Ben seninle ağlamak istiyorum
Öyle arkandan yana yakıla değil
Hüzünle, kahırla değil
Ben seninle ağlamak istiyorum
Öyle sensizliğe yanıp sabahlara kadar değil
Ben seninle ağlamak istiyorum
Omuzunda ki
değmeli yanaklarımdan
birkaç tuzlu damla omuzlarına
Tadını hiç bilmediğim dudaklarını öperken
Ağlamak istiyorum ki hiç bilmediğim tadı
Değsin gözyaşlarımın, dudaklarına
Ve bir an gözlerini aç ki ben kaybolayım
Doğada olmayan mavilikteki gözlerinde
Ben seninle ağlamak istiyorum
Öyle bir ağla ki benle okyanusunda kaybolayım
Öyle sensizliğe, hayata değil
Benimle olduğun için
Bir gece sabaha kadar
Seninle ağlamak istiyorum
Öyle yanında falan değil
Gözlerinin okyanusuna bakarak
içinde son kulacımı atana kadar
Ben seninle ağlamak istiyorum
Ama sen ayçiçeği gibisin
Gündüz güneş açınca ohh..
Hep yanımdasın gündüzleri
Ama boynum bükülür hergece
Söz verdiğin saatte gidersin çünkü.
vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
o kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru
ödlekler geçmiş başa derken mertlik bozulmuş,
değil mi ki korkudan dili bağlanmış sanatın,
değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene
doğruya doğru derken eğriye eğri çıkmış adın.
değil mi ki kötüler kadı olmuş yemene
vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim amma,
seni yalnız komak var, o koyuyor adama... *
Zaman'ı değil,
Yüreği kuşatınca hazan
Sahipsiz kaldı;
Yitip gitti bir düş daha..
Umutlar heba ilk nefeste,
Hancının konağı şimdi talan!
Gelen de
Gidenin gölgesinde ziyan... okan savcı.
vay anam vay... sen ne dersin istanbul
sen, garip bir şair olsan;
söyle ne halt edersin
kimin gücü yeterse kahretsin parasızlığı
sefalet akıyor gürül gürül sokaklardan
yol üstünde bir şehvet çarşısı, tıklım tıklım
yol üstünde sevda pazarlığı, aşk pazarlığı
kurtulamadık gitti bu denli kepaze hayattan
hep böyle gecelerin koynunda yaşadık
geceler serseri, biz serseri
karakoldaki aynada safran gibi kirli yüzümüz
gözlerimiz, hasta gözleri
ellerimiz, hasta elleri
kırılmış, kavala dönmüşüz
sen söyle serseriler kralı istanbul
sen söyle iki gözüm
hangi merhem çaredir şu bizim yaramıza
yel üfürdü, su götürdü gençliğimizi
elimiz boşa geldi, meydanlarda kaldık
meydanlar serseri, biz serseri
sağımız sefalet, solumuz ölüm
işte geldik, gidiyoruz
kahrolasın, kahrolasın istanbul şehri
* Kırılgan *
inadına saçlarıma dokunuyorsun
oysa hangi aşk ayrılıktan daha uzundur?
diye soruyorum gözlerine
gözlerini yumuyorsun
sende kalan o resim ben değilim
ve altına yazılan sözler yabancı kimliğime
şimdi dudaklarımda ağır ölüm bir intihar
artık,
bir sigara daha yakınım ölüme!
gülüyorsun...
oysa sevdim diyorsan
birinci sınıf bir kalbin olmalı
susuyorsun yine
söyle sevgili
bir kez ölmek için
kaç kez yaşamdan bıkmalı?
yaşadığımı sanıyordum ya kırılgan,
ben durdukça ömrüm geçmiş yanımdan! ....
annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta
ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.
Hayatta ben en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla -ha düştü,ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici-hep,hep acele işi!-
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezberledim gurbeti
Sevinçten uçardım hasta oldum mu
40 ı geçerse ateş,çağrırlar istanbul'a
Bir helalleşmek ister elbet,diğ'mi,oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oyununu
Ohh dedim,ğögsüne gömdüm burnumu
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin
Daha başka tür aşklar,geniş sevdalar için
Açıldı nefesim,fikrim,canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
garson masa iyi manzarayı değiştir
sırası mı mehtabın yıldız yağmurunun
bu gece yalnızım onlar gelmeyecek
sapa bir yerindeyim umutsuzluğumun
hava soğuk olmalı ağaçlar bütün duman
eğer bulabilirsen ölü bir kar getir
beyazlığı kalın bir su gibi uzayan
bu gece yalnızım onlar gelmeyecek
batan bu köhne şilebde ne işleri var.
Seni sevmek balığı Urfa'da avlamaktır
Balıklı gölde yasak olduğu için güzeldir
Seni sevmek Munzur dağlarında kamalı keklik avıdır
Hani keklikler yorulur da kara düşünce kalkamaz...
Seni sevmek yedisinde bir sabinin günlük gelirine konmaktır
Alaca şafakta çıkmıştır yola
Simidinin yarısını satmıştır
Yüreği küçülmüştür elleri büyüdükçe...
Seni sevmek bir trencinin tren altında kalması gibidir
Çığlığı düdük sesine
Hasreti raylara takılı kalır...
Seni sevmek kaşarlaşmış bir celladın kendini asması gibidir
Asılı cesede bakıp ta hem ağlar hem güler ya
Oysa bir avuç gözyaşıdır bedenini astıklarından arta kalan...
Seni sevmek zordur güzelim
Seni sevmek çelişkilidir
Ölümle yaşamın kardeşçe birliğidir
Ölünün mezarı görüp vazgeçmesi gibidir
Buna rağmen seni sevmek güzeldir..
ben böyle olsun istememiştim
ya sana çok yakın, ya senden çok uzak olmalıydım
aramızda aşılmaz engeller olsun istiyordum
büyük dağlar, derin denizler olsun istiyordum
sana gelmeye gücüm yetmemeliydi
çaresizliğimin bütün hıncını mesafelere yüklemeliydim.
dağda yanan bir çoban ateşi gibi
gökte bir yıldız gibi
seni görmeli, seni yaşamalı
ve senden çok uzaklarda olmalıydım. **
Güler, gülümser bir şakacı,
Güldürür,düşündürür,
Arada-bir durur, gözleri dalar,
Neler söyler, neler susar..
Yoksa, çok acı bir şakayı
Şakadan da olsa,
Çok yalın bir karanlığa mı saklar..
Oynadığı oyunsa,
Yaşamda oynadığı,
Oyununu mu yaşar..
Oyunda yaşadığı,
Yaşamını mı oynar..
Yaşarcasına, oynarcasına.
Öyküler anlatır olmuşcasına,
Sonunu mutlu bağlar,
Gider evinde ağlar.