bugün ufalmak , küçülmek , cüsse olarak ebat olarak gitgide karınca boyutuna erişmek gibi birşeydir. öyle bir zaman gelir ki üstündeki kıyafetler arasında kaybolursun ve de saçların tüm bedenini kaplar. ama yüreğin hiç ufalmaz . hep aynı kalır. sana kocaman gelir o yürek. yanındayken. tüh 9 saat nasıl da 9 saniye geçmiş yahu diye dert yanarken, o yanında olmadıgı zamanlar, evinde tek başına battaniye altında onu özleyerek üşürken , 1 saniyenin neden bir saat gibi geçtiğini anlamaya çalışırsın. yanıbaşındayken de ağlama ihtiyacı hissedersin fütursuzca, ki çoğu zaman dudak altı titremelerini durduramazsın ve de hayatında hiç yaşamadıgın bir haz haline gelir, ki yanında orgazmın anlamı bile kalmaz o sınır bilmez ağlamak karşısında.ciğerlerinin söküldüğünü hissederken bi yandan kendini tahlil ederken bi yandan sevgilinin kollarında ne kadar huzurlu oldugunu düşünürken bir yandan sürekli küçük çocuklar gibi hıçkırıklara boğulursun. demiştim ya minicik kalmışsındır artık,sadece yüreğin ufalmamıştır. o da ufalmak için sıkmaktadır kendisini.
mesafenin sınır tanımamasıdır.gecenin hangi vakti olursa olsun,büyüsüne kapılıp camının dibinde belirivermektir.
bugün 14 şubat hayallerinin yetersiz kalmasidir , eğer tüm yazılanlara bir anlam yükleyememiş olanlar var ise.
gün anlamsız ve önemsiz. sen yoksun... yüzlerce beklentisizliğimin, hayatın getirilerini umursamazlığıyla,
ne olursa olsun,
deprem, sel, yangın...
dağlar devireceğim küçücük sandığın yüreğimle.
ilk kalp atışım, son nefesimsin sen !
Bildiğimiz gibi ülkemizde yolunda gitmeyen şeyler olup, devlete karşı çıkanların da henüz oy kullanma çağına erişmediğini görebiliyor ki hala başımızda bu kendini bilmez herifler var. Atatürk ilke ve inkılaplarının yolundan bizi alıkoyan tiyatroları kapatan ve daha bir çok şeye sebep olacağı bilinenler var. Ne mutlu türküm diyene...