şehrime gel sevgili.
yarın çık gel.
bırak her şeyi, bir bekleyenim var de
gel.
gel ki, bu şehir adımlarınla
anlamlansın.
gel ki, bu şehir nefretim olmaktan
çıksın
gel ki, nefes alayım.
gel.
Nazım Hikmet
Karadutum, çatal karam, çingenem Nar tanem, nur tanem, bir tanem Ağaç isem dalımsın salkım saçak Petek isem balımsın ağulum Günahımsın, vebalimsin. Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan yoluna bir can koyduğum Gökte ararken yerde bulduğum karadutum, çatal karam, çingenem Daha nem olacaktın bir tanem Gülen ayvam, ağlayan narımsın Kadınım, kısrağım, karımsın.
Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
Erimek yarını olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak...Tanrılaşmak...Tanrılaşmak...
Sağ yanımda
Hiç büyümek istemeyen,
Bir çocuğun çığlıkları,
Sol yanımda
Bir kadının en güzel hali...
Sağ yanıma uysam
Her gün gökyüzünden
Bir yıldız toplayacağım,
Sol yanıma uysam
Çocuk ölecek,
Ben ağlayacagim...
Bir yanda göğüs gerilecek
Acı bir hayat var,
Sen büyüme çocuk
Yıldızlar saçlarıma düşene kadar!!
Hayat uzun,
Acımasız ve soğuk.
Çünkü benim
Bir yanim kadın,
Bir yanim çocuk..!
" Vurgun "
Gecenin sessizliğine karışır yalnızlığım,
Nefes alamaz oldum içinde acılarımın,
Bir esir misali zincire vurulmuş bedenim,
Yaşamaya karşı ğer gün azalıyor nedenim,
Hayatın tüm yokuşlarını çıkmış gibi yorgunum,
Derinlerde vurgun yiyen,
Bir denizci kadar vurgunum...!!!
Varlığında ben
Karayiplerde korsanım
kılıcımı sana balık tutmak için kullanıyorum
müsade et ellerimle besleyeyim seni
ellerim temiz
ellerim eve ekmek götüren işçi eli..
Varlığında ben
Hüseyin'in matarasıyım
Kerbela'nın sıcağına inat
son nefesinde içtiği buz gibi
son damla suyum..
Varlığında ben
emperyalizme direnen bir devrimciyim
bütün tersaneleri işgal edilse de yurdumun
iki kişilik bir sal yapıp kuytuda
okyanus okyanus dolaşıp
illegal bildiriler dağıtabilirim..
Varlığında ben
gıyabında sevmekten kurtulup seni
gözlerinin içine bakıp
Seni seviyorum diyebilirim..
Haykırışları bir martıyı Andırır sevdanın.
Akar yüreğine kör kuyuları
Hani, bir gece yarısı özlem duyup, kulağını yaslayıp sessizliğe.
Geriye kalan senfoninin, Arda kalandan bir öncesinde.
Bir melodi edasında seversin, istersin ve gidersin.
Sonra, yalnızlığın ritimsiz kalp atışlarında, sahte bir bakışa evet dersin.
Zor olan neyse, belkilerde yakındır o kadar keşkelere..
Gülüp geçemez, ağlarken nefesini veremez, Susarkende çığlıkların hiç bir sevdaya hiç bir kahıra yakışmaz..
Böyledir işte hayat, aşk... Cca
Yüzüme bak
ve yüzümü hırpala
yüzümü değiştir, dağlı bir anlatım bırak
sen
her hafta oğlunu leğende yıkayan hayat
yaban, diri memelerinden ısırmak
dudaklarındaki tuzu dudaklarıma almak için
çok oldu tepelere vurdum kendimi
bulutlara karıştım ve karanlık kahvelerde
tıraşı uzamış adamlardan
huylarını öğrendim senin.
Mahmur bir tohumdun delikanlı bağrıma.
Ve hatırlıyorum lokavt vardı
bezgin fabrika düdüklerinin
dizlerine yatırılmış olan sabah
senin kalbini kakışlardı
Tomarla muştuyu omuzlayarak genç adamlar
polisin sevmediği genç adamlar sokaklarda
patronları kudurtan gazeteler satarlardı.
Ey şehre başaklar:
militan ruhlar ekleyen hayat!
Gün turuncu bir hayalet gibi yükseliyorken
izmarit toplayan
çocukların üstüne
çekleri imzalanıyorken devlet katlarında faşizmin
bacımı koyvermiyorken şizofreni,
yüzüme bak
ve rahmini bana doğru tekrarla
ben öyle bilirim ki yaşamak
berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır
çünkü biz savaşmasak
anamın giydiği pazen
sofrada böldüğümüz somun
yani ıscacık benekleri çocukluğumun
cılk yaralar halinde;
yayılırlar toprağa
etlerimiz kokar
gökyüzünü kokutur
çünkü biz savaşmasak
Uzak Asya'dan çekik gözlerimiz
Küba'dan kıvırcık sakallarımızla
savaşmasak
güm güm vurur mu kömürün kalbi Kozlu'da
Ke san'da, Kandehar'da ümüğüne basılır mı vahşetin
ve sen boynunu öperken beni sarhoş
bir okyanusla titreten hayat
sevgilim olur musun.
Ben savaşarak senin
bulanık saçlarından tutp
kibirli güzelliğini çıkartıyorum ortaya
dünya
kirletilmez bir inatla dönüyor
altımıza yıldızlar seriliyor
yüzüm suya davranıyor koşaraktan.
ve inzal.