adam, sevdiği kadına çok güzel şiirler yazıyormuş. sonra ansızın kadın terkedip gitmiş.
adam kadının ardından devam etmiş şiirlerini yazmaya; daha çok yazmış ve günün birinde ünlü bir şair olmuş.
yıllar sonra kadının yaşadığı şehre gitmiş, şiir dinletisi sunmuş. dinleti bittiğinde uğruna şiirler yazılan kadın, kolunda kocasıyla çıkagelmiş ve adama "merhaba" demiş. adam sıradan bir insana bakar gibi bakmış kadına; kadın "beni tanımadın mı?" diye sormuş; adam "tanıyamadım" deyince; "hani o uğruna şiirler yazdığın kadın... nasıl tanımazsın" demiş kadın.
adam kadının gözlerine bakmış ve demiş ki; "keramet sende olsaydı; koluna taktığın adam da şair olurdu."
Hüseyin tabak tarafından yönetilmiş, çeşitli yerlerde çeşitli ödüller kazanmış izlemek için sabırsızlandığım film.
--spoiler--
Oniki yaşındaki Veysel ve ailesi ülkelerini terk etmek zorunda kalırlar. Yeni bir hayata başlayacakları Avusturya'ya göç eden aile buradaki yaşam dinamiklerine ayak uydurmakta bir hayli zorlanırlar. Bu yeni ülke, yeni dil ve yeni kültür özellikle küçük Veysel için büyük sıkıntılar doğurur. Veysel'in hayattaki tek umudu ve hayali, sınıfındaki Ana'ya aşkını ilan edip ondan da aynı karşılığı görebilmektir. Sürekli Ana'nın hayalleriyle yaşan genç çocuk, Cem isimli komşusuyla tanışınca harekete geçecek, hayallerinin gerçek sonuçlarını en saf haliyle tecrübe edecektir.
bu topraklarda yaşamanın, aynı dili konuşmanın dahi ne güzel olduğunu düşündüren bir büyük adamın "gözlersiz de görülür" diyerek hayata koyduğu bir diğer postadır.
izlerken 2 kez gözlerimin dolmasına neden olan film. 1 saat 10 dakika. ama göçmen türk - kürt ekseriyetli aile hayatını yapısını o kadar güzel ortaya koymu$ ki. anlatılanların hepsi gerçek. gerçek olmasa bu kadar içten film çıkmazdı. izleyin.
büyük usta aşık veysel'in bana göre en anlamlı şiiridir.*
aşık olunan kişiyi önce mecaz ile aşağılar "güzelliğin on par' etmez, bu bendeki aşk olmasa", son dörtlüğe doğru ona olan aşkının etkisiyle "anılmazdı veysel adı, o sana aşık olmasa" diyerek kabaca türkü içinde sevdiğinin gönlünü alır.
türkü değil şiirdir. sonradan bestelenmiştir . cumhuriyet döneminde yazılmış en derin şiirlerden birisidir. nazım hikmet, can yücel, orhan veli falan yazamamıştır böylesini .
theodor lipps. (alman psikolog, d. 1851 wallhalben - ö. 1914 münih)
veysel şatıroğlu(ozan, d. 1894 şarkışla - ö. 1973 sivas)
estetik üzerine;
" Herhangi bir nesnenin güzel diye nitelendirilmesi, gerçekte o nesnenin güzel olmasından kaynaklanmaz. Onu güzel yapan şey nitelendirmeyi yapan kişinin duygularıdır ve o kişiye ait bir nitelindirmedir. Bir başka kişi o nesneyi güzel bulmayabilir. O halde güzeli asıl belirleyen insandır." theodor lipps.
"güzelliğin on par etmez
bu bendeki aşk olmasa
eğlenecek yer bulaman
gönlümdeki köşk olmasa." Aşık Veysel
Gerçekleri ilk gõrmemi sağlayan türküdür bu. Dinledikten sonra sorguladım hayatı, değer verdiklerimi ve uğruna acı çektiğim aşklarımı... Bana çok güzel anlattı güzelliğin ve değerin karşımdakiyle değil de benle alakalı olduğunu. Çok değer verirsek bir vazoya bile aşık olabileceğimizi anladım. Aslında birine değil zihnimizde yarattığımız haline aşık oluruz çoğu zaman.
Aşık Veysel sadece bir ozan değil aslında büyük bir filozoftur. Her bir dizesinde derin anlamlar barındırır. Görmeyen gözleri zihninin görmesini sağlamıştır.
Guzelligin on para etmez . diye baslayip "Bu bendeki ask olmasa "diye devam eden Asik veysel'in muhtesem turkusunun dizeleridir.."Eglenecek yer bulamaz gonlumdeki kosk olmasa"derken asik veysel onu aldatip kacmaya hazirligi yapan esine ;sevgim olmadan sen bir "hicsin"diye mesaj vermektedir .Bu olayin sonu nasil bitmistir bilinmez ama Asik veyselin sevdigi kadinin bu turkuyu dinledikten sonra bi sure kendine gelemedigi ,sarsildigi bi gercektir.Yada kadin arsizin tekidir hic etkilenmemiste olabilir.Turku guzeldir.ictendir.sevilmistir.Asik veysel'e tesekkur edilmelidir.
Aşkın gözü kördür deyimi yetersiz kalır. Sevilen güzel de olabilir, benim aşkım ile varlık kazanıyorsun; ben sevdim diye güzelsin şeklinde bencilce yorumlanabilir.
tesadüfen denk gelip seyrettiğim ve bittiğinde ciddi manada üzüldüğüm güzel film. bu filme bu kadar az yorum... pes doğrusu. keşke daha çok insan seyretse, keşke daha çok ders çıkarılabilse böyle filmlerden. herkes o kadar gerçek ki bir an film seyretmiyormuşum da kendi ailemin ya da çevremin yaşadığı bir şeylere tanık oluyormuşum gibi hissettim. Mazlum'un babasıyla hesaplaşmaya çalıştığı sahne başta olmak üzere birçok sahne insanı derin derin düşünmeye sevk ediyor. ve bir çocuk, Veysel. Avusturya'da Türkçe bir şiiri almanca ezberlemeye çalışan kürt bir çocuk. ne bileyim ya, uzun uzun yazmaya konuşmaya değer; ama uzun uzun yazsam yine de yeterince ifade edemeyeceğim. seyredin görün en iyisi. biterken üzüleceksiniz, canınız sıkılacak demedi demeyin.
Aşık veysel'in "insan her şeyin ölçüsüdür" tarzı herakleitosçu idealist bir yaklaşımla sözkonusu hanımefendinin güzelliğine göreceli nitelik atfettiği türküsüdür.
Peh, hadi lan oradan, herakleitos da aşık veysel'in çok sikindeydi afedersin, aşık veysel'in tavlayamadağı hanımefendinin güzelliğini yoksaymaya çalıştığı türküsüdür, kedinin uzanamadığı ciğere mundar demesidir. Veysel reyiz kusura bakmasın ama o kadın gerçekten güzelse şu sendeki aşk olsa da olmasa da o kızın güzelliği on para eder, hatta yüz para da eder. Kimse kusura bakmasın. Teselli vereceğine taktik vereydin bi ihtimal kızı tavlardık.
Öte yandan bu türkünün duman coverı da gayet iyidir.