adam, sevdiği kadına çok güzel şiirler yazıyormuş. sonra ansızın kadın terkedip gitmiş.
adam kadının ardından devam etmiş şiirlerini yazmaya; daha çok yazmış ve günün birinde ünlü bir şair olmuş.
yıllar sonra kadının yaşadığı şehre gitmiş, şiir dinletisi sunmuş. dinleti bittiğinde uğruna şiirler yazılan kadın, kolunda kocasıyla çıkagelmiş ve adama "merhaba" demiş. adam sıradan bir insana bakar gibi bakmış kadına; kadın "beni tanımadın mı?" diye sormuş; adam "tanıyamadım" deyince; "hani o uğruna şiirler yazdığın kadın... nasıl tanımazsın" demiş kadın.
adam kadının gözlerine bakmış ve demiş ki; "keramet sende olsaydı; koluna taktığın adam da şair olurdu."
Gerçekleri ilk gõrmemi sağlayan türküdür bu. Dinledikten sonra sorguladım hayatı, değer verdiklerimi ve uğruna acı çektiğim aşklarımı... Bana çok güzel anlattı güzelliğin ve değerin karşımdakiyle değil de benle alakalı olduğunu. Çok değer verirsek bir vazoya bile aşık olabileceğimizi anladım. Aslında birine değil zihnimizde yarattığımız haline aşık oluruz çoğu zaman.
Aşık Veysel sadece bir ozan değil aslında büyük bir filozoftur. Her bir dizesinde derin anlamlar barındırır. Görmeyen gözleri zihninin görmesini sağlamıştır.