fenerbahçe düşmanlığı müseccel ama her ne hikmetse beşiktaş husumeti gözden kaçırılan
yazar,yorumcu,guru vs.kara kartal ne zaman iyi yolda olsa,zirveye oynasa,uluç zengin
nefret kolleksiyonundan beşiktaş'a münhasır baltasını çıkarır,başlar allah yarattı deme-
den vurmaya. lucescu döneminde, ki kendisi hıncal bey'in özel ilgi alanına girerdi,hıncal
uluç tarzı yıpratmanın nadide örneklerini görmüştük. bu hafta beşiktaş es kaza gerçekten
iyi oynayıp vestel'i yendi ya,hıncal bey şimdilik görmemezlikten gelme modunda.dün ak-
şamki 90 dakika'da haftanın belki de yegane zevkli maçını genel kalitesizlik kategorisi-
ne dahil ediverdi.kıvam meselesi bu,şayet beşiktaş hakikaten iddialı duruma gelebilirse
seyredin hıncal bey'i,arşivden neler bulur çıkarır.
çocukluğunda okul korosuna girdi, sesi kötü olduğu için atıldı.
soylu ailesinin büyük evinin kocaman bahçesinde kendi başına top oynamaya çalıştı, yapamadığını kendisi fark etti ve bıraktı.
tiyatroya merak saldı, ancak yeteneksizdi.
ne yapmaya çalıştıysa başarılı olamadı. ta ki şimdilere kadar, yapmak isteyip yapamadığı şeyleri eleştirene kadar, onlara bok atana kadar.. bok attıkça başardı, eleştirdike başardı, ve başarıyor..
böyle bir insandır hıncal uluç. 'ne yapmak istediysem yapamadım.' diyen..
Eskiden çok sevdiğim, kitaplarını okuduğum, bazı konularda bilgili olduğuna hala inandığım ama şu zaman itibarıyle buzda dans adlı yarışmada tuğba ekinci gibi varlığı zaten gereksiz bir sanatçımsıyı koruyan bir yazısını haber almam ile birlikte ''huysuz ihtiyar'' modeline girerek gözümdeki yerini kaybetmiş olan, yaşlandıkça da nereye saldıracağını bilemeyen kişidir.
bugün yazmış olduğu köşe yazısının altına, gözü kapalı imza atalabilecek gazeteci-yazar;
Hemen bütün gazetelerde yığınla haber, yığınla köşe yazısı.. Hemen hepsi, Emniyet'teki tarikatlaşma üzerine.. Bu ülkenin güvenliğinden sorumlu, en güvenilir olması gereken kurumun temelleri sallanıyor..
- Rahip Santoro cinayetinde ihmali görülen Trabzon Emniyet Müdürü niye terfian Ankara'ya atandı?..
- Çünkü tarikattan..
- Hrant Dink cinayetinde ihmali görülen Trabzon Valisi ve Emniyet Müdürü, içişleri Bakanı'nın "Müfettişler raporlarını hazırlamadan tek hareket yapmam" demesine rağmen niçin apar topar görevden alındılar?.
- Çünkü tarikat bağlantıları yoktu.. Eleştirileri önlemek için kurban edilmeleri kolay oldu.
- 22 ihbar gelmesine rağmen, Hrant Dink'i korumaya almayan istanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah niye hâlâ yerinde?. Neden suç bir şube müdürüne transfer edilip, Cerrah temize çıkarılmaya çalışılıyor?..
- Çünkü Cerrah'ın arkasında Çarşamba Cemaati var. Cerrah'ı daha önce, Recep Tayyip Erdoğan Ankara'ya almaya karar vermişti. Hatta Cerrah odasını toplamıştı. Çarşamba Cemaati devreye girdi. "Alma" dediler. Alamadı. Cerrah, ismailağa Camisi'nde yüzlerce kişi önünde gerçekleşen linç olayına anında "Başını mermere vurup intihar etti" diyen Emniyet Müdürü. Çarşamba'nın tam bir kurtarılmış bölge olduğunu gidenler anlatıyor. Dink cinayetinde benzeri gafını Vali Güler temizledi.
- Başka ülkelerde olsa, Santoro ve Dink cinayetleri içişleri Bakanı'nı istifaya zorlardı. Başbakan, Aksu'ya neden ilişemiyor?.
- Çünkü Aksu'nun arkasında da Menzil tarikatı var.. Ayrıca, meşhur tezkere olayında gördük. Başbakana karşı direnen ve Aksu'nun arkasında yer alan 81 milletvekili.. Erdoğan, Aksu'ya dokunamaz.
- Peki ya Ulaştırma Bakanı?.
- Hızlı tren faciasında 39 kişi öldü. Oysa o rayların o hızı çekmeyeceği raporla tespit edilmişti. Ama hem Devlet Demiryolları Genel Müdürü, hem Ulaştırma Bakanı halen görevde. Olan ölenlere oldu. Başbakan gereğini yapamadı, çünkü hem bakan, hem genel müdür tarikattan.. Başbakan Maliye Bakanı'na da dokunamaz.. O da tarikattan..
Şimdi bunların tümü söylenti olabilir.. Ne var ki, eskiler "Şuyuu, vukuundan beterdir" demişler.. " Ateş olmayan yerden duman çıkmaz" demişler..
Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili hangi taşı kaldırsanız, altından bir "tarikat, cemaat" bağlantısı çıkıyor. Erdoğan'ın da bu söylentileri şiddetle yalanlayan sert bir eylem ve söylemi yok..
Amerika'nın Türkiye'yi bir ılımlı islam devleti yapmak için 80'li yıllardan beri ne planlar uyguladığını bilmeyen yok. Daha dün bu gazetede Mehmet Barlas, ABD'nin neden Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'yi desteklediğini açıkladı. Çünkü AKP, demokrat ve küresel parti.. Böylesi Türkiye fevkalade işlerine geliyor. Bu ülkede üniter, ulusal cumhuriyet değil, ümmetçi ve küresel devlet istiyorlar. Öyle olunca da, tarikatların önü alabildiğine açılıyor.
Şimdi sorum şu?.
Adı tarikatlarla bu kadar iç içe anılan biri, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olabilir mi?..
Efendim, başbakan olmadı mı?.. Cumhurbaşkanı da olur.
Kâğıt üzerinde öyle.. Ama bu iki makamın anlamı çok değişik.
Başbakan yürütmenin, yani hükümetin başıdır.
Anayasa gereği Başkomutan da olan Cumhurbaşkanı ise, Türkiye Cumhuriyeti'nin simgesi..
Hükümetler gelir geçer. Oysa Türkiye Cumhuriyeti kalıcıdır. Ebedi..
Türkiye Cumhuriyeti, laik, ulusal ve üniter bir devlettir, öyle kalacaktır. Ümmet Cemahiriyesi olamaz.
Recep Tayyip Erdoğan, ANAP ve DYP gibi, AKP'nin de çökmesi pahasına Cumhurbaşkanlığını kafaya koymuş. AKP'nin gelecek seçimleri kazansa bile, bir daha böylesi keyifli yönetime izin verecek bir çoğunluğa sahip olamayacağını, koalisyonlara mecbur kalacağını biliyor. Bu yüzden kendisini kurtarıp, Köşk'e atmayı düşünüyor. "Benden sonra tufan.." diyerek..
Bu onun tercihi.. Vatandaş olarak hakkı da..
Ama aday olmadan önce tüm bu "Tarikat" söylentileri ile hiçbir ilişkisinin olmadığına ulusu inandırmak zorunda.. Eylemleri ve söylemleri ile..
Bu iş "Devlet kesesinden" duvar ilanları hazırlatıp "Kurban olam ayına yıldızına" demekle olmuyor.
Not.. "Devlet kesesinden.." dedim.. 3 ocaktan bu yana, Can Ataklı Vatan'da, ben Sabah'ta defalarca sorduk, "Değirmenin suyu nerden" diye.. Son yazımda ben "Kendi cebinden ödese anında açıklardı. Parti ödemiş olsa anında bildiri yayınlardı. Çıt çıkmadığına göre, Başbakanlık fonlarından, yani milletin kesesinden ödemiş olmalılar" dedim.. Gene yanıt yok..
Sükut ikrardan gelir. Demek Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçim yılında millete yaptığı reklamın parasını millet ödedi, vergileri ile..
61 ilin duvarlarına asılan binlerce afişin tasarım, baskı, dağıtım, asma ve duvar kirası bedelleri trilyonluk bir kampanya gerektirir.. Anlayın...
her boktan anladığını sanan, işi gücü medya maymunlarıyla atışmak olan, futboldan anlasa da her şeye muhalefet olmanın dobralık olduğunu sananlardan. ayrıca kendisi tuba ekinciyi öve öve bitirememiştir * . kalçalarını çok beğenmiş olsagerek.
Geçtigimiz bahar günlerinin birinde Hincal Uluç Bogaz'da mutad sabah yürüyüşünü yapıyormuş. Çok sevdiği Bebek Kahve'ye yaklaştığında Bebek Camii'nin önünde gözüne 7-8 yaşlarında bir çocuk ilişmiş.
Çocuk önünde karton bir kutu öylece dikiliyormus. Merak ederek çocugun yanina sokulan Hincal Uluç
-"Karton kutunun içinde ne var." diye sormus.
-"Yeni dogmus kedi yavrulari..." demis çocuk gözleri
parlayarak..
-" Hangi takimi tutuyor bunlar bakalim".
Çocuk Hincal Uluç'a garip bir bakis firlatmis ve
-"Galatasaraylilar." demis. Degerli yazarimiz bu cevabi
duyunca bir
sevinmis, bir sevinmiş ve keyif içinde yürüyüşünü bitirirerek eve dönmüş.
Eve girer girmez de Türk Futbolunun en derin bilgiye sahip
yazarlarından, arkadasi Doğan Koloğlu'nu aramiş.
-"Doğan Abi." demiş "Sonunda çabalarımız sonuç vermeye
başladı. Yarin
sabah, gazeteye gitmeden uğra, boğazda bir yürüyüş yapalım.
Sana bir şey göstereceğim, çok seveceksin."
Ertesi gün bu iki güzide spor yazarımız beraberce bir boğaz
havasi almak
üzere Arnavutköy'de bulusmuşlar ve Bebek'e doğru yürümeye
başlamişlar.
Bebek'te kahveye yaklaştiklarında Hıncal Uluç yine bir gün
önceki çocuğu
görmüş. Çocuğun önünde de yine aynı kutu duruyormuş.
Hıncal Uluç, "Bak, Doğan Abi, ne göstereceğim sana,", demiş ve
keyif içinde çocuğa sormuş:
-"Karton kutunun içinde ne var, delikanlı?"
-"Yeni doğmuş kedi yavruları..." demiş çocuk, istifini
bozmadan.
Hıncal Uluç dönmüş Doğan Koloğlu'na
-"Bak şimdi" demiş.
-"Söyle bakalim hangi takımı tutuyor bu kediler?"
- FENERBAHCE
-Nasıl olur bana daha dün Galatasaray'i tuttuklarını
söylemiştin?"
-"Evet ama, bugün hepsinin gözleri açıldı"
"halamın bıyığı olsa" edebiyatıyla maç yorumlayan insan. maçı yorumlarken önemli bir pozisyon hakkında " şöyle olmasaydı da böyle olsaydı şimdi tüm gazeteler farklı şey yazardı" der.
90 dakika programında 'türkiye'de hakemlik karlı iş. bir memurun 6 ayda ancak kazanabileceği parayı 1,5 saate kazanıyorlar.' diyen kişidir.
ee adama sormazlar mi..sözlüklerde ve spor camiasında senden daha iyi futbol analizi yapabilen yazarlar varken 1,5 saate bir memur maasinin kaç katı para kazanıyorsun?
fotomaça yaptığı röportajda "Roberto Carlos" un fenere gitmesini acayip şekilde kıskandığını belirten entel dantel romantik bir galatasaraylı. bu adamın kitaplarıda var yahu, bir tanesini alıp okudum üstelik, ismide "kapıyı anahtarla açmak" gibi birşeydi. valla o kitapta aklımda kalan en önemli şey şarkıcı yalın ı pek bir güzel yalaması olmuştu, hayır ben yalın ı da severim iş oraya varacaksa.
büyük konuşur, lafı gediğine koyar gerektiğinde de ayağına kurşunu yer, aynı zamanda romantiktir, sevişmesini iyi bilir ya da en gençken manyak sevişirdim be dostlar şeklinde gizli göndermeler yapar. giyimi kuşamı her zaman avrupayidir. bir garip adamdır bu hıncal.
lost dizisinde bir laf vardır nedense o aklıma geldi , jack koluna dövme yaptırır ve anlamı şudur : "bizim gibi yürüyor ama bizden birisi değil." yani hıncaldır uluçtur.
edit :
az önce fotomactaki ilgili haberi okudum, adam resmen orgazm olmuş transferi duyunca.
neymiş konu, uçak piste teker koyduktan sonra, parka giderken ayağa kalkıp, önce çıkabilmek için kapıya üşüşen mahluklar ve bunları uyarmayan diğer tüm yolcular da koyunlar.
yahu amcacım sana türkiyenin en çok okunan gazetesinde köşe verilmiş, bu mu parmak basacağın yara, olay, mesele?
zaten yazıdaki şu iki cümle "bence" hıncal "usta"'nın abartılı hezeyanının nedenini anlatıyor.
"Ben en önde oturuyorum"
.
.
"Anasının karnından beş ayda fırlamış biri, businessin oraya gelmiş ayakta bekliyor.."
hmmm, hıncal "usta" businessde oturuyor. sakın bu abartılı hakaretlerin sebebi, kabin güvenliği değilde, senden daha az para vermiş birinin seninle aynı anda uçağa binip, senden önce uçaktan inmesinin verdiği hazımsızlık olmasın?
zaten yazının gelişme bölümü fiks hıncal kokuyor. "eğer bu x olay amerika'da, avrupa'da olsa, bunu yapan kişi x süre ceza alır, pişman olur, bir daha yapamazdı, ama burası türkiye"
e iyi de dediğin gibi burası türkiye, senin gibi bir yazar da avrupa'da, amerika'da olsa otel, restoran tanıtan bir gazeteden başka bir yerde yazamazdı. o da sahipleri tanıdıksa.
yani koşullar farklı. 250, 300 milyon aylıkla çalışan bir çok insan var bu sana yabancı türkiye'de. 50 yaşına gelip de bırak oteli, deniz göremeyen insanların olduğu gibi.
zaten çoğu yazında "kanatçı hıdır usta açılmış gidin parmaklarınızı yiyin tel : 0 123 23 45" veya "geçen çağırdılar gittim kaldım x otel, otel demeye bin şahit. tel : 212 12 12", "34 rrr 001 plakalı ayı" yazıp savuşturuyorsun, reklam yapıyorsun.
bence şükretmelisin "usta", şükretmelisin. bu donanımla, böyle şeylere sahip olabildiğin için.
eskiden ki bu yazarin nasil biri oldugunu bilmeden once, toplum tarafindan okunup ornek alinana biriyken artik her yazdiginin magazinsel olay cikarma amacli oldugunu bilen halk tarafindan fazla umursanmayan yazardir.
basinda hangi yazar kendisini elestirse, cevap olarak ilk önce, "sen bana bunlari bunlari söyleyemezsin, seni o geldigin yere ben getirdim" diyen adam.
ona bakilirsa, mehmet demirkol da, emre aköz de, altan tanrikulu da, varliklarini hincal uluc'a borclular.