o sadece problem teşkil eden şeyleri bir araya getirerek ahenkli bir örneğe uydurmaktan mı ibaretti? birazcık düşünceyle eşyaya verilebilecek bir mantıkî tutarlılık mıydı? yoksa o bir zihni kavram, maharetli bir terkipten doğan bir ahenk, bir sanat eseri miydi?
bulunması ne kadar güç bir şey!
onu elde etmek için ne kadar gitmek gerekiyordu? hakikati bulacağız diye insanların mahremiyetine girmeye, evlerine burnumuzu sokmaya, odalarına girmeye, aile sırlarını gizleyen perdeleri kaldrmaya ve oralarda tecessüsümüzü tatamin edecek şeyler aramaya hakkımız var mıydı? kaç defa, iki, üç yahut dört yazar da aynı muhasaradan, aynı savaştan bahsettikleri halde birbirinden çok farklı şeyler söylemişlerdi. Bunlardan hangisini seçecektik? nasıl oluyordu da hadiseler yazıya dökülür dökülmez, işin içinde gizli bir el varmış gibi bir roman havasına bürünüyor?
"Hakikat, doğru, gerçek kavramları anlamdaş değildir." cümlesi 'doğru' dur.
"hakikat, doğru, gerçek kavramlarının anlamdaş olmaması" 'gerçek'tir, özne olmaksızın vardır.
"hakikat, doğru, gerçek kavramlarının anlamdaş olmama gerçeğinin doğru düşüncesi" 'hakikat'tir.
Örneği kendisinden menşeli açıklamalar da güzeldir. Şovdur, samimiyetsizcedir ama maalesef doğrudur. Doğru zarflanamaz ve sıfatlanamazdır. O zaman bu yanlış mıdır? Hayır, ifadesi yanlıştır. Ciğerim ağrıyor, neden acaba...
Üç kişiden birine tokat atarsın, sana döner karşılığını verir. Bu şeriattır. Haktır bir nevi. Diğerine tokat atarsın yüzünü döner biraz sinirlenir fakat bişey diyemez. Bu da tarikattır. Nefis terbiyesi almıştır. Üçüncüye tokat atarsın biraz sarsılır ama asla birşey demez. Çünkü şefkat tokatının nereden geldiğini bilir ve sebepleriyle ilgilenmez. Işte bu da hakikattir.