bugün

Cemal Süreya – Sevgilim Ben Şimdi


“Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim
Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara
Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz
Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz.
Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere
O gülün yüzü gülmüyor sensiz
O köklensin diye pencerede suya koyduğun devetabanı
Hepten hüzünlü bu günlerde”
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım

(bkz: üçüncü şahsın şiiri)
sinemaya da iki bilet aldım sevgilim.
beraberim seninle izleyelim izleyelim.
gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
kulak verdiğiniz saat tiktakları
kaplar tekin olmayan göğünüzü
geçici bir dinginlik,
düzmece bir erinç,
suyu boşalmış bir havuz,
fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
bakınıp dururken duvarlara

yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
ve kazanmış görünürken derinliğimizi
ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
bir an'ın, yalnızca bir an'ın bütün bir hayatı kapladıgı anlar
o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar

denemeseniz de, bilirsiniz
hiç yakın olmamışsınızdir intihara bu kadar.
ta çocukluğumdan beri
yanım sıra yürüyen
sevince, acıkınca
konuşunca yazınca duyduğum şey,
sizin
daha istemiyorum.

gece koyu karanlıklar büyür,
alır tasalarımı yollarda
alır güzelliğimi dağlardan
peki sizin, bu doldurduğum boşluk,
sizin
daha istemiyorum.

hepsi taş, toprak ,orman deniz
ışıksızlığını yaşadığım varlık
yokluğunda ağrıdığım ölüler,
hepsi hepsi
sizin
daha istemiyorum.

Edit: kafayı yiyeceğim ya, güzelim şiiri niye eksiliyorsunuz ahskslwşşwşw arkadaşlar bunu niye yapıyorsunuz?
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesala,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derece, öylesine ki,
mesala, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin,
bembeyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesala, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığından.
sen beni görmeyebilirsin.
belki görmek de istemezsin.
ama ben seni yine seveceğim sayacağım.
kurşun gibi ben senin gözlerine gönlüne saplanmışım.
seni ben sevmekten saymaktan geri adım atmayacağım.
kaplan! kaplan! gecenin ormanında
ışıl ışıl yanan parlak yalaza,
hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
kurabildi o korkunç simetrini?

hangi uzak derinlerde, göklerde
yandı senin ateşin gözlerinde?
o hangi kanatla yükselebilir?
hangi el ateşi kavrayabilir?

ve hangi omuz ve hangi beceri
kalbinin kaslarını bükebildi?
ve kalbin çarpmaya başladığında,
hangi dehşetli el, ayaklar ya da

neydi çekiç? ya zincir neydi?
beynin nasıl bir fırın içindeydi?
neydi örs? ve hangi dehşetli kabza
ölümcül korkularını alabilir avcuna?

yıldızlar mızraklarını aşağıya atınca,
göğü sulayınca gözyaşlarıyla,
güldü mü o, görünce eserini?
kuzuyu yaratan mı yarattı seni?

kaplan! kaplan! gecenin ormanında
ışıl ışıl yanan parlak yalaza,
hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
kurabilir o korkunç simetrini?
istemedim, hiçbir şey
Söylemek istemedim sana.
Gözlerinde iki çılgın ağaç gördüm
Gülüşten, esintiden, altından iki ağaç.
Kımıldanıp duruyorlardı, istemedim.
Sana hiçbir şey söylemek istemedim.
içmeden resmine bakamıyorum
Kırılırsın diye aklım çıkıyor
içince karşına çıkamıyorum
Darılırsın diye aklım çıkıyor...
Kısaca söyleyeyim anlamak yordu beni
O kadar varım ki, o kadar da yokum ki işte
Bir aslanım ya da bir aslan parçalamış beni.

edip cansever
onlar ümidin düşmanıdır sevgilim
akar suyun
meyve çağında ağacın
serpilip gelişen hayatın düşmanı
bursada havlucu Receb’e
karabük fabrikasında tesviyeci Hasan’a düşman
fakir köylü hatçe kadına
ırgat süleymana düşman
sana düşman, bana düşman, düşünen insana düşman
vatan ki bu insanların evidir, sevgilim onlar vatana düşman..
çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına
çürüyen diş, dökülen et
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler
ve elbette ki sevgilim elbet
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet!

Nazım Hikmet Ran
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Yine de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
incinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.

-Özdemir Asaf.
...

Sinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz
Ve ikimizde ıslanıyoruz
Ben ne yağmurlar gördüm Sitare
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
Ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
O şehirde sırılsıklam gezerdim
Bölük bölük insanlar boşanırdı tapınaklardan
Tapınaklar insanları safra gibi atardı
Sonra hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
Bir gün bu şehrin kirli yağmurları alıp götürdü beni
Gidip bir Uygur çadırında göğü dinledim
Kara bulutlar kükrerken bir Kaşkar sabahında
Oturup Aprunçur Tigin ile seni konuştuk
Bakışlarımı sunuyorum, tereddütsüz alıyorsun
Gizli bir tebessümle çağırıyorum, geliyorsun
Kaşı karam, gözü karam, saçı karam
Umay gibi yumuşak huylum
Nerden çıktın karşıma böyle
Sesin ılık bir bahar güneşi gibi ığıl ığıl akıyor içime
Asya’nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime
Yığılıp kalmışım bu Anadolu toprağına Sitare
Adam akıllı yorulmuşum
Ellerin böyle olmamalıydı
Ellerine acıyorum
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorumBu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum.

-dilaver Cebeci.
“her şeyden biraz kalır” diyor birileri,
çoğulluk haklılıktır.
kavanozda biraz kahve,
kutuda biraz ekmek,
insanda biraz acı.
insanda biraz mutluluk,
ama en geçerli söz;
insan, en çok sabahları arar sevdiği kadını
türkiye’de ve dünyada…

turgut uyar - kayayı delen incir
" Kandil gecesi evimde uslu uslu rakı içiyordum
Bazı hıristiyanlar masum insanları öldürüyordu
Bası müslümanlar da onları tebrik ediyordu
Sen karar ver kimin yaptığı günahtı Tanrım."

anonim.
Hayvanlar konuşmadıkları için
Kimbilir ne güzel düşünürler,
Tıpkı ellerimiz gibi.

Ah, okumaya başlamadan önce
Çiçeklere su vermek lazımdır.

Melih Cevdet ANDAY
var mı beni içinizde tanıyan
yaşanmadan çözülmeyen sır benim
kalmasa da şöhretimi duymayan
kimliğimi tarif etmek zor benim
***
kimsesizim hısmım da yok hasmımda
görünmezim cismimde yok resmimde
dil üzmezim tek hece var ismimde
barınağım gönül denen yer benim

benim adım aşk!

tek hece âşk/ cemal safi (anısına)
Yaşamakta ayak direyeceksin.
Belki bahtiyarlık değildir artık,
Boynunun borcudur fakat,
Düşmana inat
Bir gün fazla yaşamak.

(bkz: nazım hikmet ran)
Evet, biliyorum nereden geldiğimi
Daim aç bir alev gibi
Yakıp tüketirim kendimi.
Işığa döner anladığım herşey
Geride bıraktığım ne varsa kül
Ateş benmişim demek ki.

(bkz: Friedrich Nietzsche)
karşımdasın işte...
bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
tıkandığım o an,
elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
bitti artık hepsi...

köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
bakış açım belli oldu yine.
geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
dağlara çarptım her esişimde.
yollara küfrettim her gidişinde.

demiştim sana hatırlarsan:
'önemli olan 'zamana bırakmak' değil,
'zamanla bırakmamak'tir..'
şimdi bana, geçen o zamanın
unutulmaz sancısı kalır

gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim.

nazım hikmet.
Ben mavi bir nehirim içimde.
Devlet kanıma usta bir ressam olmuş ki içime ölü balıklar çizer de,
dalgam bunla uslanmaz benim.
Vay!
Bir çok defa boğulupta dirildim içimde.
Denize ulaşmadan kuruyan nehirler gibi.
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
yırtılan ve parçalanan birşeyler olmalı mutlaka
hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler

Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü
Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
'Tükürsem cinayet sayılır' diyordu birisi
tükürsek cinayet sayılıyor artık
ama nerde kaldılar, özledim gülüşlerini onların
Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
tek yaprak bile kımıldamıyor nedense
ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
okuduğum bütün kitaplar paramparça
çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
sırnaşık aydınlar, arabesk hüzünler
bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma
Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
içimde zaptedilmez bir kırma isteği
dizginlerini koparan bir at sanki bu
soluk soluğa kalıyorum her sonbahar
ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim
Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
birgün gelirsek hangi kent güzelleşmez
şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
oysa ne kadar sakin sokaklar, kent ve bütün yeryüzü
ipince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün.

Ahmet telli
arsızlığa cesaret, zinaya aşk dediler.
bir neslin ahlakını işte böyle yediler.
Sular pırıl pırıl, rüzgar mis kokulu,
Kuş uçurmaz eski Türk kalyonlarının yolu.
Sağda sıra dağlarla kabaran Anadolu
Yeşil eteklerinde tükeniyor Toros'un!

Havada bir dost eli okşuyor derimizi;
Boynu bükük adalar tanıyor sanki bizi...
içimize çevirip nemli gözlerimizi
Geçtik yabancı gibi yakınında Rodos'un!

Kemalettin kamu.