Bir şehrin uzak semtleri gibi gözlerin
üzgün, kara, ayaklanmaya hazır

i. özel
saçlarımı kestiler kökünden senin için
köprünün üzerinde adamlar tükürüyor ırmağa
boşalmış düşünceleri bitmiş
biri merdivenlerini saydı evinin

yaşamamızın şarkısını biliyorlar
ama sen hüzünlenme yine
şarkı söyleyen gence inanma
kapalı ve durgun ağlıyor
ben sigaradan alıyorum hıncımı içerek
sen ilk günümüzü hatırla dumanlarımın arasında.

Ece Ayhan.
Yaşamak değil,
Bu telaş öldürecek beni.

Özdemir ASAF
Merdivenden atlarım
Kandilini kutlarım.
Neyzen Tevfik Mecnun Şiiri
http://www.youtube.com/watch?v=zHwA2zHUZao
Ercan Kont - CiNNET.

http://www.youtube.com/watch?v=NzJj_xvCxHE
Bir yağmur
Bir ıslaklik
Ondan sonrasi
Gününe gun katan güneş .
Kitap okuyorum içinde sen varsın.
Giderayak

Handan, hamamdan geçtik,
Gün ışığında hissemize razıydık;
Saadetinden geçtik,
Ümidine razıydık;
Hiçbirini bulamadık;
Kendimize hüzünler icadettik,
Avunamadık
Yoksa biz...
Bu dünyadan değil miydik?

Orhan veli kanık
Bazen bir yatak.
Bazen bir oda.
Bazen bir dam altı.
Bu kadar küçüktür bazen dünya.
Bazen de bu dünyaya sığmaz dünyan.
içinde kaybedersin kendini anlamadan.
Evrenden bile büyüktür bazen dünya.
Aslında gözünün gördüğüdür.
Mesele senin nasıl baktığın dünyaya.
Sanma sakın bir tanedir.
Bu alemde ne kadar insan var.
Var o kadar da dünya.

Bana ait.
ÇOCUKLUK

Affan dedeye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var ne de adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiç bir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!

CAHiT SITKI TARANCI
Sus ne olur, bir de sen konuşma.
O kadar çok şey dinledim ki bu gün.
Bir dokunsan kelimeler çıkacak ağzımdan.
Uzun uzun cümleler kusacağım.
Klozeti paragraflarla doldurdum.
Üstüne sifonu çektim.
Şimdi biraz uzanıp,
Bana yutturulan bütün cümleleri sindirerek,
Harf halinde çıkmasını beklemeliyim.

Bana ait.
***
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı pür-neva sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

(bkz: Tevfik Fikret)
Küçücüktüm büyüdüm,
Göğe hasret fidan gibi.
Bir gülü bir de seni sevdim.
Aleme nisbet gibi.
Bir deli sevgi idi benimkisi.
Göz görmez gönül işi.
Gökten inmiş melek gibi,
Ahu gözlü ceylan idi.
Ay ışığı ile yıkanmış,
Denizde bir damla inci.

Bana ait.
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.

Cahit Sıtkı Tarancı.
güçlü bir el silkeledi beni sonra 
sanırım tanrı’nın eliydi. 
sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan. 
binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi, 
çok şey görmüşüm gibi, 
ve çok şey geçmiş gibi başımdan, 
ah...dedim

didem madak.
Sen aklıma düşünce ne güzel heceliyor
Bir kekeme dört kitabı
Sen aklıma düşünce bendeki tuhaflıklar
Bir bir yok oluyor, bitiyor bendeki bu yabani başkaldırış
Toplanıp dert ediniyorlar ülkeyi konken oynayan kadınlar
Sen aklıma düşünce bir kuyunun içinde
Yusuf’a mektup geliyor kör olmamış babası
Ve anlıyor “bir ülkeye hükümdar olacak” güzel yüzlü o çocuk
Sen aklıma düşünce Diyarbakır Radyosu “Sarı Gelin” çalıyor
Sen aklıma düşmüşsün, ben içine türkünün..

Bülent Parlak
takvim sayıları birbiriyle sohbette,
kaçmadı aylar haftaların tehditlerinden.
duvara sürterken son yaprağını,
kalmadı artık mürekkep okkada.
itler sürüsü kediyle masada.
son sokak köşesini paylaşıyor.
bahçıvan döküyor zibilini beynimin ortasına.
haykır,
hayır!
hay gelse hu'ya varamaz bu gidişle.

bir kadeh daha doldurdu meltem,
kumsalın kumlarını okşarken.
halılar serildi gidenin arkasından,
kanları diliyle temizledi ev sahibi.
yalatacaktı misafir,
uğraştırmayın.

alkol aldı süremezei arabayı,
alıkoydu düşleri uçurumun köklerine mutluluğu.
saçları midesinde yeni bir taht kuruyor,
çalan şarkı hırvatça.
ama duyulan şey ud,
hissedilen italyan...

toprağı son defa midene indir.
göz doyar ama karnın doymaz çünkü.
al git mezar taşını,
üzerine bi çimento at.
bir tuğla daha koy,
dik bir duvar daha.
ulaşılmasın diye uğraştığın duygularının kapısına.

kudur!
kurdurt!
kurtul şu surattan!
gerçeklere gözkapaklarını keserek bak.
sen göz kırptıkça,
bir şey daha kayboluyor.
ağlayamazsın bir gün.
kör olursun.
Bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylak
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.

Hata yapmak
fırsatını Adem’e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.

Çeşme var, kurnası murdar
yazgım
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.

Gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
Yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.

Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
Bir yakış, bir yanış tasarımı beride
öte yakada bir benî adem
her gün küsülü kaldık.

Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni,anladım
gençken almadın canımı, bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.

Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?

ismet özel
geceye ve kadına, necip fazıl'dan gelsin

Ince sütunlardaki ilahi güzelliğe
bacakların ruhudur şekil veren diyorum
bacakları bir kalın örtüde saklı diye
mermerde kalbi çarpan venüs’ü sevmiyorum

boynuma doladığın güzel putu görseler
insanlar öğrenirdi neye tapacağını.
kör olsam da açılır gözüm, ona sürseler
isa’nın eli diye, bir kadın bacağını.
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun.
Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar.
Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin...

(bkz: Cemal süreya)
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun
meyve çağında ağacın,
serip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet.
Bursa da havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman...

Nazım Hikmet RAN
Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin.

Nazım Hikmet ran.
celladına aşık olmuşsa bir millet,
ister ezan ister çan dinlet.
itiraz etmiyorsa sürü gibi illet,
müstehaktır ona her türlü zillet.
Bizim elde derler ki,
Ak akçe kar gün içindir.
Akçeyi bulursan eğer,
Bütün dünya senindir.

Doğruyu söyleyeni,
Dokuz köyden kovarlar.
Yalancıyı baş tacı eder,
Paraya boğarlar.

En muteber insansın,
Eğer kendin bilmez isen,
Gördüğünü inkar eder,
Doğruları söylemezsen.

Yalancının mumu,
Yatsıya kadar yanarmış.
Bizim memlekette günler uzun,
Hiç akşam olmazmış.

Çobansız sürü olmaz,
Sürüyü güdmek gerek.
Sıralanmış develer,
Önlerine eşek gerek.

Kılavuzu karga olanın,
Burnu boktan kurtulmazmış.
Diyar diyar gezdirir,
Menzile de vardırmazmış.

Ben seçmedim adımı,
ismimi koymuş babam,
Temiz kalsın adım,
istemiyorum ne han,
Ne de hamam.

Bana ait.