bir adam kötü yoldan para kazanip bununla kendisine bir inek alır. neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu hacı bektas veli nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. o zamanlar dergâhlar ayni zamanda aşevi fonksiyonu görmektedir.
durumu hacı bektas veli ye anlatır ve hacı bektas veli -helal değildir- diye bu kurbanı geri çevirir. bunun üzerine adam mevlevi dergâhına gider ve ayni durumu mevlana ya anlatır . mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. adam ayni şeyi hacı Bektas veli’ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve mevlana ya bunun sebebini sorar.
mevlana söyle der:
- Biz bir karga isek hacı bektas veli bir şahin gibidir. öyle her leşe konmaz. o yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.
adam üşenmez kalkar hacı bektas dergâhı na gider ve hacı bektas veli ye, mevlana nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de hacı bektas veli ye sorar.
hacı bektas da söyle der:
- bizim gönlümüz bir su birikintisi ise mevlana nın gönlü okyanus gibidir. bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir.
Baba ishak'ın 60 halifesinden biriydi. Babai savaşı sırasında kardeşini Sivas'ta kaybetmiştir. Savaş Komitesinin kararı ile savaştan ayrılmış, Sulucahöyük'e dergahinı kurmuştur. Sulucahöyük'te Alevi-Bektaşi felsefesini yaymaya başlamış, dergah kısa sürede bir Halk Üniversitesi olmuştur. Onun görüşleri şöyledir.
insan ekmeğini kendi emeği, alın teriyle çıkarmalıdır.
En büyük keramet çalışmaktır.
Çalışmadan geçinenler bizden değildir.
Oturduğun yeri pak et, kazandığın lokmayı hak et.
Marifet, nefsi silmek değil bilmektir.
Alem edem, adem de alem içindir.
Okunacak en büyük kitap insandır.
Gözü ileride, gönlü geride olan kimse yola gidemez.
Yolumuz, ilim irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.
ilim, hakikate giden yolları aydınlatan ışıktır.
Bilimle araştırmalı, izlemeli, gözlemeli ve arştan yerin altına kadar her ne varsa kendinde bulmalıdır.
ilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
Bir olalım, iri olalım, diri olalım.
''türk milleti dünyayi yönetmek icin yaratilmistir" sözünün sahibi gerçek alperen.
cennet için ibadet geçersizdir' diyerek önemli olanın allah korkusu değil allah sevgisi olduğunu vurgulamıştır.
prof. dr. mahmud esad coşan tarafından alevilere ve bektaşileri bu sünni mutasavvıfın nasıl bir insan olduğunu anlatan güzel bir biyografi yazılmış, aynı zamanda hacı bektaş-ı veli'nin makalat'ı üzerine de bir tez çalışması yayınlamıştır. allah ondan razı olsun.
yazılı bir eser bırakmamıştır. onun eseri olarak bilinen malakat ölümünden sonra kaleme alınmıştır. üstelik horasanla, ahmet yeseviyle ya da lokman parendeyle hiç bir ilgisi yoktur. baba ilyas halifeleridendir. geyikli baba ve edebalinin çağdaşı ve silah arkadaşıdır. malya ovasındaki büyük savaşta kardeşini akybetmiş ve şimdi kendi adıyla anılan ve zaten var olan dergaha sığınmıştır. sonrası mı? laf-ı güzaf...
bu güzel insanın, büyük zatın şii olduğu yanılgısına düşen kardeşlerimize hitaben, sünni olduğunu da söyleyelim efendim. hem ahmet yesevi hazretlerinin anadoluya yolladığı ekiptir bunlar, allah razı olsun cümlesinden.
(bkz: makalat) adlı eseri eshabı kiram methetmektedir. Hacı Bektaş-ı Veli'nin silsilesi, Lokman-ı Horasani ve Hace Ahmed-i Yesevi vasıtalarıyla Bayezid-i Bistami'ye ve ondan Ebu Bekr-i Sıddık hazretlerine ulaşır.
kendisini sevenlere bektaşi denildi. yeniçeri ordusu kendisini manevi önder olarak kabul etmiştir. zaman içerisinde hurufiler bunun ismini kendilerine kalkan ettiler ve kendilerine bektaşi dediler. bugün bektaşiliğin hacı bektaşı veli ile bir alakası kalmamıştır.
madden insan, manen melektir bana göre. keşke günümüz insanlığı onu tanımak için çabalasa biraz, çabalasa da bugünkü alevi-bektaşi kültürü hakkında gerçek bilgi sahibi olsa, kulaktan dolma ve nifak tohumları içeren yanlışların ardından gitmese.
hacı bektaş veli' nin 13.yüzyılda temellerini attığı ve günümüzde de geçerliliğini koruyan düşüncelerinin ışığını; o'nun (ya da o'na atfedilen) şiirleri ve özdeyişlerinde hakkında anlatılan söylencelerin satır aralarında buluyoruz. şiir, özdeyiş ve söylencelerin satır aralarında hacı bektaş veli' nin sevgi, eşitlik, tanrı, din, paylaşım, hoşgörü, bilim, eğitim gibi kavramlara bakışını yakalıyoruz. felsefesini insan sevgisi, hoşgörü, paylaşım ve eşitlik ilkeleri üzerine oluşturduğunu görüyoruz.
hacı bektaş veli nin, ahmed yesevi dergâhında lokman perende' den aldığı eğitim sonrasında 13. yüzyılın savaş ve kargaşa ortamında, barışın simgesi olan bir güvercin donuyla anadolu' ya geldiği söylencesi oldukça anlamlıdır. (velayetname'de her ne kadar hacı bektaş velinin hoca ahmed yeseviden emanetlerini aldığı ifade edilerek, hacı bektaş veli onun çağdaşıymış gibi gösterilmekte ise de, aslında ikisinin yaşamı arasında bir asırlık fark vardır. bu ilişki, sadece manevi bir ilişkidir.) hacı bektaş velinin horasandan başlayıp sulucakarahöyüke uzanan yolculuğu sırasında karşılaştığı inançlar ve kültürel değerlerin sentezinden oluşturduğu anadolu alevi-bektaşi inancı ve yaşam felsefesi hacıbektaşta yeşermiştir.
hacı bektaş veli'nin, savaş yerine barışı; düşmanlık yerine dostluğu; kin yerine sevgiyi ve hoşgörüyü benimseyen, hümanist bir anlayışa sahip olduğunu görmekteyiz.
bir çok medeniyetlere evsahipliği yapmış olan anadolu; 13.yüzyılda, hacı bektaş veli'nin "düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu", "nefsine ağır geleni kimseye uygulamayınız", "eline, beline, diline sahip ol", "yetmişiki milleti bir gör" anlayışı ile yoğurulur. "yolumuz, ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur" diyen hacı bektaş veli; öğretisinin temel ilkelerini oluşturan bu dizeleriyle, günümüz insanının ulaşmaya çalıştığı hedefi, 13.yüzyılda ortaya koyduğu görülmektedir.
hararet nardadır, sac'da değildir,
keramet baştadır, tac'da değildir,
her ne arar isen, kendinde ara,
kudüs'te, mekke'de, hac'da değildir.
diyen hacı bektaş veli; her şeyi insanda arayan, hakkı kendi özünde, kendi özünü hakkta bulan anlayışıyla barışı, sevgiyi ve bilimi kendisine rehber kılmıştır. hacı bektaş veliye duyulan ilgi, saygı ve sevgi, alevi-bektaşi öğretisinin temelini oluşturan insan-tanrı-doğa sevgisine dayanan hümanist yaşam felsefesi ve öğretisinden kaynaklanmaktadır. o'nun anlayışında dinin kaynağı tanrı korkusuna değil, tanrı sevgisine dayanır.
"bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır", "kadınları okutunuz", " okunacak en büyük kitap insandır" diyen hacı bektaş veli, inancı hurafelerden arındıran; akla, mantığa ve sevgi temeline dayandıran; kadın ve erkek eşitliğini savunan ve döneminde hatun ana (kadıncık ana) önderliğinde kurulan anadolu bacıları teşkilatına büyük destek veren bir düşünce adamıdır. halk kültürüne ve eğitimine önem veren; üretimde ve paylaşımda sosyal adalet ilkesini benimseyen; "insanın alnı açık ve cesur dolaşması için her şeyden önce adaletli olması gerektiğini" savunan bir düşünürdür.
hacı bektaş veli dergâhı, alevi-bektaşi inancının bir merkezi olduğu gibi; sosyoekonomik, kültürel ve politik dayanışmanın da bir merkezi olmuştur. bir kültür merkezi olan bu dergahta, halkı aydınlatacak ve halkın sorunlarıyla ilgilenecek dervişler, mürşitler, dedeler, dede-babalar yetişmiştir. âhî kurumlarıyla (meslek loncalarıyla) birlikte, çeşitli meslek dallarında eğitim verilmiştir.
"hiçbir milleti ve insanı ayıplamayınız!" diyen hacı bektaş veli; anadolunun sosyal, siyasal, ekonomik, etnik ve dinsel yapısını dikkate alarak, sevgi ve hoşgörü kültürünün temellerini atmıştır. uygarlıklar beşiği anadolunun zengin kültür mozaiğini bozmadan; parçalamadan; farklılıklarıyla; sevgi ve hoşgörü temelinde biraraya getirerek ve tasavvufla yoğurarak, anadolu alevi ve bektaşiliği'nin doğmasına öncülük etmiştir. farklı dillerden, farklı kökenlerden ve kültürlerden gelen insanları bir bilen; ceylanla arslanı dost olarak kucaklayan bu anlayıştır. bu anlayışın, evrensel insan hakları beyannamesinde ifade edilen düşüncelerin temeli olduğu; günümüz insanının, hâlâ bu anlayışa ulaşma çabası içinde olduğu yadsınamaz.
--spoiler--
Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde.
Hakk'ın yarattığı her şey, yerli yerinde.
Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok.
Noksanlık da, eksiklik de;
senin görüşlerinde...
--spoiler--
Bektaşi'nin ziyaretine hatırlı bir konuğu gelecekmiş. Bektaşi konuğunu
nasıl ağırlasın. Elde yok, avuçta yok.. Mahçup olmak da istemiyor..
Komşusu Mişon'un bir keçi sürüsü var. Bektaşi keçilerden birini kimseye
çaktırmadan alıp kesiyor, misafirini bir güzel ağırlıyor. Ama olayı
kimsenin görmediğini zannederken aldanıyor. Çünkü bir ağacın arkasına
gizlenen Mişon her şeyi görüyor, ancak durumdan ümitsizdir:
-"Kadıya gitsem, diyor. Kadı Müslüman, Bektaşi i Müslüman(?) ben ise garip
Musevi, bu davayı kazanamam. Hadi kazandım diyelim, Bektaşi'nin nesi
var ki, ondan alıp da bana vere. Biz artık Allah;ın huzurunda
hesaplaşırız.."
Yıllar böylece geçiyor. Mişon kendisi gibi ahrete göçmüş olan Bektaşi
dedesinden, Allah'ın huzurunda davacı oluyor. Mahkeme kuruluyor.
Tanrı soruyor: -"Sen Yahudi kulumun keçisini çalıp kesmişsin" diyor,
ne diyorsun bu konuda? Bektaşi:
-"Hâşâ kesmedim" diyor. Mişon atılıyor.-"Ya rabbim. Ben kendi
gözlerimle gördüm" diyor.
-"Allahım" diyor Bektaşi.. "Bir mahkemede bir adam hem şahit, hem
davacı olamaz."
-"Haklısın ama" diyor, Allah, Mişon doğru söylüyor.Çünkü Ben de
gördüm, keçiyi kestiğini.. Ben her şeyi görür ve bilirim.
-"Allahım" diyor Bektaşi. "Aynı mahkemede, hem şahit, hem hâkim olunamaz.."
-"Hukuk olarak sen gene de sen haklısın" diyor Allah.. "O zaman keçiyi
getirsinler ona soralım.."
-"Aman güzel Allahım diyor Bektaşi.. "Keçi burada mı? işin kolayı var,
verin Mişona keçisini, bu dava da kapansın
--spoiler--