segili günlük, saat:06:24
Kararan havayla beraber yitiriyorum mutluluğumu, sanki hava karardıkça gerçekler ortaya çıkıyor ve beynim hiç durmaksızın başlıyor kendi yarattığı denizin dalgalarıyla boğuşmaya… Hava kararıyor ve içimdeki aydınlığı yavaşça kaybediyorum. Sabahın ilk ışıklarıyla açıyorum gözlerimi ve başrollerinde oynamaya başlıyorum neşelilik oyununun. Koca bir günün ardında yoruluyor bedenim ve mutsuzluk çöküyor üstüme kararan havayla birlikte. Geceleri uyumaya çalıştıkça göz kapaklarım direniyor, yoruluyor ve kapanıyor en sonunda. Rüyalarımda da beni rahat bırakmayan binlerce bastırılmış duygu çıkıyor karşıma. Gün ışıyor yine ve aynı sahne… Baştan başlıyoruz hayata!
sevgili günlük!
yine bir istanbul dönüsü yorgunlugunda geldim basina. trende kitaptan kafamı kaldırıp baktigimda yasli bir kadin da bana bakti.cok pis yakalanmistim. saka be bilerek baktim yaslı biri varsa yer vermek icin.biraz düsündükten sonra kitabi kapayip, daha yolun yarisina gelmeden yerimi verdim. geri dönüp mısıl mısıl oturdugum koltuguma baktigimda o da ne! yer verdigim kadin yasli görünümlü ve yasli giyimli en fazla 45 yasinda bi kadindi, cok pisman oldum. yerimi geri almak icin haykırasim geldi ama o cesareti bulamadım kendimde. moralim cok bozuktu ve yapacak birsey yoktu. ama dersimi aldim günlük, nüfus cüzdanini görmeden kimseye yer vermem bundan sonra.
hoscakal!
bu entry'nin sadece yazarı ilgilendirecek derecede subjektif entryler silinir. şeklinde silinip silinmeyeceği hakkında bir bilgim yok ama şu silinen entry'mi tekrar bu başlıkta yazmak isterim. başımdan geçen olayları anlatmaktan zevk aldığım için mi bilinmez ama neyse, başlıyorum.
Uzun zaman önceydi. lise son sınıftık ve okuldaki son günlerimizi yaşıyorduk. O gün En yakın arkadaşım nazlı ve ben okulu asıp belki bir daha birbirimizi bu dönemlerde gördüğümüz kadar sık göremeyeceğimizin bilinciyle(elbette ki geberene kadar hep görüşeceğiz, arkadaş kalacağız bir ömür boyu), beraber birşeyler yapmaya karar verdik. bu şeyler bir cafeye gidip oturup birbirimizle daha sık zaman geçirmek, önceki okulu asışlarımızda gidip takıldığımız yerler, belki sinema olabilirdi. yeter ki sadece ikimiz olsun, biz olsun. sonuçta astık okulu. oss'nin ebesini sikmişim zaten. ebesinin amına kadar yolu var.
bizi spor arabalarıyla alıp istediğimiz yere götürecek sevgililerimiz yoktu. bu yüzden gideceğimiz cafeye minibüsle gitmek zorundaydık. olsun lan zaten öyle bir sevgilim olsun istemiyorum. gün boyu egosu tavanlarda dolaşan, tempra kicli yaratıklardır onların hepsi. ama hepsi. tüm genellemeler yanlıştır fakat; bu genelleme doğru. nitekim nazlı da benim gibi düşünüyordu. hala öyle düşünüyor o ayrı. ben de bu düşüncemden vazgeçmedim vazgeçmeyi de düşünmüyorum. (benim var ondan bir tane düşünürsen konuşalım öptüm by gibi mesajlarla gelmeyin) benim anlıyacağınız gibi ağzım bozuktur biraz. hatta birazdan da öte amına bile koyuyorum ne diyorsun? nazlı ise; benim tam tersim. tam bir hanimkizcegiz. olsun lan ama çok iyi anlaşıyoruz. yalnız bu 2 ayrıntıya dikkat. yazımın devamında olaylar bu temel üzerine gelişecek.
neyse cafedeyiz.her zamanki köşemize geçmişiz. sanki 2 sevgili gibi konuşuyoruz(lez falan değiliz çıkar o fikri aklından). ne konuştuğumuzu da hatırlamıyorum havadan sudan karı muhabbeti işte. karı milleti olarak çenesi düşük yaratıklarız biraz ne yapalım? yapımız bu. neyse baya koyulaşmıştı muhabbet. gelecekten falan da konuşmaya başladık. acaba doğru kişileri bulabilecek miydik? ya da ne zaman bulacaktık? olmadı onlar bizi ne zaman bulacaklardı? böyle devam ederken bir ara nazlının suratına baktım bembeyaz olmuştu. sanki büyük bir şırıngayla vücudundaki bütün kanı çekmişler. öyle kilitlendi. kalp krizi falan geçiriyor sandım o derece amına koyayım. işin aslı sonradan ortaya çıktı. meğer arka masada oturan dallamanın teki buna durmadan öpücükler, imalar, işaretler kaş göz falan yapıyormuş. arkamda olduğu için göremiyorum tabi herifi. kız bana söylemeye de utanmış, şokta. tek hamleyle önümde duran dumanı üstünde çayı kavrayıp dallamanın münasip yerine acımadan boca ettim(pişman değilim. ne hali varsa görsün.). karı gibi bağırmaya başladı saniyeler önce erkek kesilen insan bozması. hemen kavrulmuş yerlerini soğutmak üzere lavaboya koştu. o arada biz de hesabı ödeyip kalktık gittik. gereksiz bir kişilik yüzünden günümüz mahvoldu.
merak etmeyin kötüye birşey olmaz. mekanizma tıkır tıkır işliyordur hala. nerden biliyorsun diye sorarsanız; kalıcı bir hasar oluşsaydı intikam almak için mutlaka peşime düşerdi. buradan biliyorum. şimdi o dallama hala aramızda geziyor. hatta belki başka hanımkızceğizlerimize de arkadaşıma yaptığını yapmaya devam ediyor. topunun götüne şarap şişesi sokayım. nazlı seni seviyorum, öpüyorum, dallamanın yaptığı işaretlerin aynısını yapıyorum sana şu anda.
zamanında anneden gizlemek için binbir türlü yer aramama neden olmuştur,şimdiyse gayet alenen dolabın içinde öylece bir köşeye atılmış 3-4 tane defterden ibarettir.okudukça,'aman tanrım, bu ben miyim' diyesi geliyor insanın,ne kadar salakça şeyler düşündüğünü farkediyor insan ve de büyümek gerçeği bir kez daha karşına çıkıyor böylece.bir çok kereler,hepsini yakıp, çıkan alevlerini izleyerek onlardan kurtulmayı düşündüm aslında ama niyeyse hala yapamıyorum bunu.belki de hala daha çocukluğumdan kalan, somut ve tamamen bana ait bir şeyler olmasını istiyorumdur,kimbilir!
eski bir fotograftaki halinizi gorunce, "inanamiyorum bu ben miymisim?" dersiniz kendi kendinize. bazen cok begenirsiniz o eski halinizi ve zamanin sizden neleri goturdugunu gorursunuz o eski fotograf karesinde. bazen de simdiyle mukayse edip o zamanki halinize gulersiniz, hatta ve hatta o zaman ki hal ile simdiki hal arasinda ki farka dayanamayan bunyelerin, o eski fotografi tamami ile yahut sirf kendi siluetlerinin oldugu kismi yirttigina sahit olmussunuzdur, degisimi kaldiramayan kimi bunyelerde. butun bunlar fiziksel degisim baz alindiginda elde ettigimiz sonuclardir.
gunluk ise ruhunuzu kagida doktugunuz bir seyir defteridir, cok sonradan kiymetini anlayacaginiz... hele kucuk yaslarda duzenli bir sekilde gunluk tutmussaniz, kendiniz hakkinda kimselerin farkina dahi varamayacagi genislikte bir kaynak edinmis olursunuz. o donemlerde size cok buyuk acilar yasatan bir olayi tebessumle animsadiginiz sayfalar da olacaktir, kendinize kufrettiginiz sayfalarda. bazen kendinizi takdir edeceksiniz, aldiginiz bir kararin, sizi bugun ulastirdigi nokta itibari ile, bazen kendinize lanet edeceksiniz, geriye donusu olmayan hatalarla tekrar yuzlestiginiz zaman.
ama sonuc itibari ile orada var olan sizsiniz. gunahi ile sevabi ile siz. bir fotograf karesinden yola cikarak gecirmis oldugunuz degisim karsisinda duydugunuz hayret ve saskinligi ayni sekilde gunluklerinizi tekrar gozden gecirirken de hissedebilirsiniz bugun ulasmis oldugunuz duygusal ve dusunsel seviyeniz itibari ile.
sabah kalktim dislerimi fircaladim sonra falanca ile bulustum tadinda degilde, sizi dusunmeye iten, sizi kanatan yahut zevkten dort kose yapan guzel anlarinizi kayit altina alip kendinizle iligili bir data mining edinmeniz nacizane tavsiye olunur.
yasadiklariniz ve yasattiklariniz, zaman filtresinden gecipte tekrar sizinle karsilastigi zaman gelecekte yasayacaklariniz ve yasatacaklariniz adina ciddi bir on hazirlik olur ki bu da kisiliginize, sahip oldugunuz psokolojiye dair bir nevi haritadir... kendi karanliginizda kaybolmaniza musade etmeyecek bir elfeneri, baskalarinin sizi kolaylikla kesfedip tuketmesini engelleyecek bir labirent.
bir gün anneniz tarafından okunursa, içindeki sırlar tüm aile tarafından bilinir hale gelirse, size duyulan bütün güvenin cam kırıklarından ibaret kaldığını görürseniz... bir daha asla günlük tutamazsınız. tutsanız da asla her şeyi anlatamazsınız. o zaman da günlüğün mantığına ihanet etmiş olursunuz.
ipek ongun'un bir genç kızın gizli defteri serisiyle çok pis özendirdiği uğraştır. ergenlik günlerini o kitaplarla geçirip günlük tutmaya heves eden insanların sayısı muhtemelen epey fazladır.
kendi özel hayatınızı yazıp, bu bilgilerin size özel kalacağını zannettiğiniz fakat aslında gizliden gizliye anne ve babanın okuduğu günü gününe tutulan defter.
Günlüğü sadece yaşadığınız günlük olayları yazdığınız bir defter gibi görmemeniz gerekir. Günlük olayları yazmak farkındalığı artırır, geleceğe dair pilanlarımızı yazarsak ki yazarken daha sağlıklı düşünebiliriz sanki yol haritamızı çizmiş gibi oluruz. Gelecek pilanlarımızı yazmak da kaderimizi yazmak demektir. Bu yüzden insan hayatındaki rolü küçümsenmemeli diye düşünüyorum.
1.Yasanan olayların, izlenimlerin günü gününe yazılması ile oluşturulur.
2.Birinci kişi agızından yazılmış kısa ve özlü yazılardır.
3.inandırıcı, içten ve samimidirler.
4.Konuşma diline yakın bir dil kullanılır.
5.Gerçekler yasanılanlar değiştirilmeden yazılır.
6.Tarih, biyoğrafi, anı... birer belge değeri taşırlar.
sabah namazıyla uyandım, abdestimi alıp namazımı kıldım, kahvaltımı ve hazırlıklarımı yapıp evden çıktım, tam evden çıkarken yandaki ilkokulda istiklal marşı soylenmeye başlandı. gururla saygı duruşuna geçip iştirak ettim, o arada otobüsü kaçırmışım olsun bir yarim saat geç kalırız işe, önce vatan. sıradaki otobüs geç kalınca taksi çevireyim dedim tam o sırada 10 kasım sebebiyle sirenler çaldı ve ben bir daha gururla saygı duruşuna geçtim, derken taksi de geçti gitti, bir yarım saat sonra bir taksi ile yola çıktım, işe vardığımda 10:30 civarıydı, maillere bir sürü kandil tebriği gelmiş hepsini yanıtladım, sonra 10 kasımla ilgili şiirler resimler hepsi gurur vericiydi..hepsini okudum yanıtladım ve öğle namazına gittim. döndüğümde 1:30 du. bir sürü iş birikmiş ama ramazan oruç derken insan konsantre olamıyor zaten. 4 de paydos ettik. eve varır varmaz namazları kılıp iftarımı açtım. yarin arefe sonrasi dini bayram. bu sene ramazan bayramı haftasonuna denk geldi ama bizim şirket haftasonuna kadar tamamladı tatili. 9 gün tatilde bir memleket yaparız, bu temponun arasında iyi gelecek..
1 ay sonra:
sevgili günlük, şirkette işler iyiye gitmiyor, ücretsiz izne çıkarıldık.. halbuki vatanını seven dinibütün insanlarız, sabah akşam dua ediyoruz, inanir mısın günde 3 saat dua ediyorum, namazları ekle günün yarısı ibadetle geçiyor. ne oluyor anlamadim..o kadar da çalışıyoruz.
kendi kendine konuşmakla çok benzeşen eylemdir. tek farkı sözün uçup, yazının kalması durumudur. kadınsal bir eylemdir ve bir kadın ansızın, birdenbire günlük yazmaya başlamışsa ya aşık olmuştur ya da terkedilmiştir.