güzel bir kız, kesinlikle çevrede angelina jolie, nicole kidman, anne hathaway havalarında dolaşan biri değildir. aynı zamanda güzelliğini hafif bir utangaçlığın örttüğü, karizmatik biridir.
ilkiyle dışarıda yemek yerken, gelip yan masama oturdu. kızlara zoom yapıp bakarak kendilerini güzel hissettirmeyi sevmem. çünkü eğer onlar güzel hissederse, siz kendinizi çirkin hissedersiniz... ben vay anasını analar ne kızlar doğuruyor diye düşüncelere dalıp giderken bir-iki kere göz göze geldik. göz göze geldiğimizde ben çatalı tam ağzıma götürüyordum, şahsen yemek yerken insanlarla göz göze gelmeyi sevmem. küçükken bir sofra adabı dersi almıştık büyüklerden, oradan alışkanlık kalmış... ağzımın yerini bulup, lokmayı ağzıma attım çiğniyorum o bana bakıyor ben ona... ne bakıyorsun gibisinden mimik yapmayı düşündüm ama sonra kendime "çüş hayvan!" dedim... başımı usul usul önüme indirip tabağıma baktım. bir süre sonra ikinci kez göz göze geldik. bu seferde bira içen kız kadehi indirdi ve dudaklarının üzerinde biranın köpükleri kalmıştı. *
elimle dudaklarını silmesini işaret ettim. bana neyse, sanırım manzaram bozuluyor diye... kız biraz geç anladı ne demek istediğimi... elini dudaklarına götürdü işaret parmağıyla silip, işaret parmağına baktı biranın köpüklerini görünce bana bakıp gülümsedi. bende gülümseyip kafamı önüme eğdim yine... karşımdaki arkadaşla bir süre sohbet ettim. bu arada kız bira içmeye devam etti ve telefonunu kurcalamaya başladı... sonra gaarkk veya goorkk diye bir ses duydum. birisi gaz çıkarmıştı... yemek yediğimiz yerde bir bizim masa vardı dolu olan, bir de o kız. ses bizden gelmemişti... hemen kafamı kıza doğru çevirdim. ne yazık ki ses ondan gelmişti! bana bakarak mahçup mahçup gülümsedi, lâkin bende bu sefer gülümseyecek takat kalmamıştı. hayal kırıklıklarından, hayal kırıklıkları beğenmekteydim.
ikinci güzel kız ile karşılaşmamda ise mecidiyeköy otobüs durağında beklemekteydim. geldi yanıma oturdu, sonra kalkıp bir simit aldı ve yeniden yanıma oturdu. bu, sabah gördüğüm kızdan daha güzeldi. kulağımda kulaklık, son ses teoman'ın insanlık halleri albümünü dinlemekteydim. gelen otobüslere bakıyordum, fakat kızın beni süzdüğünü farkettim. ayakkabımdan, saçımdaki tokaya kadar baktı... sonra elindeki simiti kopara kopara yemeye devam etti. giyim tarzı ve tercihlerinden zevkli ve orta üzeri gelirli biri olduğu anlaşılıyordu. buna rağmen sokak simitini zevkle yemesi çok hoşuma gitmişti, bir sokak simiti sever olarak. bilmiyorum ama nedense simit bana geçmişimi hatırlatıyor. bir süre sonra telefonum çaldı telefonla konuşmaya başladım, tam o sıra o bölgeyi sarmış çingene ufaklıklardan bir tanesi geldi ve "abii abiii ekmek parası" demeye başladı. benim telefonda olduğumu ve para vermeye niyetli olmadığımı düşünüp konumuzda adı geçen güzel kıza "ablaaa ablaa ekmek parası" demeye başladı. hemen telefon görüşmemi sonlandırdım. kız simitini uzatıp "bak kopararak yedim bunu veriyim mi?" dedi. çocuk hiç oralı olmadı. sonra yeniden önümden geçerken tekrardan "abii ekmek parası" dedi. cebimi yokladım bozuk para bulmak için; bir lira çıktı, onu uzattım çocuk alıp gitti. ben benden yardım isteyeni geri çeviremiyorum nedense böyle bir aptallığım var. kız söylenmeye başladı "salak mıdır nedir bu ya" dedi. kime dediğini anlamamıştım. sonra duraktan kalktı kız biraz ileri gidip orada beklemeye başladı.
sonradan anladım bana dediğini, çocuğa para vermeme bozulmuştu... haklıydıda aslında, o çocukları birileri çalıştırıp bu işten para kazanıyordu. o an için aklıma gelmemişti. demek ki bazı şeyleri anlamak için hakareti yemek gerekiyor... keşke o an aklıma gelseydi...
kevaşe sen nasıl bana salak dersin?
neyse konumuzun ana fikrine gelelim. güzel kızlara hayran hayran bakmayın, hepsinin içerisinde bir hayvan yatıyor... bastırılmış bir hayvanlık...
dangalakta olsa gideri olan kızdır. bu durum güzel olan şeylere karşı koyamamaktan mı kaynaklanıyor yoksa erkeklerin zaaflarından mı kaynaklanıyor bilinmiyor.