genelde sabah 6 akşam 8 çalışan insanların otobüslerde tanık oldukları ve ya yeter artık bir kerede yatakta uyuya kalıyim de görmiyeyim dedikleri olay.
uyanmak, yanında bir ruhla. belki de suskunluğa... anın tedirginliğini önce yutmak, sonra kenet vurmak. önce içine, ona bağlayan bir tane. sonra gözlerine her adımda onu takip etsin diye ve son olarak da diline; ağzından ayrılıp kalbinle şakımasın rengini domates ahenginde salıvermesin diye.
bir el tutulması; güneş tutulmasıdır bazen, bazen de ay tutulması. hangisi huzurun paletiydi? unuttum. ben zaten artık her şeyi unuttum. en çok da kendimi. sen olmadığında neye gülümseyip, neye gülümsemem de kırgınlığıma boğulurdum?
zorunlu göçün çanıdır bazen o günün ilk ışığı. ellerim sıkıca tutunduğu daldan ayrılırken, her an bakışlarını kaybetmenin tedirginliği ve tuz buz ve yüzeye inişi ile. artık sadece bakışlarını arar, acaba bir araya tekrar gelir de bir ses söyler mi bana diye. oysaki dolu dizgin özgürlüktü umudumuz. oysaki çağıl çağıl dünya'ya, her bir insana akacak yüreklerimiz vardı. ben seni, sen de beni sorarken yoldaşlardan, hiç tanımadık sesimizin rengi. mırıltılı anlar, cümle olamadı hiç.
yordun beni gün ışığı, gece umudumken sen tüm çirkinliklerini serdin ara sıra yamacıma. yine sesim çıkmıyor, kenarda ayıklarım iyini kötünü. atmayacağım, sadece biraz orada dursunlar. görmek istemiyorum, yorganımın altında saklıyım. ne zaman çıkarım? kim bilir, belki yine gelince bakışlarımın ucundaki okuyan, okşayan sen...
uyunmaması gereken mutlaka izlenmesi gereken bi durumdur.insana enerji veririr.güne erken başlayan insanlar daha hareketli ve bereketli geçireceklerdir.hiç olmadı arada bir izlendikten sonra uyunmalıdır.
eğer yüzüne vurup seni uyandırabiliyorsa,
yatağından kaldırabiliyorsa,
perdeyi sitemli bir şekilde kapattırabiliyorsa,
çok dandik bir ışıktır vesselam.