günün şiiri

entry3078 galeri300 video20 ses2
    2663.
  1. Beni bu güzel havalar mahvetti,
    Böyle havada istifa ettim
    Evkaftaki memuriyetimden.
    Tütüne böyle havada alıştım,
    Böyle havada aşık oldum;
    Eve ekmekle tuz götürmeyi
    Böyle havalarda unuttum;
    Şiir yazma hastalığım
    Hep böyle havalarda nüksetti;
    Beni bu güzel havalar mahvetti.
    2 ...
  2. 2662.
  3. aciyla geçtigim yoldan geçiyorsun
    izlerime rastliyorsun, biraktiklarima,
    orada o yolda çekmistim ruhumu patlatan fitili
    benden savrulan parçalar kurusa da,
    izleri var hala yolun kenarinda. izini sür yolun, acinin ormani büyütür insani
    vakit genistir, ufuk sandigindan daha yakin
    aciyla geçtigim yoldan geçiyorsun,
    ustasi olacaksin içine gerdigin tellerin
    hangi siziyla titrer içinde, hangi sesle
    büyük bir ask, hangi sesle ölür, bileceksin. ne zamandi bilmiyorum.
    yasadiklarindan sana
    kalan tortu, seni oldugun yere çakan, oldugun
    yerde firtina koparan korku. kendi sarmalinda
    döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin
    kalsan da bir yer için, aslinda hep gidiyorsun. simdi, acinin ormanindan geçiyorsun
    her sey bir daha kanasa da
    ne geçtigin yola ne sana dokunabilirim ben
    geç melegim, senin de sarkilarin olsun
    içindeki telleri titreten.

    Birhan keskin.
    1 ...
  4. 2661.
  5. Uyumayacaksın
    Memleketinin hali
    Seni seslerle uyandıracak
    Oturup yazacaksın
    Çünkü sen artık o sen değilsin
    Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin
    Durmadan sesler alacak
    Sesler vereceksin
    Uyuyamayacaksın
    Düzelmeden memleketin hali
    Düzelmeden dünyanın hali
    Gözüne uyku giremez ki…
    Uyumayacaksın
    Bir sis çanı gibi gecenin içinde
    Ta gün ışıyıncaya kadar
    Vakur metin sade
    Çalacaksın.

    Melih cevdet anday.
    4 ...
  6. 2660.
  7. akşam
    hüznümün soluk aynası
    vurdukça yüreğime kanım oynaşır
    derinleşir acısı parmakuçlarımın
    kırmızı bir ölümü görmüş gibi
    kanarım.

    yoruldum
    değiştirmekten kanını yüreğimin
    hergün yeniden başlayan
    çığırtkan bir şarkıyı söylemekten
    hergün
    yeni bir şarkı bestelemekten

    ben hüznün
    ben gölgemin kiracısı
    yeni bir ev değiştirmekten

    hergün
    gövdemle büyüyen hüznümle
    kimselerden habersiz eskiyen yüreğimin
    dinlemiyorlar
    dinlemiyorlar şarkısını oy

    sustukça çoğalıyor tekliğim
    ah benim sıska yüreğim
    ah benim kimselere söz geçiremez yüreğim
    ah benim
    neyim kaldı elimde
    ah benim
    üreyemiyorum kendime

    böyle niye beni
    biraz yankı biraz karıncayken
    şimdi eski bir enosis düşlerim
    kendimi koparıyorum kendimden
    yetişemiyorum.

    tekliğim
    yorgun ve kanadı kırık kuştur
    hüznün yapraklarında gölgelendiği
    kim koparır dalından
    ağzı açık bir gülü
    kırmızı bir ölümü görmüş gibi
    kanarım

    yoruldum
    değiştirmekten kanını yüreğimin
    ne zaman bitecek
    bu hüzün.

    -arkadaş zekai özger
    3 ...
  8. 2659.
  9. bir gün herkes gider...
    kimi gururuna
    kimi korkularına
    yenilir de gider...

    kimisi doymuşluğundan
    kimisi doyumsuzluğundan
    bıkar da gider...

    kimi sevdiğinden
    kimi sevilmediğinden
    acısını alır da gider...

    ben hiç kalanı görmedim
    ki
    umudu kalmayan insan
    kendinden bile gider...

    kimler gitmedi ki
    sessiz sedasız
    göçer de gider...

    bir gün son gündür
    o gün 'hikâye' biter...

    Nilüfer Aksu
    2 ...
  10. 2658.
  11. Çocuklar ekmek yiyorlar gibidir sesin
    Ön dişleriyle belli belirsiz
    Bir martı kalıyor gibidir hiç olmayandan
    Çünkü biz ikimiz de çirkin değiliz
    Evet mi hayır mı pek anlamadan.
    Ne biçim bir sestir şu bizim dalgınlığımız
    Bir tayın dişinde ince taflan
    Az yaşlı bir kadında göğüs uçlarının
    Yanarak sımsıcak bir kedinin ağzından
    Dönüp iç çekmesine gece kuşlarının.
    Sonra biz dağ başlarında apansız kurşunlanan
    Süresiz baş dönmesiyiz çok garip adamların.

    Edip cansever
    2 ...
  12. 2657.
  13. Bende hiç tükenmez bir hayat vardı
    Kırlara yayılan ilkbahar gibi
    Kalbim hiç durmadan hızla çarpardı
    Göğsümün içinde ateş var gibi
    Bazı nur içinde, bazı sisteyim
    Bazı beni seven bir göğüsteyim
    Kah el üstündeydim, kah hapisteydim
    Her yere sokulan bir rüzgar gibi
    Aşkım iki günlük iptilalardı
    Hayatım tükenmez maceralardı
    içimde binlerce istekler vardı
    Bir şair, yahut bir hükümdar gibi
    Hissedince sana vurulduğumu
    Anladım ne kadar yorulduğumu
    Sakinleştiğimi, durulduğumu
    Denize dökülen bir pınar gibi
    Şimdi şiir bence senin yüzündür
    Şimdi benim tahtım senin dizindir
    Sevgilim, saadet ikimizindir
    Göklerden gelen bir yadigar gibi
    Sözün şiirlerin mükemmelidir
    Senden başkasını seven delidir
    Yüzün çiçeklerin en güzelidir
    Gözlerin bilinmez bir diyar gibi
    Başını göğsüme sakla sevgilim
    Güzel saçlarında dolaşsın elim
    Bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
    Sevişen yaramaz çocuklar gibi.

    Sabahattin Ali.
    3 ...
  14. 2656.
  15. BUGÜN GÜNLERDEN PAZARTESi
    HATIRLAMAM Ki BENiM ESKi METRESi
    GÖRÜŞTÜK DAHA GEÇEN CUMARTESi
    UNUTAMADIM Ki O GÜZEL GÖZLERi

    iŞiMDE ARIYORDUM HUZUR
    GEZERDiM HEP MUNZUR MUNZUR
    RAHATLIK BATTI KALMADI BENDE ŞUUR MUUR.
    ARAMA PARADA PULDA HUZUR

    Şiir gibi olmasa da yazarım zaten ben ne panik yapıyorsam.
    0 ...
  16. 2655.
  17. Biliyoruz sevgilim, şimdi
    çevremizi saran şu görünüm
    uyumuş gibi, ölmüş gibi;
    ağaçların akıllarında bir şey kalmamış,
    ve geceler çekip gitmiş unutuluşla,
    kendilerini güzel kılan,
    belki de ölümsüz kılan unutuluşla.

    Canlı Doğada Aşk Anılan-rafael alberti
    3 ...
  18. 2654.
  19. Bir akşamüstüdür şarabî
    Bahçeler ve dağlar üzre hükümran;
    Tam dünyayı dolaşmak saatindesin.
    Ay ışığı su içer birazdan.
    Kızarmış kalçalarını çanlar
    Alabildiğine vurur.
    Sen çocuk tulumunda
    Matbaa mürekkebi
    Rüsva olmuş ellerinin emeği,
    Manşetlerde kilometre kilometre yalan
    Sallanır durur.

    Bir akşamüstüdür katil, muhteşem
    Alıp götürmüşler dost dediğini
    Almış rüzgârlar içini,
    Ümide benzer, sevdaya benzer...
    Soğuk bir namludur kör ve pusuda
    Ense kökünde zulüm,
    Ve sermiş cânım sofrasını dört başı mâmur
    Burnun dibine hürriyet.
    Seviyorum mümkün değil;
    Aranızda kurşun, yasak bölge var
    Sen genç, sevdan ölünecek kadar güzel
    Kanunu yapanlar ihtiyar.

    Ahmet Arif.
    2 ...
  20. 2653.
  21. işin yaratmak ve karar vermek olduğunda,
    Ey sanatçı, zamanının çoğunda kalmalısın tek başına!
    Ama sıra geldiğinde yaptığının keyfine varmaya,
    O zaman koşmalısın loncandakilerin yanına!
    Orada bütünüyle görebilirsin baktığında,
    Kendi yaşamının nasıl aktığını
    Ve kimi yıllarının hasılatını
    izleyebilirsin komşularının aynasında.

    Tasarım ve düşünce,
    Bağlantılar ve biçimleme,
    Biri ötekini izleyecektir
    Ve sonunda iş, kemale erecektir!
    iyi buluşlar yapıp akıllı düşünmek,
    Güzel biçimleyip inceliklerle yetkinleştirmek,
    Böyle kazanmıştır eskiden beri
    Sanatçı, o sanatla mayalanan erkini.

    Doğa onca imge zenginliğiyle
    Nasıl açığa vurursa tek bir Tann'yı,
    Sanatın engin tarlalarında da
    Tek bir sonsuz anlamdır eken toprakları.
    Hakikattir bu anlamın adı,
    Yalnızca güzeli seçer kendine süs diye
    Ve hep çevirir bakışlarını
    En aydınlık günlerin renklerine.

    Nasıl bırakıyorlarsa kendilerini şairlerle
    Hatipler, yazının ve şiirin dalgalarına,
    Yaşamın neşeli gülleri de taptaze
    Açmalıdır ressamların sehpalarında,
    Kuşatılmış olarak kalabalık hemcinsleriyle
    Ve yüklü sonbaharın yemişleriyle; ·
    Ancak böyle dile getirilebilir titreşimlerle
    Gizli yaşamın açıktaki anlamı.

    Binbir çeşitlilikle ve güzel akmalı
    Biçimlerden doğma biçim senin ellerinden,
    Ve yaratılan her insan suretinden
    Bir Tanrının dünyaya indiği anlaşılmalı.
    Hangi alet olursa olsun kullanılan,
    Sanki bir kardeş gibi canlandırılmalı:
    Ve sunaklardan alevlenip coşan
    Dumanlar, şarkılara karışmalı.

    Johann Wolfgang von Goethe - sanatçının şarkısı.
    3 ...
  22. 2652.
  23. Sevgileri yarınlara bıraktınız
    Çekingen, tutuk, saygılı.
    Bütün yakınlarınız
    Sizi yanlış tanıdı.

    Bitmeyen işler yüzünden
    (Siz böyle olsun istemezdiniz)
    Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
    Kalbinizi dolduran duygular
    Kalbinizde kaldı.

    Siz geniş zamanlar umuyordunuz
    Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
    Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
    Geçeceği aklınıza gelmezdi.

    Gizli bahçenizde
    Açan çiçekler vardı,
    Gecelerde ve yalnız.
    Vermeye az buldunuz
    Yahut vaktiniz olmadı.
    3 ...
  24. 2651.
  25. Öyle bir ağlasam
    Öyle bir ağlasam çocuklar
    Size hiç gözyaşı kalmasa.

    Öyle bir aç kalsam
    Öyle bir aç kalsam çocuklar
    Size hiç açlık kalmasa.

    Öyle bir ölsem
    Öyle bir ölsem çocuklar
    Size hiç ölüm kalmasa

    Aziz Nesin
    6 ...
  26. 2650.
  27. Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim
    Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara
    Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
    Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz
    "Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz".
    Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere
    O gülün yüzü gülmüyor sensiz
    O köklensin diye pencerede suya koyduğun devetabanı
    Hepten hüzünlü bu günlerde
    Gür ve çoşkun bir günışığı dadanmış pencereye
    Masada tabaklar neşesiz
    Koridor ıssız
    Banyoda havlular yalnız
    Mutfak dersen - derbeder ve pis
    Çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş
    Vantilatör soluksuz
    Halılar tozlu
    Giysilerim gardropda ve şurda burda
    Memo'nun oyuncak sepeti uykularda
    Mavi gece lambası hevessiz
    Kapı diyor ki açın beni kapayın beni
    Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi
    Radyo desen sessiz
    Tabure sandalyalardan çekiniyor
    Küçük oda karanlık ve ıssız
    Her şey seni bekliyor her şey gelmeni
    içeri girmeni
    Senin elinin değmesini
    Gözünün dokunmasını
    Ve her şey tekrarlıyor
    Seni nice sevdiğimi

    Cemal Süreya
    1 ...
  28. 2649.
  29. Ve sen şair, ilfilıların seçkin kulu,
    Ezeli hakikatlerden söz aç!
    Sanma ki ekmeği olmıyanlar
    Layık değildir rübabının ilhamına,
    insanlann düşmüşlüğünü ebedi sanma.
    insanlann ruhundaki Tann ölmedi,
    inanmış bir kalbin hıçkınklannı
    Anlar bu ruh dalına.
    Bir vatandaş ol! Sanatın hizmetkan,
    Yakınının iyiliği için yaşa.
    Ver dehanı hizmetine
    Alemi kucaklıyan sevginin.

    Nikolay Nekrasov
    6 ...
  30. 2648.
  31. "...
    Yağmur yalnız yağarken yağmurdur
    sen yalnız senken sensin
    burada kalamazsın ve başa dönemezsin
    gitmek zorundasın
    kovalanan bir Yahudi gibi
    ama Yahudiler gibi kendinle kalamıyorsun
    her şey çok yetersiz senin için
    her şey sana çok fazla
    ayıklarsan ayık durabiliyorsun
    aranı açıyorsun kendinle
    eşyayı araladıkça
    uyanmanın bedeli serapları fedadır
    uykuyu tadayım dersen
    kâbusa dalmak pahasına.
    ..."

    (bkz: ismet Özel)
    (bkz: Of Not Being a Jew)
    3 ...
  32. 2647.
  33. Gitmek mi yitmektir Kalmak mı
    artık bilmiyorum.
    Yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep,
    Ve inançlı,
    Gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.
    Bilemem,
    Belki bu yüzden
    Ben sana yanlış yerden edilmiş büyük bir yemin gibiydim.
    Beni hep aynı yerinden yaralayan o eve,
    Yine de döneyim, döneyim istedim.

    Ah benim sesimle söylesem de inanmazlar,
    Benzemiyor çünkü bir dile.
    Döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm,
    Döndüğüm bu sema sensin.
    Sen benim kara ömrüme vuran,
    Suyumu harelendiren sevincimdin.

    Onu sevebileceğinin en yücesiyle sevdin,
    Titreme daha fazla kalbim.
    Bağışla kendini artık onu da,
    Bırak gitsin, bırak gitsin.
    O senin en ezel gününden kaderin,
    Sen onu nasılsa,
    Bin kere daha seveceksin.
    1 ...
  34. 2646.
  35. üzerinde beni uyutan minder
    yavaş yavaş girer ılık bir suya,
    hind'e doğru yelken açar gemiler,
    bir uyku âlemine doğar dünya.

    sırça tastan sihirli su içilir,
    keskin sırat koç üstünde geçilir,
    açılmayan susam artık açılır
    başlar yolu cennete giden rüya...

    orhan veli kanık
    5 ...
  36. 2645.
  37. Gitme o güzel geceye usulca
    ihtiyarlık yanmalı ve saçmalamalı gün kapandığında;
    öfkelen, öfkelen ışığın ölümünün karşısında.

    akıllı adamlar, bilmelerine rağmen karanlığa gömüleceklerini sonlarında,
    sözleri şimşek çaktırmamış olduğu içindir ki onlar
    gitmezler o güzel geceye usulca.

    iyi insanlar, son defa ellerini sallarlar, öylesine ateşli bağırarak.
    Faydasız işleri, yeşil bir koyda dans ediyor olabilir ama onlar da,
    öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölümünün karşısında.

    güneşi uçarken yakalamış olan vahşi insanlar.
    ve öğrenen, çok geç, yas tuttuklarını onun yolunda,
    gitmezler o güzel geceye usulca.

    kör gözlerin gök taşı gibi alevlenip ve şenlenmesini
    kör eden bir görme gücüyle gören ağır hasta adamalar da
    öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölümünün karşısında.

    ve sen, benim babam, hüzünlü tepede, orada
    yalvarırım, lanetle ve kutsa beni şimdi acımasız göz yaşlarınla.
    ama gitme o güzel geceye usulca.
    öfkelen, öfkelen ışığın ölümünün karşısında.

    Dylon Thomas
    7 ...
  38. 2644.
  39. yanlızlıklarımda ağlarım,
    için için ağlarım.
    dertlenir dertlenir gene ağlarım.
    düşlerimde bir kadın,
    komodinin üzerinde bir suret.
    bakar bakar ağlarım.

    gümüş bir çerçeveye saklanmış.
    hergün tozu alınmaktan,
    rengi ağarmış.
    gizli sırlar saklıyor.
    karışmış renkler birbirine,
    yaşananlar çerçeveden taşıyor.
    hayaller anılarda yaşıyor.

    etle tırnak,
    ayla dünya
    seninle ben
    masmavi bir günde.
    bir deniz kenarında.
    güneş bize rehberken.

    bazense ben ve sen,
    romantik bir gecede,
    kimi kere ormanda,
    yıldızlarla beraberken.
    hani o ulu meşenin altında.
    neler yaşamıştık neler.

    şahidimiz bazen rüzgar bazen yağmur.
    saçların ıslak, yüzün mahmur.
    bir gül kadar zarif,
    bir heykel gibi mağrur.

    bazen bir çift kuş olurduk.
    yüce bir ağaç dalında.
    balık olurduk kimi kere,
    masmavi bir havuzda.
    cenneti özlemezdik.
    cennetti bize dünya.

    zerafet nedir tarifi sendin.
    uzandığın zaman deniz kızına benzerdin.
    bir kuş gibi sekerdin.
    yemyeşil çimenlerin üzerinde.

    şimdiyse bir çerçevenin içindesin.
    benden uzak gönlümün içindesin.

    yanlızlıklarımda ağlarım.
    dertlenir dertlenir gene ağlarım.
    düşlerimde bir kadın.
    komodinin üzerinde bir suret.
    bakar bakar ağlarım.
    için için ağlarım.

    Bana ait.
    0 ...
  40. 2643.
  41. Burda bir dostumuz var :
    Çerkeş'in
    Kavak köyünden.
    Büyük kitaplar gibi
    içinde bir şeyler saklı.
    Akıllı adamlara
    ajans haberlerine
    ve bilmeceye meraklı.
    Adı : Yunus.
    Ateşimizi yakıp
    suyumuzu veriyor.
    Ağaçlardan
    ve günlerden konuşuyoruz.
    Herhal ilerdedir
    yaşanacak günlerin
    en güzelleri.
    Şimdilik
    sohbetimizde kederi :
    kesilip
    satılmış
    bir ceviz ağacının...

    Onu tanıyoruz :
    avlunun içinde
    kapının solundaydı.
    Ve altı yaşında
    dalından düştü Yunus,
    topallığı ondandır.

    Öküzler topalları sever,
    çünkü topallar ağır yürürler.
    Öküzler topalları sever,
    ceviz ağaçları sevmez topalları :
    çünkü topallar sıçrayamazlar yemişlere,
    çünkü üzerlerine çıkıp
    silkeleyemezler dalları.
    Ceviz ağaçları sevmez topalları...

    Bir acayiptir muhabbet bahsi :
    mutlaka kendini dereye atmaz
    sevilmeyenlerin hepsi.
    insanların hünerleri çoktur :
    insanlar
    sevilmeden de sevmesini bilirler...

    Bir acayiptir muhabbet bahsi,
    bir acayiptir
    ceviz ağacı ile
    topal Yunus'un hikâyesi...

    ..... Cevizlerini Eylülde döker,
    yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
    Ve Çerkeş yolu üzerinden
    sabah namazı ışıyıp geldiği zaman,
    kadınlardan önce uyanırdı dalları.
    Altından geçerken düşünürdü Yunus...

    ..... Düşünmek :
    ne mukaddes bir iş
    ne felâket
    ne de bahtiyarlıktı,
    ve ölüm :
    mutlaka varılıp dönülmeyen,
    fakat üzerinde düşünülmeyen
    bir köydü Yunus için...

    ..... Cevizlerini Eylülde döker,
    yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
    Güneşte gölgesi hain olurdu,
    rüzgârda konuşurdu kendi kendine,
    dalları yukardan Yunus'a bakar...

    ..... Gündüzleri yıldızların niye söndüğünü,
    dünyanın yuvarlak olduğunu
    ve güneşin etrafında döndüğünü
    bilmiyordu Yunus.
    Bunları biz anlattık ona
    şaşıp kalmadı...

    ..... Cevizlerini Eylülde döker,
    yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
    Yüksekti, genişti alabildiğine.
    Üç kişi el ele versen
    kütüğünü çeviremezdin.
    Gece altında oturdun muydu
    yıldızları göremezdin.
    Her gece altında otururdu Yunus...

    ..... Çinli müslümanlara,
    burunları tek boynuzlu gergedanlara,
    ve bir damla suda bir milyon mikroba dair
    fikri yoktu Yunus'un.
    Bunları bizden öğrendiği gün
    hayret etmedi...

    ..... Cevizlerini Eylülde döker,
    yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
    Toprağın içinde gider kökleri,
    karanlık bir sudur tepende akar.
    Her akşam altından geçerdi Yunus...

    ..... Bir gün ateşimizi yakıp
    verirken suyumuzu :
    «- Biz hizmetkârınız senin,
    sen efendimizsin» - dedik.
    Şaşırıp kaldı Yunus...

    ..... Cevizlerini Eylülde döker,
    yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
    Rüzgârda konuşurdu kendi kendine.
    Yüksekti, genişti alabildiğine.
    Gece altında oturdun muydu
    yıldızları göremezdin.
    Karanlık bir sudur tepende akar,
    toprağın içinde gider kökleri,
    dalları, yukardan Yunus'a bakar...

    «- Köy işi zordur katiyen
    vücut ezilir bir defa.
    Toprağa çömelip bak dört tarafa :
    bela hangi inde pusmuş
    bilinir mi?
    Mümkünü yok vurulsun...»

    Vurmuş belâ, ciğerinden Yunus'u...

    «- Biz hiç dünyada yaşamış değiliz.
    Geldik
    gidiyoruz öylesine...
    Tevatür güzelmiş istanbul şehri,
    varıp görülmesi nasibolmadı.
    Velâkin niye tiftiği yok
    altmış haneden otuzunun?...»

    Tiftiği yoktu Yunus'un...

    «- Attığın taş
    dediğin kuşu vurmuyor.
    Dünya trene bindi.
    Gayrı dünya öküzün boynuzunda durmuyor.
    Elimiz ayağımız : öküz.
    Çok zor olur öküzü satmak,
    yarı ölümdür yani.
    Öküz gitti mi korkulursun...»

    Sattılar öküzünü Yunus'un...

    «- Herhal yolların sonu göründü.
    Bu olan işleri akıl almaz.
    Toprak sabuna döndü
    kayar insanın elinden.
    Cümle mahlukatın mekânı vardır
    kurdun mekânı olmaz.
    Toprağın elinden kaydı mıydı
    bir mekânsız kurt olursun...»

    Kaydı toprağı elinden Yunus'un...

    Cevizlerini Eylülde döker,
    yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
    Güneşte gölgesi hain olurdu.
    Yunus durmadan
    Yunus kaybettikçe onu düşünür,
    o, bir şey isteyip, bir şey sormadan
    rüzgârda konuşurdu kendi kendine...

    Çocuklara ana,
    tohuma toprak
    ve karı lâzımdır erkek kısmına...

    Bir kız kaçırdı Yunus :
    Çünkü düğün pahalı
    kız kaçırmak ucuz...

    Fakirin karısı kavi olmaz...

    Ve bir gün
    Çerkeş yolu üzerinden
    sabah namazı ışıyıp geldiği zaman
    giderlerdi.
    Yunus'un arkasında yuvarlandı yere,
    kırmızı peştemalının içinde ölüverdi...

    Topraksız, öküzsüz ve kadınsız,
    kaldılar dünyada bir başlarına
    ceviz ağacı ile Yunus.
    Yalnızlık koydukça koydu Yunus'a.
    El toprağında ter döker oldu.
    Cevizi karanlıkta kaybolur sanıp
    uyumaz beklerdi sabaha kadar.
    Yalnızlık umrunda değil cevizin,
    toprağın içinde gider kökleri,
    dalları yukardan Yunus'a bakar...

    Cevizden konsol yaparlar,
    topal Yunus ne işe yarar?

    Zemheriler geldi barınamazsın.
    Cevizden konsol yaparlar.
    Gayrı daha fazla sürünemezsin.
    Sat Yunus cevizini...

    Yün yorgan değil bu sarınamazsın.
    Cevizden konsol yaparlar.
    Bir cansız ağaçtır yaranamazsın.
    Sat Yunus cevizini...

    Varlılar varsıza dokur mu kilim,
    vay cevizin hali, vay benim halim...

    Mekânsız kurda mekândı.
    Cevizden konsol yaparlar.
    Yarı ağaç, yarı insandı.
    Sat Yunus cevizini...

    Cenaze çırçıplak, kara uzandı.
    Cevizden konsol yaparlar.
    Kesildi dalları, dallar budandı.
    Sattı Yunus cevizini...

    Varlılar varsıza dokur mu kilim,
    vay cevizin hali, vay benim halim...

    Sabahın sahibi vardır.
    Gün daima bulutta kalmaz.
    Herhal ilerdedir
    yaşanacak günlerin
    en güzelleri...
    Şimdilik
    sohbetimizde kederi :
    kesilip
    satılmış
    bir ceviz ağacının...

    (bkz: nazım hikmet ran)
    (bkz: ceviz ağacı ile topal yunus'un hikayesi)
    5 ...
  42. 2642.
  43. Erkek kadına dedi ki;
    -seni seviyorum,
    Ama nasıl,
    Avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak Kırasıya,
    çıldırasıya..

    Erkek kadına dedi ki;
    Seni seviyorum,
    Ama nasıl,
    Kilometrelerle derin, Kilometrelerle dümdüz,
    Yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
    Yüzde hudutsuz kere yüz..

    Kadın erkeğe dedi ki;
    -baktım,
    Dudağımla, Yüreğimle, kafamla,
    Severek, koklayarak, eğilerek,
    Dudağına, yüreğine, kafana.
    Şimdi ne söylüyorsam,
    Karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..

    Ve ben artık biliyorum ;
    Toprağın,
    Yüzü güneşli bir ana gibi,
    En son en güzel çocuğunu emzirdiğini..

    Fakat neyleyim saçlarım dolanmış ölmekte olan parmaklarına,
    Başımı kurtarmam kabil değil!
    Sen yürümelisin,
    Yeni doğan çocuğun gözlerine bakarak..
    Sen yürümelisin,
    Beni bırakarak..

    Kadın sustu,
    Sarıldılar.
    Bir kitap düştü yere..
    Kapandı bir pencere..
    Ayrıldılar..

    Bir ayrılış hikayesi
    -Nazım Hikmet-
    5 ...
  44. 2641.
  45. Aylar sonra geçen gece bir mesaj atmış, "çok değiştin" diye...
    Sormadım nedenini.
    Ayrılırken küfretmişim, onu yazdı bir sonraki akşam.
    Belli ki canı bir şeylere sıkkın, dönmedim bende geri.
    Bir tek o kalmış aklında.
    Günlerce aradığımı,
    sadece iki dakika konuşmak için yalvardığımı,
    ağladığımı söylemedi.
    Unutmuş hepsini...
    Cevap vermedim bende, veremedim ulan...
    sen benim hayatımı mahvettin! Yokluğuna alışana kadar ne çektiğimi bir Allah biliyor. diyemedim.
    O yazdı, ben okudum.
    O yazdıkça ben de sustum...

    Ne çok değiştin dedi, başka bir yolu varmış gibi sanki...
    ulan Ufacık kalpte kaç kırık bıraktığından haberi bile yoktu.
    Bir gecenin kaç paket sigaraya,
    bir uykunun kaç parçaya,
    bir vedanın kaç ölüme denk olduğunu bilmiyordu...

    O "çok değiştin" dedi, ben cevap vermedim.
    Oysa ben hiç değişmedim, hiç.
    Ama yokluğuna çoktan alıştım...
    2 ...
  46. 2640.
  47. "Ve insanlar evde kaldılar,
    kitap okudular ve dinlendiler.
    Sanat yaptılar, oyun oynadılar
    ve yeni varoluş yollarını öğrendiler.
    Durdular.
    Daha derinden dinlediler,
    biri meditasyon yaptı,
    biri dua etti,
    biri dans etti,
    diğeri kendi gölgesini keşfetti.
    insanların düşünceleri değişti.
    iyileştiler.
    Cahilce, tehlikeli, anlamsız ve vicdansızca yaşayan insanların yokluğunda
    dünya iyileşmeye başladı.
    Ve tehlike sona erdiğinde
    insanlar ölüleri için ağladılar.
    Ve yeni kararlar aldılar,
    yeni bir dünya hayal ettiler,
    yeni yaşam biçimleri yaratıp
    dünyayı tamamen iyileştirdiler.
    Tıpkı kendilerini iyileştirdikleri gibi."

    Yazar: Kathleen O’Meara
    2 ...
  48. 2639.
  49. Ne vakit babamın yokluğuna gitsem
    Babam bana bir şey diyor.

    Diyorum ki, bir yerdeyim ben baba
    Bir gökte. Gökte gece var, ay var,
    Sen de varsın. Ama hercai bir şey sanıyor
    insanlar beni böyle görünce.

    Oysa benim karnımda bir zehir var.
    içimde çok uzakta biri kalmış da
    Onu çok özlemişim gibi bir zehir var.

    Babam burası yatmak için çok güzel, diyor.
    Sen de kaldır kıçını biraz gez dünyayı,
    Kastamonu’ya git mesela Devrekani’ye
    Çok güzelmiş de, bak o zaman geçecek,
    Dünya göreceksin, gülümsüyor.

    Elim soğuk mermeri okşuyor.

    Onun yokluğuna giderken biz
    Kardeşlerim annem hepimiz
    serin ufkundan geçiyoruz Balkanların
    ve bizim oraların havası
    Sanki hepimizin zehrine iyi geliyor.

    Bana “sen kalk, güllerin altını çapala,
    dünyayı belle, ben artık gideyim,” diyor.

    Bir elim öbür elimi okşuyor.

    *birhan keskin
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük