yumdum gözlerimi:
karanlıkta sen varsın,
karanlıkta sırtüstü yatıyorsun,
karanlıkta bir altın üçgendir alnın ve bileklerin.
yumulu gözkapaklarımın içindesin sevdiceğim,
yumulu gözkapaklarımın içinde şarkılar.
şimdi her şey orada seninle başlıyor.
şimdi orada hiçbir şey yok senden önceme ait
ve sana ait olmayan... *
evet evet
doğrusu bilmiyorum
dalıp dalıp gidiyorum böyle
dalıp dalıp gidiyorum ve dalgınlığımda bir kent
bir duvar, birde sen,duruşunda güz özellikleri
dostlar,bütün dostlar içeride.
bir kentmi,bir yüzmü,binlerce yüzmü,bir kentmi
beyazmı,dahamı beyaz,okadar çokmu beyaz
bütün bunları kendime bir adres gibi sorup
hüznüme,kalbime,soğuğuma
gelecekten arta kalan bir mutluyum
ben gelecekten korka korka dönen bir mutluyum
dünyanın bu küçük sesini işit
bak,bir dalı,bir örtüyü,bir denizi tutan ellerime
nanelerden,ıtırlardan,ıhlamurdan gelen
anlayamadığım sevgililik
var ya
yani uzaktan yüzünü bile seçemediğin birinin
adı en sevdiğin şairin adıyken
soruyorsun birde
gülüyorsun,gül ya,neden gülmeyeceksin
ağlayacaksan ağla işte
bir gülüp bir ağlayacakken böyle sen
soyulmuş bir dilim ayva yetişiyor gözlerime
kaynamış suda pembeleşirken
kederlerde bütün yüzler birleşir
ve unutma gereklidir
bir başka bakışında da gökyüzleri vardır,düz
kuş sürüleri vardır eğri
bir sana bir ayak bileklerine bakanların dünyasıda vardır ki
ister kıyıları çekine çekine döven sulara benzet
ister ağır ağır yanan yaprak kümelerine
anlıyor musun
anlıyorsun elbette
ne yaparsan yap yürürlüktedir yetinmezlik.
maviyi soruyordun,gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi
bir renk değildir mavi huydur bende
ve benim yetinmezliğimdir
ve herkesin yetinmezliğidir belki
denecektir ki bir süre
ve denecektir
bir akşam üstünü düşünmek bir akşam üstünü düşünmekten
başka nedir ki
gelecekten utanarak dönen bir sevinçliğim
ya sizler
ey sırasını beklemeden gelen akşam üstleri.
Tozludur saçlarim, saçlarimdan
devrilmis saraylarin dumanlari savrulur
yüzüm yaniktir
yüregime bir karanfil sokuludur
ve partizanca darbelerin dünyaya ilen savki
benim gögsüme gögsüme vurup durur.
Ben dünyaya dogru yürümekle meshurum
bahar da sürgülenir içime katranlar da
hem kosarak yarattigim sevgiler vardir
hem körlenmis sevgilerin acisiyla kostururum.
Beni sular
kocaman taslari parçalayarak hatirliyor daglarda
ve beni hatirlatiyor çeltik tarlalarinda ayni sular
umutlu sakinlikleri
lohusaliklariyla.
Ben dünyaya dogru yürümekle meshurum
kökten dallara yürüyen sular gibi
yürürüm kömür ocaklarina, çapalanan tütüne
yürürüm hüzün ve agrilar çarelenir
daglarin esmer ve yaban telasindan kurtula diye
torna tezgahlarinda demir.
Yürürüm çünkü ölümdür yürünülmeyen
yürürüm yürüyüsümdür yeryüzünün halleri
kanla dolar pazulari tarladakinin
hizar gürültüsü içinde türkülenir bir öteki
gökleri gögsümden asirtarak yürürüm
yagli kasketimin kiyisinda nar çiçekleri.
Ayni adam Ekim günlerinden beri gümbür gümbür gelirim
teneke damlarin üstüne safi sinirden dogan günes
portakallar firlatarak parliyor benim adimlarimla
anladim neden yorgunluk
gülümserlik getiriyor insana
hayatin bana basat
bana avrat olusunu ögrendim
isçiler bunu kursunlanarak ögrendi
on besinde bir arkadas
inancini savunurken yargica
anladi bulana durula akmakta olan seyi.
Yürüyorum
azarlaniyorum fiskiran basaklarla
iki bomba gibi tasiyorum koltugumdaki bir çift somunu
hurdahas bir sanciyla geçiyorum badem çiçekleri altindan
gözlerim nemli degil.
gözlerim namlu.
peki sen kimsin dediler bana,
dedim üçüncü tekil kişilik.
peki dostluk var mı dünyada?
dedim dünya iki kişilik.
çocuktuk, çoktuk oysa
çok üzgünüm şimdilik...
Gidersin; yağmurlarda kırık kalır mızrabım.
Gidersin; ardından dilsiz bir ihanet gider.
Gidersin, her şey gider.
Gidersin, kalbimde bir tabur ayaklanır,
ilgilenmez ordular, hükümetler;
Gidersin; işte rezil bir an;dır bu;
yazdıkça silinen sözcükler gibidir hayat.
Gidersin; bir hazin dramdır bu!
Kanmadım aynalara sana kandığım kadar,
içimde bir boşluk sana yandığım kadar;
bu kuklaların kukla olmadığı besbelli
ne söyledilerse tıpıtıpına gerçek besbelli
altın saçlarını yana atışı yok mu lilinin
lilinin yağdan kıl çekercesine inanışı
lilinin yağdan kıl çekercesine yaşayışı yok mu
kuklalar titremesin ne yapsın
adam konuşmasını bilmezse ne yapsın
kuklaların kukla olmadığı besbelli
lilinin çekip gideceği besbelli
lilinin dönüp geleceği besbelli
ekmek ha bakkalın olmuş ha cabaret de paris'nin
sen herhangi bir ekmek yiyeceksin işte lili
ekmek ne kadar allahınsa lili de o kadar allahın lili
yüzün ruhun kadar aydınlık ya lili
gönlün soğuk sular güzel aynalar gibi ya lili
anladın ya kutunun içinden çıkan mendil
olamaz üsküdardan geçeriken bulduğun mendil
-bizi bırakıp nereye gidiyorsun lili
demek bizi bırakıp gidiyorsun lili
sen daima güzeller güzelini bulursun lili
sen istesen de taş yürekli olamazsın
sen daima güzeller güzeli olursun lili
demek gideceksin arkana dönüp bakmayacaksın
hangi kuş hangi şafakta ölecek görmeyeceksin
öyleyse al bu kürkü bu veda kürkünü lili
tüyleri şiirler olan bu mahcup kürkü
sen daima sultanlar sultanı olursun lili
demek sen gidiyorsun lili
bizi öpmeden mi gideceksin lili
lilinin güneşin altında duruşu yok mu
perdeleri sıyırıp çirkin adamı burnundan yakalayışı yok mu
eline bavulunu alışı yollara koyuluşu yok mu
çirkin adamın güzel adam oluşu yok mu
yaklaşıp onu saçlarından yakalayışı
uzaklaşıp yollarda yol oluşu yok mu
lilinin bir tavşan gibi koşuşu
keklik gibi dönüp bakışı ve yıldırım gibi koşuşu yok mu
adam da tam o zaman kapıdan çıkmaz mı dışarı
lilinin adamın boynuna çocukça ve çılgınca atılışı yok mu
bugün 6 kasım
8 yıl olmuş
zaman ne çabuk geçiyor
eski sevgililer nerde şimdi
nerde o gençliğimiz
nerde bu devlet
nerde bu insanlar
o zaman gerekir bize demek
6 tane de atılır mı be
ohaaa fenerbahçe *
"oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
sonrası iyilik güzellik"...***
yıkılıptır şu cihan sanma ki bizde düzele
devleti çerh-i deni verdi kamu mübtezele
şimdi ebvab-ı saadet'te gezen hep hezele
işimiz kaldı heman merhamet-i lem-yezele'e
meali:
(cihan çoktandır yıkılıp gitmede; sanma ki bizde düzelir.
alçak felek, devleti baştan başa aşağılıklar eline düşürdü.
şimdi artık istanbul kapılarını dolaşanlar, hep ayak takımı.
işimiz, allah'ın merhametine kaldı vesselam!...)