Yaz güneşinde cayır cayır yanan insanları en mutlu eden dönemdir. Ne yazın sıcağı ne kışın soğuğu.. hafif esen rüzgar ne sıcaklıyorsun ne üşüyorsun. Sen nasıl muazzam nasıl harika bir şeysin böyle.
Güz:
- Her rüzgar benim habercim, mesajım. Yaz bitti biliyorum. Tatilin sona erdi. Üzülüyorsun belki kışın habercisiyim diye. Somurtmana gerek yok beni de seveceksin, Ben kendi rengimle, havamla, ruhumla geliyorum. Biraz hırçın rüzgarlarım olabilir. Bu seni ürkütmesin. Uyumuşları uyandırmak içindir bu tavrım.
insanlara gerçeği anlatmak için. Her şeyin bir sonunun geldiğini kavratmak için.
Dediğim gibi elim boş gelmiyorum. Aşkı da getiriyorum kendimle. Sahilde yürüdüğünüzde bilerek esiyorum. Seven sevdiğine sarılsın diye.
Yaprakları dökerek haber veriyorum belki ama başka bir bahara yepyeni yapraklar olmasını sağlamak içindir bu çabam.
Seviyorum seviyorum seviyorum sizi. ' diyor sonbahar...
insanın yaşam döngüsünü her yıl gözler önüne seren mevsimlerin, en gerçeğidir. geçen ömrü, yılların geçmesini, yaşlanmayı, yaşlandıkça olgunlaşmayı gösterir. göz yormayan kahverenginin tonlarıyla dinginliği, sessizliği yansıtır. dökülen yapraklarla dünyada bir hiç olduğumuzu, dökülüp toprak olacağımızı fısıldar. boşver demeyi öğretir, çırılçıplak ağaçlarla. kimse seni sevmeyecek, seni sevmenin kendisine ne kadar yakışacağını sevecek der. yalnızsın sen, unutma der. yine de yaşıyorsun anlamını bul ve onu ara der. anlam da yanılsama bunu unutmadan ara der. her şeyi bilip hiçbir şey bilmeden yaşa der. sadece yaşa der. güz seni duyuyorum, seni çok seviyorum, mütamadiyen mevsimim.
sarı yaprakları ağaçların
kanatları kırık bir kuş gibi düşüyor
ta buradan duyuluyor gürültüsü
kalbimde dehşetli bir keder üşüyor
kuru yaprakları ağaçların
kanatları kırık bir kuş gibi düşüyor
içerde vakitsiz basıyor keder
gözlerimi kapatıp seni düşündüm
seni su başında bir karaca gibi
en güzel yüzünü verirken suya
bir tüfeğin aynasında gördüm
tam altı bahar altı koca kış
kesik bir dal gibi titredim kıyasıya
bir tüfeğin aynasında gördüm seni
en güzel yüzünü verirken suya
içerde vakitsiz basıyor keder
yasak bir kitap gibi yakılmayıp bu güz de
sensizliğe mahkum edilirsem eğer
hasretin beni duman edecek
içimde seni sevmek telaşı
alıp başını gidecek
alıp başını gidecek seni sevmek telaşı
her kuleden uzanıp açıp her mazgalı
karanlık bir kuyu gibi bakacak düşman gözü
ve ben duyarak hissederek bu gözü
yasak bir ıslık kıvırıp dudaklarımın ucuna
delip de geçemezsem gözü
kırlangıçlar uykumu basacak
gözlerime vuracak
kanatlarında uçurdukları ayın
çıplak ve ölü yüzü
kırlangıçlar uykumu basacak
gözlerim deli deli bakacak
üçe beşe çıkacak nöbetçi sayısı
yasak bir ıslık dudaklarımı yakacak
felaketim olacak
felaketim olacak biliyorum
bu vakitli vakitsiz bastıran keder
bu kalbime sürtünen cehennem telaşı
voltamın ucunda savrulan bu sapsarı hüzün
bu senin tüfeklerin menziline düşen güzelim yüzün
ülkemin yüzü kentlerin dağların yüzü
bu işkence bu ayrılık bu zulüm
sonra bu diz boyu yaprak ölüsü
göçüp giden bu kuşlar..
ağlamak ayıp değil işin kötüsü
alaca bulaca yürüyor üstüme bulut
gözlerime değerse duramam
sevgilim sevgilim ellerimi tut..
Çiçeğin rengi soldu, bitti şarkısı kuşun.
Yol tenha, dal mecâlsiz, su durgun.
Tabut yapılan tahta, ev ev taşınan odun.
Bahar, ümit yerine, ey kış, içimde korkun!
Allahım! kararmasa şu göğün...
Dal senin, ağaç senin, döktüğün
Yapraklarla, mevsimlerle, gün gün.
Geçip gidişi ömrün...