O'nun yerine geçen kişiye verilen isimdir. Dört halife döneminden sonra (632-661) halifelik hanedan sistemine dönüşmüş ve sırasıyla Emeviler (656-750) ve Abbasilere (751-1258)'e geçmiştir. Tarihte birden fazla kullanıldığı dönemlere de rastlanan halifeliğin, Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethi (1517) ile Osmanlılara geçtiği kabul edilir. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'nda, II. Abdülhamid (1876-1909) döneminde ve Birinci Dünya Savaşı sırasında siyaset meselesi olarak kullanılan halifeliğin pek fazla etkisi görülmez.
Milli Mücadele sonrasında Üniter milli bir devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı olan grupların desteklediği Halife, aynı zamanda bazı dış gruplar tarafından da ilgi topluyordu. Gerek Halife Abdulmecit'in kendisini ön plana çıkartan davranışları ve devletin iki başlı gibi gözükmesi, gerekse Hindistan'daki ismailiye tarikatının liderleri olan Ağa Han ile Emir Ali'nin Başbakan ismet Paşa'ya yolladıkları mektupta halifeye olan bağlılıklarının ifade edilmesi, Türkiye'nin iç işlerine müdahale olarak görüldüğünden tepki topladı. Bütün bu gelişmeler halifeliğin kaldırılmasına zemin hazırladı.
Bu konuda daha önce Atatürk'ün, değişik çevrelerin tepkilerini ölçmek maksadıyla basın, üniversite ve ordu nezdinde girişimlerde bulunduğu görülür. Bunlardan biri 4-5 Şubat'ta izmir'de hükümet yanlısı bazı gazeteciler ve üniversite mensuplarıyla yaptığı görüşmesi, diğeri ise 15-20 Şubat 1924 tarihleri arasında izmir'de düzenlenen Harp Oyunları dolayısıyla komutanlarla yaptığı görüşmedir. Burada Atatürk, iç ve dış politikada takip edilecek yol hakkında komutanların onayını almayı gerekli görmüştü.
Halifeliğin kaldırılması için hazırlanan kanun teklifinde: Türkiye Cumhuriyeti'nin içinde Halifelik Makamı'nın varlığı sebebiyle Türkiye iç ve dış politikasını iki başlı olmaktan kurtaramadı...' deniliyordu. Halifelik yetkilerinin Esasen hükümet ve cumhuriyet anlam ve kavramının içinde mevcut bulunduğu; gerekçesinden hareketle Halifelik Makamını kaldıran maddenin görüşülmesi Meclis'te tartışmalara yol açtı.
Tartışmalar sonrasında halifenin görevlerinin Cumhuriyet idaresi altında yerine getirilebileceği vurgulandıktan sonra yapılan oylama sonucunda halifelik kaldırıldı.
Bu düşüncelerden hareketle kendisine ortak kabul etmeyen Cumhuriyet yönetimi, 3 Mart'ta Halifeliği kaldıran, 431 sayılı kanun ile Osmanlı hanedanına mensup kişiler yurt dışına çıkarıldı. Halifeliğin tarihe karıştığı bu kanunla birlikte kabul edilen diğer bir kanunla Şeriye ve Evkaf Vekaleti kaldırıldı ve bu vekaletin işlerini görmek üzere Diyanet işleri Başkanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu.