yalnızca güçlü olanın yanındayken kendini güçlü hissedebilmekten ileri gelir. aslında küçük olmaktır. korkaklıktır, avkurmak için uygun bir ortam elde etme çabasıdır. kim güçlüyse ona sırnaşan insanlara dalkavuk denir. dalkavuk her zaman o kadar çok rastlanılır bir insan türü olmuştur ki dilimizde bile buna karşılık olarak sürüsüyle kelime türetilmiştir; işte tdk'dan dalkavuk kelimesine baktığımızda karşımıza çıkanlar: Kendisine çıkar sağlayacak olanlara aşırı bir saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse, huluskâr, yağcı, yalaka, yağdanlık, yalpak, kemik yalayıcı, çanak yalayıcı...
bunun devamının getirilebileceğini biliyorsunuz. işte, öylesine çoklar; ama biliyoruz ki bir o kadar da "az"lar. varlıklarının değeri az, sürerliliği az... çirkindirler bunlar ve biliyor musunuz, ben çirkin kelimesini dış görünüş için kullanmam; manevi anlamda kullanırım hep. bunların ruhları çirkin, kişilikleri düşük... seviyesiz, adaletsiz, hiçbir erdemden nasibini almamış kimseler bunlar. her yerde bu kadar çok olmaları inanın benim için hayatı çok zorlaştırıyor. yavuz abi gibi, "yaşamak istemem artık aranızda" demekten alamıyorum kendimi. gördüğüm anda yüzümü acıyla buruşturmaktan alamıyorum kendimi. alamıyorum efendim, bir yandan şaşırıyorum. alışamadım...
kolaya kaçmaktır bir bakıma. eğer güçlünün fikirlerine gerçekten inanıyorsan ve o güçsüzken de hep ardında durduysan en güzel şeydir belki de. ancak sadece güçlü olduğu için onun safındaysan bu senin o güçsüz gruptan daha güçsüz olduğunu gösterir. sığınmaktır, kendi sahip olamadıklarına onun sahip olduğunu gördüğünde onun kanatları altına girmektir.
insan realitesine güzel bir örnektir. makamı yüksek olanın yanında kendini şanlı hisseden asalak ve gurursuz insanlarla dolu bir dünyada, makamı en yüksek olan yaratıcının yanını kimse tercih etmez nedense. ben, sen, o, biz, siz, onlar... kabul edelimki, hepimiz nankör yaratıklarız.