hangi hayat bilgisi dersinde öğrettiler ki hayatı
okumayı sökenin kızarırdı elması
hayat bu kadardı bizim için hayat bilgisi derslerinde
ömer seyfettinlerimiz vardı bizim her hikaye hazin son
tek heyecanımız zil çalınca derse yetişebilmekti
o da biraz büyüyünce geçti
olay tamamen serseriliğe bindi
hangi hayat bilgisi dersinde öğrettiler ki hayatı
bütün olay kermitin çizdiği üçgende gizliydi
iç açıları yüzseksen diye öğretildi bize hep
iç acılarımız kimsenin sikinde değildi
hangi hayat bilgisi dersinde öğrettiler ki hayatı
büyüdükçe uzaklaştık derslerden
uzaklaştıkça öğrenmeye başladık hayatı
acı çektik dayak yedik belki sindrildik
alay edilen olduk gerektiğinde alay eden
bilgisi değil ama kendisi çok sikti bizi hayatın
hangi hayat bilgisi dersinde öğrettiler ki hayatı
ilk cinsel tecrübe çift sırada yanındakinin elini tutmak oldu
ötesi günahdı böyle öğretildi biz körpe beyinlere
oysa günahı mı olurdu lan sevmenin sevişmenin
sevmek en güzel şeydir eğer karşındaki de senleyse
yok eğer platonikse olay hafiften
işte o zaman acılı sevmek olur dedi hayat
ve bağımlılık yapar tadından yenmez dedi
ve bir kez daha sikti
hangi hayat bilgisi dersinde öğrettiler ki hayatı
yansa üstüne işemeyeceğimiz insanlar gördük
hayat yürü birader arkandayım dedi
bir koyup üç aldılar her mevzudan
bize üçün birini reva gördü hep hayat
tecrübe edin bundan dedi bir de utanmadan
birileri sikilecek ki bir yerde bir siken olsun
hangi hayat bilgisi dersinde öğrettiler ki hayatı
ilkkez yaklaşmıştım lan ben kazanacaktım bu sefer
artık kurtuluyordum aga herşey kusursuz gidiyordu
anlayacağınız tabirde söyleyeyim zarım düşeşti
ve gökten bir zar indi:
yedi yedi...
hiçbir hayat bilgisi dersinde öğretmediler ki hayatı
öğretselerdi pornonun kralı olurdu dimi mahmut hocam?
7-8 yaşında körpe beyinlere
hayatın umarsızca sikişini göstermek
ama belki de gösterebilirdiniz lan?
bir gün annemizin ölebileceğini yahut babamızın,
köpeği olduğumuz ölürüm dediğimiz kızın aldatabileceğini,
dost dediğimiz can dediğimiz herifin adam çıkmayabileceğini
hatta düştüğümüz anda ilk onun vurabileceğini
öğretebilirdin be hayat bilgisi...
ama sen müfredata bağlı kaldın
dini sokakta değil senle öğrendik ama
sikilmek için hayatın kollatına bıraktın bizi.
buna ne demeli
sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.
kulak verin sözlerime iyice,
herkes öldürebilir sevdiğini
kimi bir bakışıyla yapar bunu,
kimi dalkavukça sözlerle,
korkaklar öpücük ile öldürür,
yürekliler kılıç darbeleriyle!
kimi gençken öldürür sevdiğini
kimileri yaşlı iken öldürür;
şehvetli ellerle öldürür kimi
kimi altından ellerle öldürür;
merhametli kişi bıçak kullanır
çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
kimi satar kimi de satın alır;
kimi gözyaşı döker öldürürken,
kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
herkes öldürebilir sevdiğini
ama herkes öldürdü diye ölmez!
Kalbim yine üzgün seni andım da derinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Üzgün ve kırılmış gibi en ince yerinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden.
Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze inceden
Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan
Rüzgâr gibi tâ eski Anadoludan
Sesin nerde kaldı? Kar içindesin!
Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram
Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır -tek, tenha- bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını dünyanın.
affan dedeye para saydım,
sattı bana çocukluğumu.
artık ne yaşım var ne de adım;
bilmiyorum kim olduğumu.
hiç bir şey sorulmasın benden;
haberim yok olan bitenden.
bu bahar havası, bu bahçe;
havuzda su şırıl şırıldır.
uçurtmam bulutlardan yüce,
zıpzıplarım pırıl pırıldır.
ne güzel dönüyor çemberim;
hiç bitmese horoz şekerim!
Açık yaralarıma tuz basalı çok oldu...
Tuzun tadını özledim.
Deniz tuzunu özledim,
Balıkların, vapurların, martıların yıkandığı,
Deniz tuzunu özledim.
Ne acıdır ki yaralarım kapandı artık..
Hissedemiyorum tuzun varlığını
Sevgilim, bir günün ortasi simdi
Tasitlar hizla gelip geçiyor, her yer kalabalik,
Ben seni düsünüyorum bir bodrum kahvesinde
Uzat bana uzat ellerini
Izinli askerler görüyorum, kiritarak yürüyen isçi kizlar
Istanbul her günkü yasantisi içinde, ugultulu,
Güvercinler günesten bir sessizligi biriktiriyor
Ben seni düsünüyorum seni
Hani tipki o ilk günlerdeki gibi
Kalbim diyorum kalbim
Daha dün tezgâhtan çikmis bir su sayaci gibi
Aski anilar besliyor düsler kadar
Bu yüzden diyorum ki ask eskidikçe asktir
Sevgi eskidikçe sevgi.
Günümüz ekmegimiz, türkümüz
Çolugumuz çocugumuz
Binalar yan yana yükselip gidiyor
Vapurlarin agzi köpük içinde
Uzaklarda ne kapilar açiliyor
Tirenin biri bir istasyona variyor
Ordan çikiyor biri.
Her sey biliyor her sey
Sen biliyor musun bakalim
Seni nice sevdigimi?
Üstüne titrredigimi?
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.
Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.
Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine göz yaşlarımı basmak yüreğime.
Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.
Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda sarhoş olmazdım.
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni..
Yüreğimin sevinci ve acısı.
Hayat seninle işte böyle çelişkili
Sadistim galiba diyorum bazen
Şimdi olsanda yaksa yüreğimi, hatta bütün bedenimi diyorum.
Diyorum da, sonra korkuyorum
Bu yara izlerine kim dokunur ki sen gidersen yine,
iyisimi ben hayatıma yeni bir tesedüf bekliyim
Belki senin açtığın yaraları sarıp daha derinlerine
yenisi açar ve en güzeli de ne biliyormusun hiç gitmez...
Bizde Bilirdik
Bilirdik el ele tutmayı
Gözgöze bakmayı bilirdik
Yürüyüp sahil boyu şiir okumayı
Çiçek almayı
Üzerine bir dipnot sevgi düşmeyi bilirdik
doluydu ellerimiz kalplerimiz dolu
köşe başları siyaset tartışmalarından fırsat düşmezdi
biz de bilirdik yağmurda yürümeyi
ama parkamız taşımazdı incecik yağmuru
sızardı tenimize
rüyalar görmeyi de bilirdik
gecemiz işgal edilmişti karabasanlarca
dünde sallanır günde sallanır
bilirdik hisli şarkıları armağanı birbirimize bir borç
ondan olacak ki
türküler çağırdık geceler boyu
bilirdik şarap rengi denizin kokusunda
ay ışığı yakmayı
lakin yasaktı
bilirdik güneş altında sıhhate haiz olmayı
küf kokulu karanlıklar öğretti gençlikte solmayı
bilirdik tatmayı dünya mutfağında nice eşsiz lezzeti
lakin güneşi yoğurup koyduk aşımıza
bizde bilirdik sevgiliye karanfil almasını
lakin aç idik yedik karanfil parasını...
Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
itler bile gülecek kimsesizliğimize.
Gidiyorum: Gönlümde acısı yanıkların…
Ordularla yenilmez bir gayiz var kanımda.
Dün benimle birlikte gelen tanıdıkların
Yalnız bir hatırası kaldı artık yanımda.
Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağı’na.
Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
Degişilir topu da bir sokak kaltağına.
ister düşün… Kendini ister hayale kaptır…
Uzar, uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
Bakarsın aldanmışşın, gördüğün bir seraptır
Sevimli bir hayale açılırken kolların.
Ey doğunun alnımı serinleten rüzgarı!
Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
Arzularim bir oktur, aşar ulu dağları,
Düştüğü yer uzakta dilek adlı bir saray.
O sarayda bulunca Tanrılaşan erleri
Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.
Herkes sussa da Kür Şad uzatarak elini:
Hoş geldin oğlum ATSIZ, kutlu olsun diyecek.
Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken
Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca
Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Birde seni ekliyorum susuşlarıma
Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam
Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar
Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık
Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
isyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine
Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde.