half life'taki NPClerin koku alma özelliği olduğunu biliyor muydunuz?
çıkışından 19 yıl sonra bir oyuncu oyunun kodlarını inceler koku alma için yazılmış kodlar olduğunu fark ediyor ve şu ana kadar kimsenin fark etmediği şey ortaya çıkıyor. öldürdüğümüz npcler 30 saniye boyunca koku yayıyor ve diğer npcler bu süre içerisinde olaya tepki verebiliyor. 19 yıl önceden yapılmış küçük bir dokunuşu günümüzde çıkan aaa kaliteli oyunların yapamıyor/yapmıyor oluşu...
oyun commodore64 zamanında kalma, ergenin biri çıkmış grafikten bahsediyor, ulan bu oyun çıktığında dünya kültüründe daha render denen bir kültür yoktu be, dünyaya gelmiş ilk multiplayer babasına yapılacak hakaret mi bu.
şu oyunu oynamak arzusu yüzünden internet kafeye alıştım.
internet kafe yüzünden bir sürü abuk subuk arkadaş sahibi oldum.
o arkadaşlar sayesinde sigaraya başladım.
sigara içmek için akşam yemeğinden sonra dışarı çıkmaya başladım.
dışarı çıktığımda soğuk oluyor diye kahveye, bara müdavim oldum.
gittikçe evden uzaklaştım zamanla pavyona gazinoya sardım.
içtim içtim sarhoş oldum, vurdum kubara kafayı buldum.
para bulamadım, adam vurdum, gasp yaptım ceza evine düştüm.
çıktım elimden tutan, yüzüme bakan olmadı derbeder oldum.
böbreğimi sattım gittim yine half life oynadım.
O böcekleri salmaktan büyük zevk alırdım ama yanlışlıkla önüme falan düşünce arkama bakmadan kaçardım baktım ısırıyolar hepsini vururdum. Deprem kurarlardı kapı tam kapanıcakken girerdim içeri o yukarıdaki kulelerden ama içerde bekleyenler olurdu vururları puştlar.
counter strike oyunu istiyorum deyip alt geçitten satın alıp kurarak tanıştığım oyun.
sonrasında bilgisayarı olan diğer bir arkadaşa aldığım cd den başka bir oyun çıktığını anlatmıştım. baya gülmüştü bana. gerçi internetim de yoktu cs nin de ne olduğunu bilmiyordum, kimden duyup aldıysam onu hatırlamıyorum.
o zamanlar half-life diye bir oyun yok, daha henüz açılmış internet cafe'de quake 2 oynuyoruz. single olduğu gibi multi oynama şeklide var. biz tabi abimle manjole-injole ikilisi olarak quake'de akıyoruz mahallede üstümüze oynayan yok. neyse bir zaman geçti sonra birisi çıktı geldi dedi ki bizim orada ki kafeye böcekli bi oyun geldi dedi. bizde çocuğu tanımıyoruz gel hele bakalım dedik anlat. çocuk dedi işte adamın elinde böcek var böceği salıyorsun diğer oyunculara saldırıyor falan. baya ilgimizi çekti çocuktan tarif aldık gittik birkaç mahalle aşağıda oturuyormuş. bir baktık ki efsane olacak oyun half-life'ı bize tarif etmiş. çok geçmeden zaten bizim kafeyede geldi oyun.
hele bu pezevenkler crossfire haritasındaki meydanda 2-3-4-5 kişinin kapıştığını görmeye görsün hemen balkondan salarlardı böcük taburunu. sonra kenara çekilip keyifle curcunayı izlerlerdi.
vücuda her dokunuşunda etten bir parça koparacak kadar vahşi olsa da bu keratadan ömrüm boyunca ne korktum ne huylandım. tatlı bir yapısı vardı köftehorun. (adamı köfte yapar)
emme oyunda öyle baba bir böcük vardı ki her gördüğümde hala tüylerim diken diken olur. ahan da şu aniden üzerinize sıçrayan zebella gibi böcektir.
çeşitli rivayetlerde terörist katili olarak geçen sarı kızın bile kendisinden feyiz alıp önünde eğilmesi gereken bir böcüktür bu. evet half life 1'in single player modunu yıllardır bu böcükten korktuğum ve huylandığım için bitirememiştim. yıllardır içime dert oldu, bende bir ukde olarak kaldı. en iyi grafiklere sahip bir çok korku oyununu bitiren ben 1998 yapımı dandik grafiklere sahip half life 1'i bitirememiştim. bu şerefsiz tiksinç böcüğün her girdiğim delikten çıkıp aniden üstüme atlama ihtimali beni deli etti. o psikolojiyi kaldıramayıp oyunu her seferinde yarıda bıraktım. öyle de bir atlıyordu ki hayvan oğlu hayvan 5 metre falan... üzerime her atladığında kalbim duracak gibi olurdu. iğrenç sesini her duyduğumda olduğum yerde donakalır; acaba üstüme nereden atlayacak bu şerefsiz diye bakardım. Heyhaat...
oyunun ilk bölümlerinde yer alan bir sahneyi hiç unutamıyorum, o sahne gözümün önünden gitmiyor. işin içinde yine bu ipne böcük var. insanlar olarak tüm kontrolü kaybetmişiz. telaşlı olarak koridorda ilerlerken bir bilim adamı görüyorum, karşısında da bu ipne böcük duruyor. bilim adamı aciz bir şekilde böcüğe "yeme beni abi" diye yalvarıyor ama böcük bu, laftan anlar mı. hiç dinlemeden bir anda sıçrayıp bilim adamının kabak kafasına yapışıyor ve onu bok yoluna gönderiyor. Nam-ı diğer headcrab (kafa yengeci) insanların kafasına zıplayarak beyinlerini ele geçiriyor ve onları azılı birer zombiye dönüştürüyor.
bu da böcüğün kabak kafasından yakaladığı deli bilim adamı
tabi ki oyunun çılgın bilim adamları da her boka burunlarını sokmalarından mütevellit böyle absürt bir sonu hak etmişler diyebiliriz o da ayrı bir mevzu.
sonunda ise cesaretimi toplayarak en başından tekrar başladım, yalnız ilkini değil tüm seriyi büyük bir adrenalin ve zevk ile bitiriverdim. sadece son çıkan hl alyx'i vr sistemimiz olmadığı için deneyimleme fırsatı bulamadık ama ölene kadar defalarca sıkılmadan faydalanabileceğim bir eser yarattığı için valve'ye şükranlarımı iletiyorum.
nt: boş bir adamın yıllardır içinde kalan önemsiz bir ukdesi.
Bu oyun benim en sevdiğim oyundur. Unlost üstadımızın half life ile ilgili attığı güzel videolar sayesinde bende bu güzel oyun tekrar ilgi uyandırmış, bu sebepten ötürü şu sıralar kendisiyle teşrik-i mesaimiz başlamış bulunmaktadır. Seni seviyorum half life. iyi ki varsın.
Benim gibi half-life seven çok insan var ve sizinle paylaşmak istedim. Hikayenin gizemlerine karanlık noktalarına değinilmiş yeni bir belgesel yayınlandı, üstelik türkçe. Yabancı diliniz yoksa kaçırmayın derim.