hadi fotoğraflara bakalım

entry2 galeri0
    1.
  1. sobanın bunaltııcı sıcaklığında tek bir odada hep beraber yaşanan yıllar aklıma geldi. birden annemin o tanıdık sesi: "hadi fotoğraflara bakalım".

    aynı durum şimdi olsa küçük bir kullanıcı adı şifre hamlesinden sonra facebook üzerinden halledilebilecek bir sorun. ama o zamanlar daha marc zuckenberg ergen bile değilken, evde tatlı minik bir telaş başlardı o ses duyulunca. annem evin sandığının bulunduğu yatak odasına giderken yolda mutfağa uğrar ve mısır patlatmak için her şeyi hazırlayıp ocağa koyardı. sonra yolu yatak odasına düştüğünde üzerinde iki ton ağırlığındaki yorgan battaniye karmaşasını görür ve babamdan yardım isterdi. el birliğiyle dev cisim uzaklaştırıldığında, sandığın üzerinde küçük baloncuklar uçuşmaya başlar birazdan evin küçük sırlarını ortaya çıkaracak bir çizgi film başlayacak gibi olurdu. evet o sandık her zaman gizli bir şeyler içermekteydi. bu hissiyatla geçti tüm çocukluğumuz. hani koridorda ışığı kapattığımızda arkamızdaki karanlıktan sanki biri bize doğru hızlanıp geliyormuş gibi bizim de hızımızı artırdığımız, hatta koştuğumuz hissiyat var ya işte onun gibi. sandık gizemini korurken hala zihnimizde, annem birden açıverir kapağını. bir çizgi film karakterinin çıkıp oradan bize şebeklik yaptığını düşlerken, düşüm birden yarıda kesildi.

    o da ne. beynimi tırmalayan bir koku: naftalin... çocukluğumuzun vazgeçilmez kokusu naftalin. evin her köşesi eski ve naftalin kokardı önceden. naftalin kokusuydu evlerimizin parfümü. neyse özlemişiz o kokuyu.
    sandığın içinde danteller, oyalar, baş örtüleri, üç yaşındaki çocuğa hazırlanan çeyizlik şeyimsiler vs.. anne içini karıştırdıkça evin içinde daha da artan bir naftalin kokusu sandığın eski gizemi ortadan kaldırır. sandık artık eski sandık değildir. artık yatak odasında anne baba arasında yatılan kaçamak uykularda saçma hikayeler uydurulmayacak sandık için. sandık artık olağan.

    sonra anne birden doğrulur. elinde bir torba dolusu fotoğraf. naylon torbanın kenarları hafif yırtık. "ben de olsam dayanamazdım yani sandığın içinde o kadar naftalin kokusuna" deyip torbayı haklı çıkarıyorum bu yenilgisinde naylon torbayı. mısırın patladığını bize bildiren sesler eşliğinde sobalı odaya geçilirken küçük adımlarla annenin hep önünden yürünür. ya canavar çıkarsa arkadaki karanlıktan dimi ama.

    sıcaktan ve televizyondan mayışmış babamın üşengeç bakışları arasında annem torbayı odanın ortasına bırakıp gider. mutfaktaki küçük işler sonunda elinde patlamış mısır- üzüm kombinasyonu ve ne ara demlediğini bilemediğim çayla belirir dışarının soğuğunu içeri dolduran hayın kapıda. odanın ortasına serilen sofra örtüsü üzerine yayılır her şey bir piknik havasında.

    şimdi facebookta popülerlik için paylaşılan çocukluk fotoğraflarına o zamanlar birinin profilinde değil de sofra örtüsü üzerinde, "açın şu kapıyı az, sıcak oldu" dedirten soba başında, patlamış mısır üzüm yiyerek bakardık. her fotoğrafa "güzel çıkmış mıyız ki" diye bakılan yıllar değildi o zamanlar. tek tek tüm fotoğrafların anılarının olduğu ve anlatıldığı yıllardı. bir ailenin tek bir odada bir fotoğrafa bakarak mutlu yaşadığı yıllardı. özlenen yıllardı.

    odamın kaloriferi sonuna kadar açık. içerisi bir soba sıcaklığında. şimdi bir ses duydum sanki içeriden "hadi fotoğraflara bakalım"..

    http://lapsuscalamium.blogspot.com
    2 ...
  2. 2.
  3. tatlı bir heyecan yaşatan söz. yatak odasından alır gelir anne, eski fotoğraf çantasını. ve tek tek incelenir fotoğraflar. o sohbet o kadar lezzetlidir ki. çocukluktaki tüm anılar tekrar yaşanır sanki. anne de dalar gider. herkes bir şeyler söyler ama kimse orda değildir. fotoğraftaki tarihe döner herkes. bu çok güzel bir his. fotoğraflar tek tek bakıldıktan sonra şimdiki zamana dönmek zor oluyor. insanın içinde geçmişe dair çok büyük bir özlem var. iyi ya da kötü olsa bile bu özlem kalbinde bir yerde hep.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük