güven deyince hemen akla erkeklere güvenememeyi de çağrıştıran zımbırtı-evet evet zımbırtı-diyelim.
ilişki boyutunda güvenememek, hayata güvenememenin yanında çok hafif kalmaktadır. hani buraya dünyanın yedi en büyük tecrübesini yaşamışta, bende bıraktığı olgunlukla kelimeleri sıralıyor gibi durabilirim. ama yok öle bişey.
insanları bir köşeye koyuyor, zaten onların hayatın getirdiği güvensizlikle, bunun içlerine işlediğini düşünüyorum.
güvenmeyi özlüyorum,
yarına güvenmeyi istiyorum. erken yaşta ölmeyeceğimin güvenini içimde hissetmek istiyorum. çocuklarım olacaksa "bu boktan dünyada birer psikopat mı yoksa insan mı olacaklar, başarabilecekmiyim"i sorgulamak yerine geleceğe güven istiyorum.
çok psikppatça durabilir ama bende güven bunu çağrıştırıyor.
yoksa bir erkeğe güvenmişim, bir dosta güvenip kazık yemişim tın. kısacası; bir 20 li yaş sendromunu gururla tamamladığımdan mütevellit gururluyum. *
çağın en büyük hastalığıdır. insan çok güvendiği biri tarafından güvenini alt üst edecek bir harekete maruz kaldığı zaman ona daha çok inanmak, güvenmek ister. hatta belli bir zaman geçtikten sonra bu gerçekleşebilir, tekrar güvenebilir. tekrar güvenmek zordur ama insanın asıl özlediği başkasına güvenmek değildir, insan böyle durumlarda kaybettiği, kendine olan güvenini özler.
insanın kendine güveni olmadan, başkalarına güvenmesinin hatalı olacağını anlayamamış kişi özlemidir. kapitalist düzen, bireyciliği beslemektedir. kişi kendi dürtüleriyle ilgili başetme mekanizmalarını geliştirmeden, öteki üstünden benmerkezci hükmü sürdürür. başlangıçta iyi gözüken herşey, zamanla savaşa dönüşür. bu savaş, ötekiler arası güveni elde etme, teslim alma, emin olma hırsının getirisidir. ancak kişi henüz kendi bütünselliğinden emin olmadığı için kırgınlık ve kızgınlık ile sonuçlanacaktır. taraflar elleri boş ayrılır meydandan. ya da simbiyotik ilişkiler yaşanır.