hakkında yazılan entryleri iğrenerek, öğürerek, yazanların yerine utanarak, türk gençlerinin içine yerleştirilen kürt düşmanlığının nasıl vicdansız,insanfsız, insan dışı boyutlara geldiğini görerek okuduğum katliamdır...
insanlığınızdan utanın. kalbiniz taş kesmiş sizin. ölümde bile katliamda bile ırk ideoloji ayrımı yapan sizin gibi acizlerle aynı havayı soluduğum için utanıyorum.
sen gavurla isbirligi icinde türlü dolaba halkini alet et halkinin basina illaki bir is getirince otur bi de hic sucun yok gibi agla. Iste kürt kafa yapisi. Vay anam vay ne cabuk bitirim oldun demezler mi adama?
günümüzde bu katliamın neden yapıldığı anlaşılmaktadır.saddamın elinden kaçan kürtlere türkiye kucak açmıştır ve sonuçta ne olduğunu hepimizin iyi bildiği bi durumdur.
insanlık ayıbıdır. halen günümüzde ne yapalım haketmiştirler diyen 'mahlukatlar' var. orda insanlar ölmüş çoluk, çocuk, kadın tek suçları ne biliyor musun? nerden bileceksin.
16 Mart 1988 yılında Halepçe kendine atılan kimyasal bombalarla binlerce kürtün katledilmesidir. Emri saddam hüseyin vermiş olsa da gerçek aktivist abd olmuştur, ironi olsa gerek saddama idam cezasını veren mahkemenin de hakimleri de kürt olmuştur, bu da aynı aktivistin hareketi olsa gerek.
ancak yapılanlar katliamdır, binlerce çocuk, kadın ve erkek bir anda öldürülmüştür.
Kürt Türk muhabbeti yapan bir sürü insanın aksine, insanları öldürmenin haklı bir gerekçesi olamaz bunu doğal bulanın da aynı dertten mustarip olması olasıdır.
katliam olduğunda bugün kuzey ırak kürtlerinin kucaklarına oturdukları abd ve ingiltere'nin girişimleriyle bm'den kınama kararı bile çıkmamıştır. bugünse ingiltere katliam demiş bu katliam için. peki o gün kınama çıkmasını bile niye engelledin? çünkü saddam dostlarıydı ve daha kuveyt'i işgal edecek ve abd ve ingitere'ye ortadoğu'ya girme şansı verecekti.
siz onu bunu değil o gün sen ne yapıyorsun bile demeyen adamların kucağından inmeye bakın.
söylemedem edemeyeceğim ülkeye aldık kaçanları peki bunlar ne yaptılar yemek dağıtımında kuyruğa girmeyip yemek alacağız diye birbirlerinin üstüne çıkareken bir askerimizi şehit ettiler.
Eğer ortada bir soykırım var ise kimyasal silah teknolojisi geliştirip ayakkabı çivisi üretecek teknolojisi olmayan ıraka satan riyakar batının suçudur bu bir de ingiltere lütfetmiş enfal operasyonu soykırım demiş kendisi pek temiz memleket ya 1915 te yasak silah kullanırken çanakkalede bunları ve bunların söylemlerine inananları sikmek mi lazım acaba sabaha bırakmak mı.
hangi uçaktan hangi gazın atıldığı, hangi ülkenin, hangi katilin sebep olduğu, hangi ırkın, hangi cinsiyetten insanın öldüğü tartışılamayacak kadar utanılası katliamdır. siz inanmıyor olabilirsiniz, siz kalplerinizi bir bayrağa sarmış ve rafa kaldırmış olabilirsiniz. orada ölen çocuğun gözlerine bakmadan vücudunuzdan kan çekilmeyebilir!
işte o zaman sizin insanlığınızın tartışılması gerekir.
orada doğan çocuklar hala aksak.
o hayatlar yarım.
o kadınlar anne ve adamlar baba!
ama siz insan değilsiniz.
olayın siyasi içeriği, birisinin diğerine ihanet ettiği, onun bundan kimyasal silah aldığı .. yıllar sonra onu, bunun değil de şunun yaptığı, sonra onların buraya geldiği, böyle olduğu .. bunlar kanın rengini örtbas etmek için önünüze atılan kemikler. kemirin.
Ve ben Halepçeyi yine hatırlıyorum. aklımda ve kalbimde tutuyorum.
Bir şeyleri, yıldönümü olmadan da hatırlıyorum ve o ölen insanlar için vicdanım sızlıyor. 5 bin ölü, 10 bin yaralı ne demek?
5 bin kişi Saddam Hüseyin tarafından kimsayal zehirli gazlarla öldürüldü. Bu ne demek? Ve 10 bin kişi can vermenin eşiğinden döndü, o incecik çizgiden. Bu ne demek? "
Masum insanların katledilmesidir, başbağlar, madımak, altınköprü, urumçi, patani, mynmar, gazze, soçi, srebsenitsa ve ismini sayamadığımız birçok insanlık dışı uygulamalar kadar alçakçadır, kaybedeni insanlık onurunu olmuştur.
dersim, zilan, koçgiri gibi örnekleri tece hükümetince yapılan fakat kabul edilmeyen katliamlardan bazılarıdır. ülke değişse de kürdün cafası değişmemekte. yakın zaman önce roboski katliamı yapılmıştı. şimdi herşeyi unut gel de barışa imza at, güldürmeyin.
Katliamın olduğu dönemde arap devletleri toplantı halindedir. Toplantidan sonra hiçbirinden tek bir ses çıkmaz. Hemen ertesinde ısrail sert bir açıklama yaparak halepçe'de yaşanan vahseti gündeme taşır. Müslüman susar yahudi konuşur. Neyseki tarih diye bir şey ve hafızamız var. Unutulmaz bunlar.
--spoiler--
ELMA kokusunu sever misiniz?
Ya da şöyle sorayım. Hiç elma yerken aslında boğazınızda bir yanma hissettiniz mi? Hayır mı? O halde size bir olay anlatayım..
Bundan 24 yıl önce, 16 Mart 1988 sabahı, elma kokusuyla uyandı Halepçeliler. Sevinçle mutfağa yöneldiler önce. Kokunun mutfaktan gelmediğini görünce camlarını açtılar. Baktılar ki koku dışarıdan daha çok hissediliyor, hemen dışarı akın ettiler merak ve heyecanla. Çıktıklarında gördüler ki herkes aynı merak ve heyecanla dışarı çıkmış. Hızlı hızlı yürümeye başladılar; kokunun kaynağını aramaya başladılar. Gittikçe şiddetlendi elma kokusu. Ama bir yandan da derilerinde bir yanma hissettiler sanki. Aldırmadılar ve yürümeye devam ettiler. Bu sefer daha hızlı koşmaya başladı bir çoğu. Ancak zamanla o yanma gittikçe şiddetlendi. Koşuyorlardı; ama yanıyorlardı da. Bu sefer de dönüp eve doğru koşmaya başladılar. Yanma iyice artıyordu. Zamanla derilerinin morarmaya ve büzülmeye başladığını gördüler korkuyla. Bir an önce suya ulaşmalılardı. Kendilerini can havliyle suya attıklarında ise bedenleri kavruldu bu sefer, asit dolu bir havuza girmişler gibi. Artık ölmüşlerdi, ölümün nereden geldiğini anlayamadan. Yanarak ölmüşlerdi, üstelik ateşsiz ve dumansızdı buyanma çığlıklarla bağırışlarla çağırışlarla. Bir avuç kül oluvermişlerdi aniden, ne olduğunu anlayamadan
"Saçlarım tutuştu önce
Gözlerim yandı, kavruldu
Bir avuç kül oluverdim
Külüm havaya savruldu.
Kimyasal zehir öyle bir şeydir ki; vücudunuza temas ettiği anda yakar sizi, nefes almak için çırpınırsınız; alamazsınız. Deriniz büzülüp çürür. Yavaş yavaş, acı çeke çeke ölürsünüz. Öyle ki başınıza silah vurularak öldürülmeyi buna tercih edebilirsiniz.
Bu zehir de elma kokuluydu. Güzel kokulu zehir, Zekice planlanmış bir katliamdı. Hedeflerinde çocuklar vardı, geleceği hedeflemişlerdi..
En çok da çocuklar öldü Halepçede. Tıpkı diğer katliamlardaki gibi. yıllar sonra ülkelerine demokrasi getirecek olan o uzak memleketteki adamlar, kendi memleketlerindeki o diktatöre hediye etmişlerdi bu elma kokulu zehri. Ölmeden önce, ölürken, yanarken Halepçelilerin attıkları çığlıkları duyamadılar o özgürlükçü ve demokrat adamlar. Çünkü o sırada başka ülkelerde başka hayatları mahvetmekle meşgullerdi. Başka soykırım planları vardı.
Onlardı zaten, Hiroşimada küçük gözlü onlarca küçük çocukları yakan. Onlardı Vietnamda yüzlercesini, binlercesini katleden. Onlardı Ruandada 100 gün içinde 800 bin kişinin katledilmesini sessizce destekleyen. Duyamadılar o çığlıkları
Şimdi Halepçeli çocuklar el ele tutuşmuş Hiroşimalı, Ruandalı, Vietnamlı kardeşleriyle dünyaya barış mesajı veriyorlar, insanlığa sesleniyorlar:
Halepçede 16 mart 1988de insanlık nefessiz bırakıldı, yakıldı. Hatırlamak, anmak, onurumuzdur. insanlık için onurdur.
--spoiler--
Bozulduğu zaman insandan daha büyük bir canavar olamaz.
Kimyasal gazlarla ciğerleri yanarak ölmüş bebekler. işte insanın aslında ne kadar da boş olumluluklar atfedilmiş bir yaratık olduğunu gösteren bir olaydır halepçe. Ama neyi kime gösteriyor ki? Canavara canavarlığını göstermekten başka bir şey değil halepçe.
insanlar bakıyor, üzülmüş gibi yapıyor sonra televizyonu açıp eğlence programı izlemeye devam ediyor. Kimisi bunlar kürt iyi olmuş demeye getiriyor, kimi kürtler aynı şeyi Türklere yapmanın hayaliyle yaşıyor, Ermeniler yüzlerce azeriyi bir gecede öldürüp bir milyon azerinin göç etmesine sebep olmuşken her yıl ermeni soykırımı anma etkinliğinde sessiz oturma eylemi yaparak ne kadar da derin hüzünler yaşadığını göstermeye çalışıyor. Oysa kimsenin üzüldüğü falan yok, bunların hiçbirisinin duygularla veya anladığımız anlamda 'insanlık' la bir ilgisi yok. Hepsi matematiksel olarak iyi hesaplanmış satranç hamlesi, fazlası değil. .
insan bu işte, bebekleri öldürenler, ölen bebekler üzerinden siyasi hesaplar yapanlar, sahte gözyaşları dökenler. Acıyı sadece yaşayan biliyor, gerisi rol yapıyor.
Ben mi? Ben bunları anlık acıyla içi yanarak yazan, bebekler için birkaç damla gözyaşı döktükten sonra duş alıp Bebek'te üç beş tur atmaya çıkacak biriyim. Masum değiliz, hepimiz aşağılık yaratıklarız işte.