Kendimi sileceksem,
Bilirim sende varım.
Senin ben yarısıyla
Seni ben tamamlarım.
Seni sende bütünler,
Sana sende inanır,
Seni sende silerim,
Seni bende yazarım..
dökülürken tüyleri
savaş uçaklarına çarpan güvercinlerin
her gün değişen atlasların içinde tara saçlarını
ve yalnızca kanatlarına güven...
(bkz: akgün akova)
hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
bir dakika bile çıkmıyorsun aklımdan
koşar gibi yürüyüşün
karanlıkta bir ışık gibi aydınlık gülüşün
hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
uzak uzak yıldızlarla çevrilmiş kainatın
karanlık boşluklarında akıp giderken zaman
adımla nasıl berabersem öylece beraberiz
seninle her saat seninle her dakika seninle her saniye
gönlümüz mutluluğa inanmış olmanın gururuyla rahat
koltuğumuzun altında birer dinamit gibi kellemiz
ve sonra her zaman her ölümlüye
aynı şartlar altında kısmet olmıyan
gerçekleri görmenin aydınlığı alınlarımızda
hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
sen bana kalbim kadar elim kadar yakınsın.
orman yangınları gibi yan içimde alev alev
iri dalgalar gibi açıl açıl da vur bağrıma
diş diş ol yüreğimde, dilersen pençe pençe
bir kadeh zehir ol,
darağacı ol,
hançer ol..
korkma! ölmem seni sevdikçe.
Biz hep çocuk kalmalıydık aslında.
Üç taş, üç cam olmalıydı hayat.
En büyük kavgamız gazoz kapağından çıkmalıydı
ve en büyük acımız
öğretmenimizin başka şehre tayini olmalıydı.
Biz hep çocuk kalmalıydık aslında.
Büyümeğe özenmeliydik büyümeden...
insan dediğin,
yürükçe yorulan, yoruldukça ağlayan bir taş değil mi?
Çözmesi zor değil.
Sen ansın, yaşanan zaman...
Senden tek dileğim var özel imtiyaz değil
Kulun başka bir kula ibadeti farz değil
Haşa! Yaratan gibi beş vakit namaz değil
Senden sadece beni sevmeni istiyorum. *
ey sen elinde alevden mızrak tutup,
parçaladın ruhumun buzlarını,
denize akıyor şımdı çağıldayarak,
bulmak için en yüce umutlarını;
her gün daha aydınlık daha diri
ve özgür o sevecen zorlayışla bak
övüyor sunduğun mucizeleri
ey güzeller güzeli ocak!
unutma;
bir gün kaldığın yerden başlayacaksın.
biri seni bulacak,
önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan
biraz ürkeceksin
nekadar dirensende nafile,
insansın sonuçta
sende seveceksin.
eski acılara bakıpta küsme yeni sevdalara.
gavura kızıpta oruç bozulmaz
sök at kafandan acabaları.
bir kemik aynı yerden iki defa kırılırmı
...
yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
ihmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
belki bir yağmur yağar akşama doğru
yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım
aşk da bitti diyordu ya bir şair
aşk bitti işte tam da öyle **
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
(bkz: nazım hikmet)
Ay doğarken bir söğüdün ardından
Göl yüzünde sisli bir esinti ile
Akşamın göğsüne hüzün serperek
Ve Yağmurdan geceye çiçekli perdeler çekerek
Beni düşün, Beni düşün, Unutma
En umarsız en umutsuz günümde
Bağrına bir yumruk çökeldiğinde
Ve dağların mazlum ateşi
O güzelim saçlarına cayır cayır yanıp ulaştığında
Beni düşün, Beni düşün, Unutma
Beni düşün bir kavganın içinde
Helal bir ekmeğin peşinde
Ve kurtlardan arta kalmış yüreğimin
Can çekişen o son parçasını da, sana sakladığımı bil
Bil ki haykırırcasına, bu esir gövdemi yakarcasına
Kavuşmak için o serin bağrına
Ateşten bir yol arıyorum
Kar yağarken mor dağların ucundan
Sol yerinde sessiz bir inilti ile
Yastığın yüzüne yaşlar dökerek
Ve Akşamdan gizlice bir ah çekerek
Beni düşün, Beni düşün, Unutma
Kan kızılı bir gelincik seherinde
Sırtıma kahbe bir hançer indiğinde
Ve bu gencecik ve bu hemencecik ölüm
Çığırtkan bir gazete başlığında
Çığlık Çığlık sana kavuştuğunda
Beni düşün, Beni düşün, Unutma
Beni düşün şehre her yağmur yağdığında
Islak ve kırılgan bir türkünün içinde
Göğsünden dudaklarına doğru, sancılı bir isyan kabardığında
Bastırarak kalbini avuçlarınla
Sesini okşadığımı bil
Bil ki yalvarırcasına, uzayan yollara dağılırcasına
Sonsuz bir mahşerin ortasında
Bir zemzem suyu gibi seni özlüyorum.
hiddetim geçer diye düşünmeyelim, hayır.
bizim için yaşamıyor madem, yok olmalıdır.
hain galip geliyor ve gülüyor kızgınlığıma
sanıyor ki gözyaşımla dağılır bu fırtına
zannediyor ki daima zayıf, kararsız kalbi
bir elin vuruşunu önleyecek öteki
geçmişteki sevgilerimle ölçüyor beni hala
lakin merhametsizin düşünceleri başka... *
ben ise en yakından sana koşandım; sen ellerin alnında, uzaklaşanlara hayıflanırken.
ben yavaşladım. zayıfladım. durdum. atamadım. çünkü sen uzaklaşıyordun.
seni sonsuz biçimde buldum o biçimi almıştın
sandviçlerle, kötü şehirle, terle başbaşa kalmıştın
yürüdü üstüne herkesin neonu, herkesin babaannesi
herkesin en eski olan kökü, en eski hanesi
yeşili bozup suya çevirdin, akşamı sonsuz uzattın
ne buldunsa o akşama uygun, ne buldunsa ona kattın
sen bir atmacanın en uzun çığlığısın, her türlü gökte
göğü büyüttün, otobüsleri aldın, şehirleri ufalttın
seversin diye söylerim her şeyi, sana uygun olsun
çünkü her şeyin birbirine uygununu sen bulursun
gel ellerini ver en güzel ellerini öyle
ruhum, ateş yüreğim, kokum birlikte öyle...
Güler, gülümser bir şakacı,
Güldürür,düşündürür,
Arada-bir durur, gözleri dalar,
Neler söyler, neler susar..
Yoksa, çok acı bir şakayı
Şakadan da olsa,
Çok yalın bir karanlığa mı saklar..
Oynadığı oyunsa,
Yaşamda oynadığı,
Oyununu mu yaşar..
Oyunda yaşadığı,
Yaşamını mı oynar..
Yaşarcasına, oynarcasına.
Öyküler anlatır olmuşcasına,
Sonunu mutlu bağlar,
Gider evinde ağlar.