Aşk yuva yapmış konmuş dalıma
Ben zora açan arsız gonca
Sen bana yol ver ömrün boyunca
Gel yanıma yat boylu boyunca
Hey güzeller güzeli
Hey come on shake your body
Hey hey you sexy bunny
Essah mı yani
"guzel kadınlar gorunmezdir. onların dış gorunusundeki parıltıyla o kadar ilgileniriz ki ic guzelliklerini goremeyiz." elegy
tv de bir gece programı seyrediyorum. aklı calıstıgı belli olan guzelinden bir kumral manken konuk olmus. sikayet etmeye baslıyor:
"keske guzel olmasaydım. guzellik basa bela. her seyi guzelliginizle elde ettiginizi savunurlar. siz calısıp ugrasırken, tırnaklarınızla bir seyleri kazırken gormezler. tutturmuslar "zaten o guzelligi olmasa"lı cumleler. keske, keske guzel olmasaydım. hayat benim icin daha kolay olurdu."
vasat bir guzelligi olan tv programcısı kadın lafa atlıyor:
-guzelim, sen cıldırmıs olmalısın. ne kadar sanslı oldugunun farkında degilsin..
hakkaten boyle bir yonu de olabilir guzelligin. her seyden once size dair ilk vasıf "guzel" olmaktır. herkes guzelliginizden konusur. sizin hicbir emeginizin olmadıgı, kendinizden bir seyler katmadıgınız kavramdan.. her seyi guzelliginizle halletmeniz beklenir. tam anlamıyla koca bir tersinden onyargıyla baslarsınız hayata. hepimizin kabul ettigi gerceklerden biri oldugu uzere guzelseniz aptal olma ihtimaliniz yuksektir misal.
"guzellik dehanın bir baska formudur ve -soylemeye gerek yok- suphesiz dehadan daha yuksektir. dunyanın, gunes ısıgı, bahar mevsimi ve karanlık sulardaki gumus yansıma -biz ona ay diyoruz- gibi en buyuk gerceklerinden biridir. sorgulanamaz. onun ilahi bir egemenlik hakkı vardır. onu prenses yapar..dış gorunuse gore karar vermeyenler sadece sıg insanlardır. dunyanın gercek gizemi gorunendir, gorunmeyen kısmı degil." oscar wilde
estetik olana hepimizin ilgisi var. guzel olan insanın icini acar...
bir iki sene once bir hastalıktan yeni cıkmısım. yirmi kilo almısım. patates gibi dolanıyorum ortalıkta. paris'te hazır giyim fuarında ingilizce-fransızca spontane tercumanlık yapıyorum. calıstıgım firma giysilerini tanıtmak uzere bir mankeni de tutmus. abla benden bir bes santim uzun ve benim yarım kadar. sarı saclı, mavi gozlu, babyface.. o kadar guzel ki.. gozlerini alamıyorsun. bir de nese dolu bi sey.. insanın inceledikce inceleyesi geliyor. o birkac gunluk fuar donemi boyunca en kalabalık stand bizimkiydi. kimse benim uc dil bilme azmime ya da kara kasıma kara gozume orda durmuyordu. ablanın sarı kasına mavi gozuneyse herkes ordaydı. kendisine kac tane is teklifi geldiginin hesabını tutamaz olmustum. vay anasına dedim. sen o kadar kitap bitir, sorbonne larda bi taraflarını yırt hukuk bitirecegim diye, elin gavuru dıs guzelligiyle tabiri caizse dunyanın altını ustune getirsin. guzelligin bir yonu de bu. o kadar bariz bir sekilde orada ve o kadar hoş ki baska bir seyi aratmıyor. tek basına yeterli olabiliyor.
"cok guzelsin sevgili, ama uc gun evde kaldıktan sonra kim bakar guzellige?" bernard shaw
guzellik gecici bir sey. zeka, kultur ise kalıcı olanlar. belki de bu yuzden kendimizi egitmek icin bir suru sıkıntıya katlanıyoruz. vahsi varolma kavgasında kalıcı bir seye sahip olmak istiyoruz, bu yuzden yerimizi korumak konusundaki aptalca bir umutla, kafamızı bilgilerle, belki de aptalca seylerle ve gerceklerle dolduruyoruz. bilemiyorum. bir an tum varolusunu kanıtlama cabaları, hepsi birbirinden anlamsız geldi. esas olan sanki alt yapı. karakter, mizac. ic guzellik diyip dalgasını gectikleri nane. nasıl baglayacagımı da bilmiyorum. kanaatimce guzellik en onemli vasıf degil. asıl gerekli olanlar baska. ama aynen para gibi.. kendisinin degersizliginden dem vurma hakkına layıgıyla sahip olabilmek icin kendisine sahip olmak gerek.