ilker aksum'un psikopat rollerini de başarıyla canlandırdığını gördüğümüz filmdir. yağmacı rolündeki zuhal olcay da filmin bonusu olmuştur. aaa zuhal olcay dedirtmiştir. ayrıca beren saat'in zorlama rumca konuşmaları hoş olmamış, ohi diyoruz.
Siyasi mesajlar veren diğer filmlerdeki rutin sahneler vardı. Türk sinemasının en büyük özelliği budur. Hatta dünya sinemalarının da öyle. Tarihi bir olayı işlerken araya aşk unsurunu katar. Mesela titanik, o büyük felaketi aşk ile birbirine dikişler (dikişler?). "Hatırla Sevgili" bunun en güzel örneğidir. Bu film de, derin devletin ilk karanlık faaliyetlerinden biri olan "6-7 eylül hadiseleri"ni işler. "kıbrıs türktür cemiyeti" ile Rumlarla türklerin bir arada kardeşçe yaşamasını savunan komünistlerin arasında kalmış taşralı Behçet'in rum bir kızı sevmesini konu alır. filmin sonunda büyük hadiseyi de orijinal fotoğraflarıyla gösterir. Yönetmen Tomris Giritlioğlu, fazla duygu katarak filmi bulandırmamış. herşey yerli yerinde.
filmde verilen mesajlar yeterli olmasa dahi film, en azından büyük hadisenin tekrar gündeme gelerek, karanlık olayın içyüzünün ortaya çıkmasına vesile olur.
olayların abartılı anlatıldığı, filmin özünde ulaşılması gereken "aşk" ın da o sancı içinde eriyip gittiği, hele 2. bölümünde tamamen bir sancı halini alan, beni ve beraber gittiğim insanları bunaltan bir film... kısacası bence çok da izlenesi bir film değil...
filmin ilk bölümünde aşk konusu biraz fazla işlenmiş. gereksizce bir çok aşk sahnesi uzatılmış ve bu da sıkıcı hale getiriyor ilk bölümü. bütün olay ve eleştiri ikinci bölüme sıkıştırılmış. tarihi olayları adam gibi anlatamayıp popüler kaygı içinde aşkın arkasından aktarmak tomris giritlioğlunun sürekli yaptığı bir şey. (bkz: hatırla sevgili)
herkes izlesin, insanları çeksin vs. mantığı da bir açıdan haklıdır tabi, tercih meselesi.
oyuncular dizi oyuncuları olduğu için çok bir şey beklemiyordum ama özellikle behçeti oynayan oyuncu gayet iyi. beren saat de aynı şekilde. ayrıca zaten çok güzel olan beren saat, rum şivesiyle acayip tatlılaşmış ve zaman zaman filmden kopup dalıp onu seyretmenize bile sebebiyet verebiliyor, aman dikkat.
sonuç olarak gidip izlenesi bir film. müzikleri de çok başarılı bu arada.
gittiğim insanlar pek beğenmese de benim hoşuma giden film. -bu arada dikkatimi çekti şu ara vizyona güzel türk filmleri giriyor.- gerçekleri göstermiştir tekrar bize. annesi kaçıp gidince büyümek zorunda kalan, babaannesinin fahişe yaptığı elena, çok masumdu. behçet ona aşık. filmin sonunda aklı başına geldi behçet'in ama ne en yakın arkadaşı ne de sevdiği kız hayattaydı... duygulandıran film.
izlediğinizde insanların nasıl bu kadar dolduruşa gelip böyle bir vahşetin içine dalabildiklerine akıl sır erdirmekte zorlandığınız bir film. aslında türkiye tarihi düşünüldüğünde şaşılacak bir durum yok ortada ama birkaç devletin birkaç yöneticinin tutumu yüzünden nasıl olur da bir sürü masum insana zarar verebilir insanlar anlamak güç. yoğun olarak bu duyguları canlandıran film genel olarak güzel olsa da rumlara, rumların hayatına çok az yer verildiğini düşünüyorum. tek bir sahne dışında altyazı olmaması da ilginç.
ölüyor insan, insanlar ölürken. ağlıyorsun, çaresizliğine. ağlıyorsun dünyaya, giderek daha da dolanan örümcek ağlarıyla örülmüş hayata. konuşuyorum, ah dinleyen var mı? insanlık nerdesin diyorum, kendi sesimin aksini bile duymuyorum, öylesine boşluk. gitmiş insanlar, kaçmış, kaçırılmış, yoldan dönmüş, belki hiç yürümemiş. onbinlerce yıldır yaşayan, nerdesin? ateşi bulan seni yakmış, yazıyı bulan seni unutmuş, sen vurulmuşsun, ıslanmışsın, yorulamamışsın bile, her seferinde kandırılmışsın. ilerleyememişsin ki sayende başlayan bilim ile. yürüdüğünü sanarken koşu bandı koymuşlar fark ettirmeden. bi azınlık olmuş her daim seni gören, dinleyen, iyileştiren, söz söylemene izin veren, büyüten. ama onlar seni duymuş sen onları ve onlar vurulmuş, sen yaralı. elinden tutsam yürür müsün, yürür müyüz?
hava kurşun gibi ağır ve ben, biz yanmaya hazır. kimin için-sen-ya biz gidince-yenilerini bulabilir misin kendine.
güz sancısı yeniden sancıttı. ama delikleri vardı, siyah. ne aşk tamdı, ne vakalar. olsun bildiğimizden, görmedik.
6-7 eylül olaylarını konu alan tomris giritlioğlu filmidr.
filmin özünde yer alan bu tarihimizdeki kara lekeyi büyük bir cesaretle işlediğini düşündürmektedir.
olayın sinema gözden nasıl işlendiği, teknik eksiklikleri bir yana günümüzde bile bu konuyu her yerde rahatça konuşmanın zor olduğu herkesin takdirindedir.
bu bağlamda filmin ikinci bölümünde çapulcu takımının neler yaptığı ve yine filmin nihayetinde de gerçek fotoğraflarla zihne sokulması, izlemeye değer olduğu hissini yaratmaktadır.
kişisel görüşüme göre bence oyuncu seçimi popüler bir tv dizisi izleniyormuş hissi yaratsa da, öz konu benim her zaman ilgimi çekmiştir.
bu ve daha fazlasını ve cesaretlisini türk sinemasından beklemek ümidiyle.
kayserideki cinebonus da on-on beş dakika bozuk bir şekilde izlettirilmiş filmdir. bu yüzden ıslık ve alkışlama şeklinde protestolar yapılmıştır. düzeltmek için on dakika daha beklenen filmden anlayabildiğim kadarıyla konusu güzeldir. fakat pek güzel işlenememiştir. sonu hariç. sonu son derece dokunaklıdır. ve suat ın dövüldüğü sırada behçet diye bağırması..
Milletin bazı şeyler ile kendi kendine yüzleşmemesine rağmen, içimizdeki bazı ötekilerin ötelemeleriyle sanki Türkiye geçmişiyle yüzleşiyormuş gibi görüntülenmek isteniyor.
Rum hayat kadını* karakteri için izlenebilecek film.
anlatmak istediğini iyi anlatan film. ilk yarısı biraz sıkıcı gelebilir ama özellikle sonlara doğru güzelleşiyor. oyunculuklar da iyiydi. beren saat'in üzerine gidilecektir mutlaka ama elinden gelenin en iyisini yapmış. sondaki fotoğraflar epey iç acıtıcı. bir azınlık cemaati mensubu olarak farklı bir hassasiyetle izledim filmi tabii ama sanıyorum izleyen her insanı sarsacaktır.
filmin bir sahnesinde ezan ve çan sesinin birbirine karıştığı görülüyor. bana göre en güzel sahnelerinden biriydi. birilerine inat, bu topraklarda insanlar kardeşçe yaşadı ve yaşayacak, her zaman o güzel sesler birbirine karışacak.
izlerken olayların abartılı resmedildiğini düşüneceğiniz, lakin fotoğrafları görünce hiç abartı olmadığını anladığınız filmdir. ayrıca, filmi izleyen 1955 yılına ait aynı söylemleri hala söyleyen insanların ( çoğunlukla milliyetçi geçinenlerin ) kabul etmeyeceği, gerçeğe ayak direyeceği olayları anlatır.
ama ne yazık ki biz bunları yaptık, maraş katliamını da biz yaptık, sivas katliamını da biz...
ardından biraz sağduyu lazım bize diye düşündüren filmdir.
gidilip görülmüş filmdir. uzun yıllar önceki kıbrıs sorununu, rum-türk anlaşmazlıklarını ve bütün bu kavganın ortasında birbirini seven bir rum kızı ve bir türk gencini anlatan güzel yapım. kurgu ve oyunculuklar çok başarılıdır.
hatırla sevgili ve asi dizilerinden karma oyuncu kadrosuyla pek bi dizimsi gelen başrolün yani behçet karakterinin pek bi şeref noksanlığı çekmesiyle ilginç olabilen ama herşeye rağmen konusundan ötürü iiki bu filmi yaptın be tomris dedirten filmdir.
6-7 eylül olaylarını , sağcılık solculuk ayrımını , ideolojik ve fiziksel çatışmaları anlatan kaliteli bir kadrosu olan tomris giritlioğlu filmi
oyunculuklar gerçekten çok iyi ilker aksum , okan yalabık ve hüseyin avni danyal gerçekten oyunculuk dersi veriyor murat yıldırım ve tuncel kurtiz de gayet iyi
aslında hepsi iyi , o kadar ki beren saat bile sırıtmıyor aralarında o kadar fazla...
yalnız sinir bozucu tek bir şey varsa , o da yönetmenin hepimizin rumca bildiğini sanıp çoğu yerde alt yazı bile koymadan rum olan hatun ve bay kişileri sürekli rumca konuşturması , türkçeyi rumcayla karmasıdır.
bunun haricinde konu ve senaryo olarak güzel , mükemmel oyunculukların görüldüğü bir film...
filme giden kesimden ziyade gitmesi gereken kesimin izleyip ne yaptıklarını görmesini dilediğim filmdir. utanacaklar mı yüzlerimi kızaracak mı ondan da emin değilim aslında.
çok fazla suya sabuna dokunmayıp, olaylar yüzeysel geçilmiş gibi gözükse de aslında tam bir cesaret işidir böyle bir film yapmak. konuşulmayanları, konuşmaktan şiddetle kaçınılan bu kadar ince bir olayı işleyebilmek... Tomris giritlioğlu ndan daha iyisini bekledim mi? şüphesiz, evet! ama sonradan yine de hak verdim kendisine, cesaretin ince ayarını tutturabilmiş. cahil ve tecrübesiz cesurların yaptığı gibi tüm gerçekleri ortaya sermekten kaçınmış denebilir.
filmin geneline bakınca; vasat üstü bir filmden çok öte gidememiş. film boyunca bir şey olsun diye bekliyor insan, bir şey olsun da o duygu yoğunluğunu,o çekilen acıları tam aktar bana, hissettir, koltuğumda titret! ama yaşamadan film bitiyor...
ilk yarısında rum güzeli- anadolu çocuğu aşkı çok fazla işlenmiş. sadece rum güzeli Elena ve oyuncakçı baba değil, başkalarının da pencerelerinden rum hayatlarına baktırabilmeliydi. o zamanki gayr-i müslim yaşamını biraz daha anlatmalıydı kesinlikle!
oyuncular ise kesinlikle süper! yine tomris giritlioğlu nun as adamlarını görüyoruz. hatta oyuncular o kadar iyi ki figuranları arasında zuhal olcay, şahnaz çakıralp var!
beren saat yıldızlaşmış. oyunculuğunu yıllar boyunca nasıl geliştirdiğini anlıyorsunuz. ve yine çook güzel! hafif bronzlaştırdığı teni çok yakışmış.
murat yıldırım ve özellikle yine ve yine okan yalabık çok iyi!
bir tomris giritlioğlu kalasiğidir. düşüncelerimi boşa çıkarmımış bir filmdir.
nasılsa hatırlı sevgili de bütün kitleleri kendine çekti ve izlenme oranlarını artırdıyda bu filmde de aynısını yapmıştır ve geniş açıdan bakamayan izleyicinin duygusal davranıp üzülmesini ön plana çakarmıştır.
hatırla sevgili: ilk başlarda sağcı kesimin artı oylarını üzerine çekti. sonrasında sol kesimin izlemesi için pedenin öteki tarafını çok iyi yansıttı. neticesin de adamın taktiği iyi.
ve bu film de solculuğa vurulan balyozu sağcılar için güzel işlemiş. sağcılara vurulan balyozu solcular için de büyük bir ustalıkla dile getirmiş. ortada rumlar gidip gelmiş.
her iki ve hatta üç kesimi kollarının altında tutmayı becermiş.
kimseye gitmeyin yada gidin diye bir şöylemek ayıp olur. gitmek isteyen gider görüşünü dile getirir...