bunun ilk bakışla alakası yoktu.
Yıldırımlarla ilgili değil.
Bu; beraber yanan 2 kibrit gibi.
Zamanla alevini güçlendiren.. Birlikteliğin alevi..
Yollar vardı gidilecek.
Seçimler, diğer bir değişle, yapılacak..
Ya şeytan seçilecekti şehvetiyle ya da kanatsız melekler; tüm masumiyetleriyle..
Ya uzak seçilecekti unutmak için ya da güneş; unutulanları aydınlatmak için..
Biz birlikteliğin alevini sürdüremedik, başbaşa vermiş 2 kibritken..
Yollarımızı birleştiremedik..
Kendi araf'ımızda kaldık. Ve tabi son.. Sona geldiğimizde gidebileceğimiz yol kalmamıştı..
Sen kendi arafında ben kendi arafımda..
Ve iki kibriti alevlendiren, bir arada tutan birliktelik alevi, cehennem alevine dönüşmüştü; gidilecek yollarımıza papatyalar döşeyemediğimiz için..
Vakit tamam!.. seni terk ediyorum.
O bütün alışkanlıklardan
Ve bütün sıradanlıklardan öteye,
Yorumsuz bir hayatı seçiyorum.
Doyamadım inan,
Kanamadım sevgiye...
Korkulu geceleri sayar gibi,
Deprem gecesinde bir yıldız,
Birdenbire kayar gibi;
Ellerim kurtulacak ellerinden,
Bir kuru dal, ağacından
Çatırdayıp kopar gibi...
Aşksa bitti...
Gülse, hiç dermedik.
Bul kendini kuytularda, hadi dal!
Seninle bir bütün olabilirdik...
Hoşça kal gözümün nuru,
Hoşça kal...
Vakit tamam!.. seni terk ediyorum.
Bu, kırık ve incecik
Bir veda havasıdır.
Tutuşan ellerimden
Parmak uçlarına değen sıcaklık,
incinen bir hayatın yarasıdır...
Kalacak tüm izlerin hayatımda.
Gözümden bir damla yaş,
Sızlayıp resmine aktığında;
Bir yer bulabilsem keşke
Bir yer, seni hatırlatmayan;
Kan tarlası gelincik şafağında...
Ölümse, korktun.
Savaşsa, hep kaçtın...
Vur kendini kuşkularda, hadi al!
Sen bir suydun oysa,
Sen bir ilaçtın...
Hoşça kal canımın içi,
Hoşça kal. *
Sevebilirim,
hem de nasıl,
dile benden ne dilersen,
canımı, gözlerimi
...
Kızabilirim,
ağzım köpürmez,
ama devenin öfkesi haltetmiş benimkinin yanında,
devenin öfkesi, kinciliği değil.
Anlayabilirim
çoğu kere burnumla,
yani en karanlığın, en uzaktakinin bile kokusunu alarak
ve döğüşebilirim,
doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum herşey için, herkes için,
yaşım başım buna engel değil,
ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı.
Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp gitti beni.
Yazık.
ay farzındayım
tırnaklarımın arasına dünya birikti
kimseye koyduğum ad da yok
ve bu gece
ilçeyken il oluveriyor yalnızlığım
elinden tutup yeğeni acıyı
parkta gezdiren bir dayı gibiyim
her yanımda jilet yaraları
annem ölmüş bunu babam yeni söylüyor
telefon kulübelerine yaslanıp ağlıyorum
neden aramadım ben hiç seni
ama neden ben seni,
kaçarken sise takılmış ellerim hep kopmuş
kokuşmuş içimde daha dün gebermiş serseri
kim bilir çocukken öptüğüm kızın yüzü şimdi ne halde,
şimdi ne halde öldürdüğüm sinekler geçen ve evvelki yaz
hani saçlarına konmuşlardı da daima bağırmıştık
daima hıçkırmıştık: aşka niye karşı konmaz? !
tedavisi mümkün değil bu hırçın tutkunun
denize, balığa hükmeden kaptanken bir de hele,
ayrılık, bir kedinin gözünün kanlanması
artık mümkün değil aşka müdahale!
örneğin biraz da trajediden bahsedelim
ameliyatla şair oldum ben, ameliyatla yalnız kaldım
diz çöktü çocukluğum cerrahın önünde:
kurtarın lütfen onu, ben onsuz ne yaparım? !
türkçe, bence sözlüğün üstüne
konuyor bir irinli tüy sessizce
ilçeyken il oluveriyor yalnızlığım
Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümâyân,
Güller gibi... sonsuz iri güller,
Gün doğdu yazık arkalarından!
Altın kulelerden yine kuşlar,
Tekrârını ömrün eder i'lân,
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam,
Âlemlerimizden sefer eyler?
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kaçmış olsam!
it yeryüzünü
artık lazım değil sana,
bir konuya temas eder gibi
durmadan seyret beni
ayrılırsak bir akşamüstü ayrılalım
ben üşütmüş olayım biraz
ansızın bırakıp git beni
ilaçlanan bir evdeki hamamböceği misali
bir yerlerde birkaç kadeh
birkaç dostta üzücü sığınışlar
sinirleneyim kırılayım karşı koyamayayım
dağıtır ya bir doğan anlamsızca güvercinin yuvasını
aklımdan mutlaka intihar geçmeli önce
sonra, sonra şüphesiz seni öldürmek
telefonunu çaldırarak geceleri
öç almalıyım aylarca senden
elbette karşılaşmalıyız bir gün yolda
sen başını öne eğmelisin
ben başımı öte yana çevirmeliyim,
birbirimizi hiçbir zaman görmemiş gibi yaparak
yürümeliyiz ayrı ayrı yerlere doğru
düşüp parçalanan bir pusula
nasıl göstermezse artık hiçbir yönü
polis bu çılgın şehri tanık yazmalı
bu an be an büyüyen cinayete,
ceketin yakasına iliştirilen
kırmızı karanfil örneği
en çok böylesi ayrılıklar yakışır ihanete!
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu,
Kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan birşeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
Aşk yeniden
Akdenizin tuzu gibi
Aşk yeniden
Rüzgârlı bir akşam vakti
Aşk yeniden
Karanlıkta bir gül açarken
Aşk yeniden
Ürperen sahiller gibi
Aşk yeniden
Kumsalların deliliği
Aşk yeniden
Bir masal gibi gülümserken
Gözlerim doluyor
Aşkımın şiddetinden
Ağlamak istiyorum
Yıldızlar tutuşurken
Gecelerin şehvetinden
Kendimden taşıyorum
Aşk yeniden
Bitti artık bu son derken
Aşk yeniden
Aynı sularda yüzerken
Aşk yeniden
Rüya gibi bir yaz geçerken
Aşk yeniden
Unutulmuş yemin gibi
Aşk yeniden
Hem tanıdık, hem yepyeni
Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
Ve zehir - zıkkım cıgaram.
Gene bir cehennem var yastığımda,
Gel artık...
Can yoldaşın olmazsa olmasın
Yalnızım diye hayıflanmayasın,
Eğilmiş üstüne gökyüzü masmavi
Bir anne şefkatine musavi.
Üç adım ötede deniz
Dosttur, ne öfkesi ne durgunluğu sebepsiz.
Bir derdin varsa açabilirsin ağaçlara
Ağac yaprak verir, sır vermez rüzgara
Ve kış yaz,
Dalda kuş eksik olmaz
Dağ başında duman
Yalnızlık nedir göreceksin öldüğün zaman.
Eskiden bir yüreğim
vardı benim;
şimdi uzakta
çarpar belki
bir çocuğun odasında.
yitirdiklerim de oldu
kazandıklarımın yanında.
bir ben kaldım şimdi
tek yakın bana.
ama ben eskiden de
hep böyle
yalnız çıkardım yola...