şu sıralar hacettepeli profesörleri tv programlarında tanıyıp, görünce ne kadar tırt bir okul olduğunu görmüş oldum. inek gibi çalışan ezberleyen insanlardan yaratıcı alternatif tıp bulmalarını beklemek aptallık zaten. eğitim sisteminin kalitesizliğini gözler önüne seriyor.
elin ugandasında bile maymunlara beyin nakli yapan doktorlar varken bizim ülkemizde her ay maaşını çekmek için atmlerde sıra bekleyen kitleler var. adamların en büyük başarısı tv programlarına çıkmak inanılır gibi değil.
bizim zenginlerde anlamış olacak ki en ufak rahatsızlıklarda yurt dışına gidiyorlar. bunlara hiç güvenmiyorlar.
işte bu nedenledir ki tıp fakültesi mezunu pratisyenlerin geneli tus öncesi kapağı istanbul üniversitesi tıp fakültesi'ne atmak isterler. çünkü başka bir hastanede bir ömür göremeyecekleri vakaları her gün her gece çapa tıp'ta görebileceklerini bilirler.
sınıf geçmekle doktor olmak arasındaki bağlantıyı kurmayı başaramadığım fakültedir. yani surekli sınır notlarla geçenler yüzde 60lık doktor mu olacak. çevrede duyduğu her vakaya bir küçük aynştayncık olarak yaklaşan hevesli tıp öğrencileri doludur. bu yüzden biraz iğrenti verir. ha amma velakin eğer çalışkan olduğunuz için ezilen bir inekseniz ve de burayı tutturabiliyorsanız habitatınız burası olabilir. çünkü burda durum biraz daha değişik gibi.
küçük dağları ben yarattım havasından çok çalıştık ettik kazandık napcaz şimdi diye düşündükten sonra tekrar çalışmaya başlayan öğrencileri barındıran fakülte. 2010 yılından beri tercih sıralamasında düşmeye başlamıştır. önce fatih tıp ardından şifa tıp birer sıralama aşağıya indirmiştir.
not: hacettepeliydim.
tayyip erdeoğan peygamberimizdir benzeri cümlelerin kurulduğu bi yerde hacettepe tıp mezunlarının küçük tanrı tavırlarının hiç de yadırganmaması gerekir.
not: hacettepeli değilim.
bir (bkz: bilkent sarısı) değil ama (bkz: hacettepeli egosu) diye bir şey var.küçük dağları ben yarattım üstüne bulutları fırlattım bakışları altında dolaşırlar bu fakültenin mensupları. tamam ülkemizde kapıları aralayan(açan değil) çok yüksek bir puanla, ananın babanın doktor oğlum/kızım gazıyla tırmanmışsın buraya ama küçük tanrı tavırların hiç hoş değil.
hindistan dan, çin den doktorlarımız gelince ne olacak bu halleri(!) merak etmekteyim.
şevket çavdar'a yaptığı başarısız nakillerin ardından başı belada olan güzide fakültemiz. şevket çavdar'ın ölümüyle sonuçlanan olay neticesinde fakültenin kompozit doku yapabilme lisansının iptal edilmesi gündemde. umarım hem şevket çavdar'ın hakkının aranacağı hem de iptal edilmesinden doğacak sıkıntıların aşılacağı ara bir formül bulunur. eğer bu lisans iptal edilirse ülkemiz kompozit doku naklinde önemli bir merkezini kaybedecek, eğer iptal edilmezse şevket çavdar'ın hakkı yerde kalmış olacak. yetkililerin vereceği karar oldukça önemli bir o kadar da zor.
iyi edelim derken adamı öldürmüş hastanedir. istanbul üniversitesi varken burda bu tür ameliyatların yapması salaklıktır. http://www.ntvmsnbc.com/id/25325858
masaların üstüne yatıp uzanmadıkça ha bir de gürültü çıkarmadıkça derste istediğiniz aktiviteyi yapabilirsiniz. zaten ders dinlemiyorsanız siktirip gitme hakkınızı elinizden alan yok, yoklama alınmıyor.
binalar eski olmasına rağmen içine girdiğinizde biraz karanlık olması dışında bunu pek belli etmiyor.
hocalar aşırı müsamahalı durumda bana kalırsa. lise öğretmeni gibi bir susun iki susun dedikten sonra üçüncüde fırça aşamasına geçmiyor. bunun sebepleri farklı farklı olabilir ama bu iyi bir şey.
hastane kısmını bilemeyeceğim de bence okunabilir bir fakülte. sonuçta insanlar hacettepe tıp diyince gözlerini pörtlettikleri için aksaklıkları büyük olarak görmeleri normal karşılanmalı. sonuçta her şey de güllük gülistanlık değil.
dışarıdan bakınca şaşalı müthiş bir yere benziyor ama içeri girince amfide orta sıralara oturunca insanların aslında dışarıda görebileceğiniz insanlar olduğunu anlıyorsunuz. hele ilk günlerdeki heyecan kaybolunca, kaynaşınca liseden tek farkının yoklama zorunluluğu olmaması olduğunu anlıyorsunuz.
sınav açıklandığında bu bölüm öğrencilerinin facebook statüleri bir anda değişir. herkesin, sınav sonuçları hakkında bilgi alışverişi gerçekleştirdiği; düşük alanlara "bi dahaki sınavda yaparsın, kütüphaneye gideriz, çs(çalışma salonu)'de çalışırız.", yüksek alanlara ise "senin adına çok sevindim -cnm(bayanlara spesifik)-" denilmesinin adet olduğu insanların gittiği okul.
türkiye'nin en iyi tıp eğitimini vermesine rağmen aynı zamanda çok da sıkı değildir. ilk 3 sene dilenirse hiç derslere uğranmayabilir bile, buradaki gönüllü bir avuç genç derse gidip kaset notu çıkarmaktadır. kaset notları derste hocanın sesi kaydedilip, daha sonra evde hocanın slaytları ile harmanlanarak hazırlanan mükemmel notlardır. textbooklardan daha yararlı ve daha kolay anlaşılırdır. yine de ilk 3 sene en zor yıllardır, bu yıllar atlatıldıktan sonra okulu bitirememek pek mümkün değildir. 4-5 sınıflarda stajyer mertebesine yükselen öğrenci için bu yıllar yaşadığımız şehiri ve ülkeyi gezip tanıma yıllarıdır. ancak tam götü başı dağıtmışken 6. sene tokat gibi gelir. bu sonuncu yılda öğrenci elinden tutulup intörn * yapılır. nöbetler ve ağır iş yükü altında ezilirken bir yandan da tus çalışması için gazlanır. işte bu dönem neden konservatuar değil de tıp fakültesine girildiğinin sorgulanma aşamasıdır. genelde hacettepe'nin intörnlüğü ağır olduğu için, bazı insan üstü varlıklar dışında ilk eylülde tus kazanılamaz. mezun olduktan sonra koca tıp fakültesini bitirdim doktor oldum bitti biraz gezip tozayım hocu derseniz nisan tusu da kazanılamaz. nisan tusundan sonra zaten bahar-yaz ayları gelir sikerim lan benim tatile ihtiyacım var derseniz sonraki eylül de kazanılamaz. sonuç: yaptığım anketler sonucu hacettepe tıp fakültesi mezunları için en uygun ve psikolojiyi en az bozacak olan yöntem, intörnken tus yokmuş gibi yaşayıp boş vakitlerde gezmek, mezun olduktan sonra bir aylık kısa bir tatil yapıp daha sonra nisan tusuna kadar 7 ay boyunca insanlıktan çıkarak çalışmaktır. tabi bu arada zorunlu hizmet işini bi şekilde halletmeniz de gerekir, gidip istifa mı edersiniz yoksa orada kalıp 1 yıl çalıştıktan sonra tusa mı hazırlanırsınız orası size kalmış.
zamanında verdiği eğitim ile türkiye' de tıbbın gelişmesine önderlik etmiş fakülte. o yıllarda öğrencilerin de tanı ve tedaviye aktif olarak katıldığı, labaratuar derslerinin yoğun bir şekilde yapıldığı bir okuldu. ancak zaman değişti. öncelikle sınıflar acaip derecede kalabalıklaştı, labaratuarda bir masaya düşen öğrenci sayısı arttı. bu sebeple asistan - öğrenci ilişkisi zayıfladı. öğrenci merkezli eğitim yerine öğrencilerin her şeyi kendi öğrenmesi gereken bir eğitim sistemi doğdu. zamanında perifere giden tıp doktoru birçok hastalığa elde bulunan imkanlar ile teşhis koyabilirken şimdi önüne gelen hastayı her şeye karşı tedavi eden fakat ayırıcı tanıyı yapamayan doktorlar var. derslerde gereksiz bir moleküler biyoloji, ileri tanı teknikleri yer alıyor. basit bir farenjitin ayırıcı tanısı için değerlendirilecek klinik bulgular verilmezken idrarda elisa testi yapılan bakteriler anlatılıyor. böyle de akademisyen yetiştirmeyi kendine amaç edinmiş fakat doktor yetiştirmeyi kısmen atlamış bir okul. ancak yine de seviyoruz kendisini, 3 yıl içinde bizi dönüştürdüğü hafıza canavarı fakat düşünme özürlü yaratıklar haline geldiğimizi bir kenara bırakırsak.