hadisleri inkar etmekle hadislere kutsal kitap gözüyle bakmamak arasında büyük bi fark var.
Müslümanlara doğruluğu üzerine garanti verilen tek eser kuranı Kerim’dir. Hadisler ise HZ. Peygamberin ölümünden 3 asır sonra toplanılmış, birleştirilmiş ve kelimenin tam anlamıyla kulaktan dolma bilgilerdir.
Kuranla hadislerin çelişmeye girdiği yerde tabii ki de hakimiye Öncülüğü kurandadır. Ama bazı mezhepler hadis yazılarını allahu tealanın bizlere emanet ettiği kitapla eş değer görüyor. Kuranda buna küfür deniliyor.
Buhari kim? Hz. Muhammed’den sonra yeni bir peygamber geldi de bizim mi haberimiz yok? Eğer ki Buhari’nin aktardıklarına tereddüt etmeden inanmak imanın şartı, islamın şartı olsaydı bunu allah (c.C) kuran-ı Kerimde dile getirirdi.
Ebû Said el-Hudrî'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Benden (Kur'an dışında bir şey) yazmayın. Kim, Kur'an'dan başka bir şey yazmış ise, onu imha etsin. Kim benim adıma yalan söylerse, cehennemdeki yerine hazırlansın!
Şimdi soru şu Hadise inanmayan mı kafir yoksa Peygamberin bu sözüne rağmen Hadise kutsiyet atfedenler mi?
hadisleri inkar etmek muaviye zalimini ve sultasını ayaklar altına almaktır.
sadece tanrı sadece kuran diyen adamlar en kral adamlardır .
hadisleri inkar etmek kuran'ı onaylamaktır.
“Hayır, hayır! Senin Rabbin hakkı için, onlar aralarında ihtilâf ettikleri meselelerde seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükümden ötürü içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın sana tam bir teslimiyetle bağlanmadıkça, iman etmiş olmazlar.” (Nisa, 4/65),
“O kendi heva ve hevesiyle konuşmuyor. O, kendisine vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir.” (Necm, 53/3-4)
mealindeki ayetler, sünnetin, teşriin ikinci kaynağı olduğunun delilidir.
Buna göre, Hz. Peygamber (asm)'in -fiilî, kavlî, takrirî- sünnetini bize ulaştıran sahih hadisleri inkâr etmek büyük bir dinî risk taşımaktadır. Hz. Peygamber'in sünnetinin teşri kaynağı olduğunu inkâr eden veya sahih bir hadisin Hz. Peygamber'in sözü olduğuna inandığı hâlde kabul etmeyen dinin dışına çıkmış olur. Bu husus âlimlerin ittifakla kabul ettiği bir konudur.
Nitekim, imam Ebu ishak b. Rahuye: “Hz. Peygamber'den kendisine gelen bir haberin doğru olduğuna inandığı hâlde -hayatî bir zorlama olmaksızın- onu reddeden kâfir olur.” hükmünü vermiştir.
Yine Suyutî şu şekilde fetva vermiştir:
“Hadis otoriteleri tarafından sıhhatin şartı olarak kabul edilen kriterlere sahip olan bir hadisi inkâr eden kimse kâfir olup Yahudî, Hristiyan ve diğer kâfir kafilelerle birlikte haşrolur.” (bk. Suyutî, Miftahu’l-Cenne fi’l-ihticaci bi’s-Sünne, s.14).
Keza Allam ibnu’l-Vezîr de şunları söylemiştir:
“Hz. Peygamberin hadisi (sözü) olduğunu bildiği hâlde, onu inkâr eden kimse kâfir olur." (bk. el-Avasım ve’l-kavasım, 2/274).
"Fetava’l-lecneti’d-daime" adlı fetva kitabında şu görüşlere yer verilmiştir:
“Sünnetle amel etmeyi inkâr eden kimse kâfir olur. Çünkü, sünneti yalanlamak, hem Allah’ı hem Resulünü hem de ümmetin icmaını tekzip manasına gelir."(bk. Lecne, el-Mecmuatu’s-sanî, 3/194).
Hâdis diye iddia edilen konu, kur'an ile örtüşmüyorsa çöptür. Bız allah'a ve kur'an'a karşı sorumluyuz. kimin söylediği belli olmayan ve kur'an ile bagdasmayan hiçbir şey, beni bağlamaz.