hakka suresi 17 ayet

entry5 galeri0
    4.
  1. 3.
  2. Kur’an’daki mesajları ihtiva eden ifadelerin iki kısma ayrıldığına; bunlardan bir kısmı manası açık, anlaşılabilir (muhkem)olduğuna; diğer bir kısmı ise, manası derin ve bu derinlikten kaynaklanan bir kapalılığı olduğuna ve değişik manalara ihtimali olan (müteşabih) ifadeler olduğuna vurgu yapılmıştır.
    Bu ifadelerden anlaşılıyor ki, Kur’an’daki müteşabih ifadeler, muhkem ifadelerinden farklı olarak ancak ilimde derinleşmiş râsıh alimler tarafından bilinebilecek ifadelerdir.
    Selef alimleri ayetteki “Allah” lafaza-i celalde vakıf yapmış ve ayetten “müteşabihleri sadece Allah bilir” manasının çıkardıkları bilinmektedir. Biz Halef alimlerinin görüşlerinin daha makbul olduğunu düşünüyoruz. Bizim ifadelerimiz buna göre değerlendirilmelidir.
    ikinci ayette (Nahl, 16/89) ise, Kur’an’ın ifade tarzına dair değil, muhtevasının geniş kapsamına işaret edilmiştir.
    Bu ayette ise “her şeyin apaçık anlatıldığı” değil, “her şeyin açıklandığı”na vurgu yapılmıştır. Bunu şöyle anlamak mümkündür:
    a) Bu ayette zikredilen “her şeyin açıklanması”ndan maksat, (gerçek anlamda her şey değil) insanların muhtaç olduğu helal-haram, ceza-mükâfat gibi hakikatlerdir. (Taberi)
    b) Bu ayette zikredilen hususlar, müteşabih kısmıyla değil, açık olarak ifade edilen muhkem denilen kısmıyla alakalı olup bunlara işaret edilmiştir. Ayetin sibakı/önceki ifadeleri bunu desteklemektedir.
    Ayetin meali: “O gün her ümmetin içinden kendilerine birer şahit göndereceğiz. Seni de hepsinin üzerine şahit olarak getireceğiz. Ayrıca bu Kitab'ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” şeklindedir.
    Görüldüğü gibi, ayetin önceki ifadeleri ahiretle alakalıdır. Ceza ve mükâfat yeri olan ahirette bütün insanlar müteşabihlerden değil, yalnız muhkemlerden sorumlu olacaklardır. Yeter ki derinleşmiş olan alimler dışındaki insanlar bu müteşabihlerin manasını Allah’ın ilmine havale etsinler ve Allah’ın muradının hak olduğuna iman etmiş olsunlar.
    - Bunu biraz daha açıklayabiliriz:

    * Kur’an’da muhkem ve müteşabih kavramları farklı yönleriyle söz konusu edilmiştir. Buna göre, bizim konumuzdaki iki ayetten biri olan Ali imran suresinin 7. ayetinde Kur’an’ın bir kısmının muhkem bir kısmının ise müteşabih olduğu ifade edilmiştir. Bunların ne anlama geldiğine biraz önce işaret edilmiştir.
    * "(Bu kur’an) ayetleri muhkem kılınmış bir kitaptır." (Hûd, 11/1) mealindeki ayette Kur’an’ın tamamının nazım örgüsü ve harika üslubu bakımından sağlam, mükemmel (muhkem) olduğu ifade edilmiştir.
    * "Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu/müteşabih ve ikişerli bir kitap olarak indirdi." (Zümer, 39/23) mealindeki ayette ise, Kur’an’ın tamamının müteşabih, anlam bakımından birbiriyle uyumlu, ifade tarzı bakımından birbirine benzeşen bir kitap olduğuna işaret edilmiştir.
    işte Nahl suresinin 89. ayetinde, Kur’an’ın muhkem olan konularına işaret edilmiştir.

    c) Fahruddin Razi’ye göre, Kur’an’ın bu ayetinde her şeyin apaçık olduğu değil, her şeyin açıklandığı beyan edilmiştir. ilimler dini ve gayr-ı dini olmak üzere iki kısımdır. Dini olmayan ilmin Kur’an’da yeri yoktur. Dini olan ilimler de iki kısımdır: Usul ilimleri /temel esaslarla ilgili ilimler; Furu ilimleri/detayların bilgisi. Usul ilimlerinin tamamı Kur’an’da mevcuttur. Furu denilen detaylar ise, “beraet-i zimmet asıldır” kaidesi gereğince, insanların ihtiyaç duyduğu her şey Kur’an’da vardır. Kur’an’da olmayan şeylerden insanlar sorumlu değildir. (Razi; Zemahşeri)
    d) Dil bilimcilerine göre, ayette söz konusu edilen “TiBYAN” kelimesi, bir masdar ismi olup “Beyan” anlamına gelir. Beyan ise, açık olmak değil, açıklamak manasınadır. (Razi) Şunu da çok iyi biliyoruz ki, her açıklaması yapılan şey, herkes için açık-seçik anlamına gelmez.
    e) ibn Mesud’a göre ayette yer alan “herşeyin beyanı” ifadesi dini ve dünyevi her türlü ilmin içermesi anlamına gelir. (ibn Kesir) Buna göre insanların din ve dünya ile ilgli ihtiyaç duyduğu her ilim, her şeyin açıklaması vardır. (ibn Kesir)
    Demek ki, her şeyin açıklanması, her şeyin açık-seçik olarak herkes tarafından bilinecek türden olması anlamına gelmez. insanların faydasına olan her ilim Kur’an’da açıklanmıştır. Ancak bir kısmı, açık-seçik olarak, bir kısmı da remiz ve işaretler nevinden yer almıştır. Hadislerin beyan ettiği, sahabelerin anladığı, islam ümmetinin kavradığı bütün ilimlerin kaynağı Kur’an’dır. (krş. ibn Aşur)
    Özetlersek; bütün bu açıklamalardan anlaşılan şudur: Soruda geçen iki ayet arasında bir çelişki yoktur. Biz bu açıklamalarımızda görünürde sorun teşkil eden iki karamın üzerinde durduk. Birisi, soruda yer alan açıklık kavramı. Diğeri “her şeyin Kur’an’da olduğu” ifadesi.
    Ali imran suresindeki ayette, ayetlerin bir kısmı muhkem olup -prensip olarak- alimler tarafından kolaylıkla anlaşılabileceğine, diğer bir kısmı ise müteşabih olup ancak ilimde derinleşmiş alimler tarafından anlaşılabileceğine işaret edilmiştir.
    Nahl suresindeki ayette ise, ayetlerin muhkem veya müteşabih özelliklerine değil, onların muhtevasına/içeriğine işaret edilmiştir.
    4 ...
  3. 2.
  4. "Sana bu Kitab'ı indiren O'dur. Bu Kitab'ın bir kısım ayetleri kesin anlamlı (muhkem)dir, bunlar onun özünü oluştururlar. Diğer kısmı da birden çok anlamlı (müteşabih)dir. Kalplerinde eğrilik olanlar fitne çıkarmak ve keyfi yorumlar yapmak amacı ile bu kitabın birden çok anlamlı ayetlerinin ardına düşerler. Oysa onların yorumunu sadece Allah bilir. Köklü bilgiye sahip olanlar ise «Bu Kitab 'a inandık, O bütünü ile Allah katından gelmiştir» derler. Bunu ancak aklı başında olanlar düşünebilirler"

    Ali iman 7

    Müteşabih ayetlerdendir. Tam anlamını Allah bilir.
    4 ...
  5. 2.
  6. Asagidaki tefsir zahmet edinilip okunabilinirse anlasilabilir.

    17. (Ve melek) Zümresi (onun) göğün ve bir görüşe göre yeryüzünün (çevresindedir.) Yâni: Semâ parçalanınca, semâda bulunan melekler, o parçaların veya yeryüzünün etrafında bulunurlar, etrafa bakarlar. Bir aralık onlar da hayatı terk ederler, sonra onları Yüce Yaratıcı Hazretleri tekrar hayata nâil buyurur. (Ve) O vakit (Rab'bin arşını başları üzerinde) yâhut göğün çevresinde bulunan meleklerin üstünde olarak (sekiz melek yüklenir) ibn-i Abbas Radiyallâh-ü Anh'tan rivâyet olunduğuna göre bu sekiz melekten maksat, meleklerden sekiz sınıftır, onların adedini Allâh-ü Teâlâ'dan başkası bilmez. Melek cins isimdir, insan lâfzı gibi bire de, birden çoğa da ihtimâli vardır.

    Arşın Cenab-ı Hak'ka izafe edilmesi, Kâbe-i Mükerreme'nin Beytullah diye yâd edilmesi gibidir ki: O makamların sırf mânen yüksekliklerine Allah katındaki makbuliyetlerine işaret içindir veya Allah'ın yüceliğini, hâkimiyetini temsil kabilindendir. Yoksa Kâbe-i Muazzama, hâşâ Cenab-ı Hak'kın bir ikâmetgâhı olmadığı gibi Arşürrahmân da Allâh-ü Teâlâ'nın bir oturma makamı değildir. O Yüce Yaratıcı, kadîmdir, zamana, mekâna ihtiyaçtan uzaktır. Arşı da, onu taşıyan melekleri de yaratmış olan ancak Allâh-ü Teâlâ Hazretleridir.
    Bu meselelerin geniş bilgisi Allah'ın ilmine havale ederiz.
    "Erca" etraf, havali, etraflar mânâsınadır.
    2 ...
  7. 1.
  8. tamamen - tahmin den yola çıkarak söylüyorum ;

    burada meleklerin , tanrının makamını yüklenmesinden yani onun mevkisini 8 meleğin karşılayacağından söz ediyor olabilir. bu sırada tanrı ne yapıyor diye bir soru da gelebilir.
    herhalde din ve devlet işlerini ayırmak için yapılmış bir uygulamadır.

    işbu entry'nin ilk kısmı tümdengelim metodu ile çözümlemeye dayalıdır. son kısmı ise tamamen espri içeriklidir.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük