Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
Herşey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.
Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak
Bir yandan toprağı sürdük
Bir yandan kaybolduk
Gladyatörlerden ve dişlilerden
Ve büyük şehirlerden
Gizleyerek yahut dövüşerek
Geyikli geceyi kurtardık
Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden
'Geyikli gecenin arkası ağaç
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
Çatal boynuzla.
..........
..........
"Kader mi aşkı kovalar, yoksa aşk mı kaderi?
Kimseler çözemedi bu bilmeceyi…
Hoşça kal, değerin çok yüksek,
Tutamam seni…
Sen ancak görenleri seversin, bense körüm…
Sen ne kadar kalsan da geliyorsun benimle…
Ben ne kadar gitsem de kalıyorum seninle.
Öğret bana nasıl unutulur düşünmek?
Oysa benim ruhumda savaş var.
Durmadan ölüyor içimdeki insanlar.
Boğ kendini yüreğim; dilimi tutmam gerek…"
biliyorum, konuşacak birşeyimiz yok
ama yine de gözlerini al gel
elindeki yarayı, suskunluğunu, acemiliğini
beni biri severse inanmam
seni biri severse utanırsın
bilmediğin bir hastalığa acımak gibi bile olsa gel
biliyorum konuşucak bir şeyimiz yok
ama ızdırabım sende, mutlaka al da gel...
çölde susuz nasıl yürürse suya
öylesine bir akıştır bizimki
kararlı
inançlı
inatçı
ister bozkır olsun ister çöl
ister yemyeşil vadi
senin vatanın benim vatanım özüm
sen oradan kıracaksın zinciri
ben buradan
bir gün mutlaka kavuşacak
ellerimiz
her şey
aydınlığa çıkmak için
her şey
"mutlak bir" için...
(...)
salih mirzabeyoğlu - aydınlık savaşçıları
bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
uzun bir hastalık gibi
aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
bitti.
bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
ihmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
belki bir yağmur yağar akşama doğru
yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım
aşk da bitti diyordu ya bir şair
aşk bitti işte tam da öyle.
Sus, kimseler duymasın,
Duymasın, ölürüm ha.
Aymışam yarı gece,
Seni bulmuşam sonra.
Seni, kaburgamın altın parçası.
Seni, dişlerinde elma kokusu.
Bir daha hangi ana doğurur bizi?
~ahmed arif
"(...)
su olmadınız kuruyan ırmaklara
iskemle olmadınız öyle yorgun oturacaklara
üye olsanız ne çıkar derneklere
memur olsanız ne çıkar devletlere
okur olsanız ne çıkar şiirlere
evet, okur olsanız ne çıkar şiirlere" *