beyaz show'a transfer olmuş.
bu geceki programı koltuğunun altında fıstık yeşili bir yastıkla tamamlamaya niyetli gibi görünüyor. o kadar rahat bir hali var ki, mutfaktaki sandalyelerin birinde oturarak televizyonu izleyen beni oradan kaldırıp salonda yayılarak * izlemeye sevk etmiştir.
televizyonda bile samimi duran ender insanlardan.
gsm operatörü reklamlarında oynayabilecek kadar tontonluğa sahip fakat bir genç olarak önüme tutacağı ışığın azalmasına da sebep olan bu tontonluk yüzünden kendisinden soğumuş olduğum extontonum dediğim insan.
an itibariyle çok güzel bir laf etmiştir,*
--spoiler--
hayatta annemizi, babamızı seçemiyorum bize tek seçme şansı verilmiş oda çocuklarımın annesi onuda seçemiyorsak ben napıyım o adamlığı.
--spoiler--
geçen gece, Okan Bayülgen'in programında, ''insan hayatta annesini seçemiyor, babasını seçemiyor, kardeşlerini seçemiyor, tek bir kişiyi seçiyor, o da karısını'' sözleriyle, ölmüş olan karısı aklıma geldi birden -ki onun da gözlerine yaş indi. Üzüldüm adamcağıza. Ne kadar da güzel konuştu. Hakkı Devrim de olmasa Okan'ın programı hiç çekilmez hale gelecek doğrusu.
gerçekleri söylemesini bilen, bilgili, kültürlü nadir kişilerdendir. kalemi kuvvetli bir yazardır. ayrıca radikal gazetesinde, cihannüma isimli bir köşesi vardır.
"kamerada konuşan fotoğrafıın canlı haaaliniii..."
tutup, "bi senaryo yazılmış adam da oynamış, ne var yaaağni..." derseniz *kıçımla gülerim.
sen koskoca türkologsun dedeciğim, müdahale et senaryoya o zaman. *
Asaf'tan 2 mısrayla Halit ziya uşaklıgil ustayı bu fosil beyefendiden korumak isterim.*
--spoiler--
kendi bahçesinde dal olamayanın biri
girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.
--spoiler--
pazar günü çalışan, gazetelerini ancak akşam okuyabilen bir insan olarak iyi ki hürriyetteki röportajını bu sabah okumadım dediğim insandır kendisi. baya bi ağlattı beni bu adamın lafları, çok etkileyiciydi söyledikleri ya da ben çok içselleştirdim durumu.
halit ziya` ya züppe demiş, kişisel bilgisi varsa daha bi ayrı, ama yazarın eserindeki karmaşık ilişkilerin konusu açıldığı vakit bunları söylemesi konudan yola çıkıp yaptığını düşündürüyor. Ama kızmaya, köpürmeye hiç hakkı yok, zira mehmet raufun eylülünden bu yana vardır böyle konular edebiyatimizda. edebimiz o yıllardan bozuktu herhal. Uydurmuyor ki romancı, gördüğünü yazıyor, yahu zaten göçebe kültür biz de islamiyetten daha köklüdür. Edep, adap, islamla kökleşmesi beklenen yapılar. Osmanlı içinde de durumlar nasıldı? Sefer yapıyorduk, guzel körpe hatunları getirip, işimize bakıyorduk. ispanya da "buendia"lar var dı da biz çok mu farklıydık. Halâ üçüncü sayfalarda görüyoruz, sevgilisyle kocasına yakalananları, dostuyla sevişirken evladı gördü diye çocuğu öldürenleri.
gecikmiş şöhretinin tadını çıkaracağım diye artık suyunu çıkarmaya başlamış kıdemli basın mensubu. hiç bir fırsatı ıskalamıyor, o reklam senin, bu program benim pek bilmiş sıfatı ile arz-ı endam ediyor. çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz misali bu trafik içinde de aynasının sırları dökülüveriyor. kendine izafe ettiği görmüş geçirmiş, allame-i cihan kisvesinin derin bir umman değil, sığ bir birikintiden ibaret olduğu ortaya çıkıyor. hayatta güzel şeyler de oluyor, daha düne kadar hakkı devrim için '' yumuk- yumuk,ne şirin dede '' diyenler, '' çok oldu bu adam da, gına geldi '' demeye başlıyorlar. evet, bahar geliyor.
aşk-ı memnu için kimin kimi gagaladığı belli değil, diyerek beğenimi toplamış; fakat daha sonra vodafone reklamında "gerçek halinin resmi" diyerek görüntülü aramaya yeni bir tanım getirmesi ile topladığı beğenileri paçalarından akıtmış köşe yazarı.