işe gitmek için kapıdan adımınızı atıp durağa doğru yol aldığınızda, alacakaranlıkta asık suratlı, yorgunlukları her hallerinden belli olan insanlar, ürkütülmüş, taş atılmasına maruz kalmış bir köpek gibi oradan oraya koşuşturmalarını gözlersiniz sabahın ilk ışıkları ile birlikte.
bütün o görüntüyü geride bırakıp servise binersiniz, ''günaydın'' yerine, ''başınız sağolsun'' demek geçer içinizden o asık suratlara, neşesiz bakışlara karşı. hiç bir şey söylemeden oturursunuz. radyoda hayatın bu çilesine tuz biber olacak şarkılar çalar. (sokucam bu gebze fm'e, ve o itici sese sahip dj'lerine)
''radyoyu değişir misin asım abi'' demeye korkarsınız. servistekilerin kınayan bakışları gelir bir an gözünüzün önüne.
sanayiye girmek üzere(gosb) her sabah olduğu gibi iğrenç peynir kokusu, yağ kokusu gelir burnunuza ülkerin fabrikasından. mideniz bulanır o ağır koku karşısında. hava kirliliğinin sanayinin üzerine bir kabus gibi çökmesi sonucu duman altında kalmış olan bölgeye, gizemli bir odaya girermiş gibi hissedersiniz. o duman, o is altında iş yerine değil, sonsuzluğa gittiğinizi düşünürsünüz.
iş yerine gelinip servisten hızlı hızlı inen insanların aksine yavaş yavaş iner, adımlarınızı küçük küçük atarsınız. geri dönmek gelir içinizden. o kadar asık suratlı insanla güne başlamak insan psikolojisinin amına koyar amına. onlar yüzünden siz de kendinizi kötü, huzursuz hissedersiniz.
köşede kendi halinde duran köpeği görünce, sanki o insanlar hakkında benimle aynı düşüncedeymiş gibi geldi bana. önünden geçenlere yattığı yerden öyle taşşak geçer gibi bakıyordu ki, ''ben mi çalışayım penisimin delikleri'' der gibiydi. köpeğin o halini görüp ona doğru yaklaştığımda ayağa kalktı ve sanki bana tebessüm eder gibi gözlerimin içine baktı. bir nebze olsun rahatlamıştım. kafasını okşarken dilini dışarı felan çıkarıyor, ayaklarımın dibine kıvranıyor. o insanları gördükten sonra o köpeğin görmek, bana kendimi cidden iyi hissettirdi. bir köpek o insanlara rağmen yüzümde tebessüme sebeb oldu. (bazen onları insanlardan çok seviyor ve değer veriyorum) bıraksalar hiç o insanların yanına gitmezdim. akşama kadar o köpekle oynayabilir, yemeğimi suyumu paylaşabilirdim.
biraz köpekle oynayıp zaman geçirdikten sonra içeri girmek için yola koyuldum. iş yerinin girişi ile personel girişi arasında yaklaşık elli metre var. o sıra yavaş yavaş ilerlerken personel girişinden giren insanlara gözüm çarptı. baktığımda korktum. sanki kocaman bir dev'in sabah kahvaltısı için insanları peynir, zeytin gibi yediği, çiğnediği geldi gözümün önüne. bu düşüncelerle girdim içeriye. kahvaltı yapıp, gazeteyi bitirince başladım işe. kendimi işe vermem bazı düşüncelerden arınmama sebep oldu. çok güzel iyi de oldu.
batan güneşin kızıllığının yeryüzüne düştüğü saatlerde iş bitmiş, herkez eve gitmek için hazırlanıyordu. bir sigara yakıp servis hareket saatini beklemeye başladım. yine sabahki o dev'in görüntüsü geldi gözümün önüne. kahvaltısını insanla yapan o dev'in bütün gün öğüttüğü o insanları bir bok, bir kusmuk gibi dışarı attığını düşündüm. bir an önce gidelim diye sigaramı yarıda söndürüp servise bindim. eve gidene kadar ''bu amını siktiğimin hayatı hakkında daha fazla kötümser olma'' diye kendi kendime söylendim.
eve gidip odama kapanınca gerçek dünyama döndüğümü hissetmeye başladım şu son zamanlarda.
iki gün sonrası da aynı bu şekilde olacak. değişecek bir şey var mı? yoook.