güneşi gördüm

entry255 galeri8 video1
    125.
  1. Afişlerine her baktığımda, aslan kralı gözümde canlandıran film.
    1 ...
  2. 126.
  3. an itibari ile izleyip bitirdiğim filmdir. pkklı itlerin dağa çıkma sebebinin devlet olduğunu vurgulayan her sahnede inceden devlete ayar vermeye çalışılan bir film olmuş.
    1 ...
  4. 127.
  5. PKK'nın devlet tarafından bir terör örgütü olarak ilan edilmesine karşın, içerisinde bir kere yerli halkı canlandıran kesimin, terör veya terörist kelimelerini ağzına almadığı film. öte yandan oldukça duygu yüklü olduğu kesin, izlerken göz yaşlarımı tutamadım. ancak orduya muhalif, pkk ya sempatik yaklaşıyormuş gibi geldi bana. yine de siz izleyin karar verin.
    1 ...
  6. 128.
  7. Mahsun'dan beklemediğim kadar güzel ve anlamlı filmdi, izlemeye değer.
    2 ...
  8. 129.
  9. an itibariyle izlediğim ve mahsun kırmızıgül için ilk defa bende, özüne dönme adına birşeyler yapması sebebiyle güzel duygular beslememe neden olan filmdir. her ne kadar 2000 yıldır mezopotamya bölgesinde (yerel halk diliyle kürdistanda), türkiyenin sınır köyünde yaşayan bir ailenin hayatını anlatırken ana dili olan kürtçeyi kullanmasa da, böyle büyük bir hataya göz yummama neden olabilecek yakın tarihten bir kaç olaya (diyarbakır cezaevi, köylerin asker - devlet zoruyla boşaltılması) yer vermiş olması bu kanaatimi değiştirmeme engel olmuştur. bir dahaki filminin ana dili olan kürtçe olması dileğiyle..

    bu arada, kendisi hakkında yeni yılmaz güney atıflarında bulunulduğunu gördüm ki umarım başarır. müzikal olarak her ne kadar zıt olsam da, sinema alanında bir yılmaz güneyin daha olması ülke adına çok iyi bir gelişme olacaktır...
    2 ...
  10. 130.
  11. show business olayıyla da ne kadar güzel, bir şeylerin anlatılıp, çok güzel siyaset yapılabileceğini gösteren, günümüzde yaşanan damballıkların ne kadar anlamsız olduğunu gösteren değerli bir yapıt.
    2 ...
  12. 131.
  13. --spoiler--
    "dağların yüksek kısımlarında, tepelerde yaz kış erimeyen karlar vardı. güneş açınca üzerleri buzlaşan camsı parlak bir tabaka ile örtülürdü karın yüzü. üstü sert altı yumşak olurdu. bu karın üstünde yürününce, ayağın bastığı yer içeriye çöker, 'kırt-kürt' diye ses çıkarırdı. doğulu türkmenlere, kürt denmesinin nedeni buydu. bölücülerin kürt dedikleri, yüksek yaylalarda, karlık bölgelerde yaşayan türklerin karda yürürken ayaklarından çıkardıkları sesin adıydı aslında."
    --spoiler--

    on iki eylül’ün muzaffer paşalarının “beyaz kitap”ında aynen bunlar yazmakta. evet, yirmi sekiz yıl geçti darbenin üzerinden, cumhuriyet baştan yaratıldı o dönem ve üstteki paragraf da bu yaratıma dâhil olan mitoslardan sadece bir tanesiydi. yukarıdaki adamlar realiteyi kafalarına göre eğip bükerken insanlar bilinçsizce biat etmeyi yeğlediler bu realiteye. o yukarıdaki kadirşinas adamlar bir milletin yerine düşünüp şöyle dediler: konuşmayacaksınız, yazmayacaksınız. belki televizyon, belki yazılı basın ama çoğunlukla milliyetçiliğin müthiş genelleme yetisiyle birbirimizden nefret eder olduk, alelade hem de… kötü deyişlerimiz arasına girdi kürt kelimesi, hakaret ederken ağza alınır oldu, kıro dedik birilerine, görüntüsü kendi dünya algımıza uymayan kişiye, hem de kıro’nun kirodan geldiğini, kironun kürtçe erkek çocuğu demek olduğunu bilmeden. istemeden nefret eder olduk, ne kadar milliyetçiliğe sarıldıkça, ne kadar “üsttekiler her zaman haklıdır” itimat ettikçe birbirimizden uzaklaştık. empati yoksunu olduk çıktık, yüksek binalar arasına hapsolup biraz uzaktakini hiç mi hiç önemsemedik. aynı vatanda yaşayıp kendimizi “türk”ün ve “kürt”ün içine hapsedip insan olduğumuzu unuttuk. “önce insan ol” bize çok klişe gelmiş olacak ki olmadık, olamadık. tüketen, çene çalan, muhitimizin sınırlarından çıkmayan kişiler olduk.

    didaktik paragraflardan hazzetmesem de üstteki paragrafı yazmam gerektiğini düşündüm. kırmızıgül’ün didaktik filmleri de tam bu yönde. beyaz melek filminde, lafı hiç dolandırmadan karakterlerin ağzından “sen suçlusun” mesajları veren mahsun kırmızıgül bu filmde hikâye anlatmayı seçmiş. eleştirel mesajlar senaryonun içinde pusuda yatar vaziyette ve sıraları geldiğinde beliriyorlar. ne yazık ki, bu mesajların içinin doldurulabildiğini ya da cesurca seyirciye ve başka şeylere saldırıya geçebildiğini söyleyemeyeceğim. kırmızıgül’ün eleştirmeye çalışıp o kadar çok orta yolu bulduğu yer var ki…

    bu filmin beyaz melek’i birçok yönden katladığı apaçık. “didaktik” olgusu beyaz melek’in bütün yapısını oluştururken güneşi gördümde aynı olgu bir mesele olmaktan uzak. pkk’lı görüp de televizyonda küfreden halktan muro filminde gülmesi beklenilmiş ve iki buçuk milyona yakın izleyici –hepsi güldü mü bilinmez- muro’ya akın etmişti. bu filmse pkk’yı basından takip eden izleyici kitlesinden bazı sahnelerinde, bir pkk gerillasıyla empati kurmasını bekliyor ki, burada kırmızıgül’ü cesaretinden ötürü takdir etmemek elde değil. köylü için asker de çıkıyor dağa, pkk’lı da. ve ortada kalan köylü kalıyor, asker vatanın bölünmez bütünlüğünü koruma çabasındayken, gerilla kimliğini kazanma belki de özgürlük peşinde. ya köylü, yaşamları allak bullak oluyor o kadar.

    köyde geçen sahnelerde, askerlerin fazlasıyla iyi, savaş ortamı dışında köylüye karşı babacan tavırlar sergilemeleri açıkçası üstte bahsettiğim orta yollu tavırlardan bir tanesi. bir çok köyü boşalttıran, köylüyü ancak korucu olursa köyünde bırakan, köyleri yakanın sanki aynı asker olmadığını düşünüyorsunuz. köydeki ataerkil düzen ve töreler kör göze parmak şeklinde seyirciye yansıtılırken açlık, işsizlik, devlet eliyle kurak bırakılmışlık unutuluyor, okulun uzaklığından dem vuran karakterin varlığı bile bir iki sahne sonra senaryonun bu toprakları terk etmesine engel olamıyor.

    elbette bunlar filmin kötü yönleri değiller. sadece beklentilerin karşılanmamasının haklı eleştirisi. posterde helikopterler, “biz sizin için dağa çıktık”larla dolu müthiş hazırlanmış bir fragman ve “buradaki çocukların kaderini kim yazıyor?” sloganı.

    asker köylüye, “köyü boşaltın” emri verir ve aileler boynu bükük, köyden ayrılırlar. zaten bu noktadan sonra ne pkk’ya, ne kürt sorununa ne de doğunun kurak bırakılmışlığına değinilir. vermek istenen mesajların doğuda yaşananlar hakkında keskin olmaması; askere, örgüte, köylere, oralarda yaşananlara çalakalem değinmesi kırmızıgül’ün samimiyetine inanmamızı engelliyor. o toprakları senaryoyu doldurmak için öylesine bir tema olarak mı kullanmıştı yoksa ciddi miydi?

    kırmızıgül aile köyden ayrıldıktan sonra senaryoyu kendi dediğinin aksine –muhalif olmak gerek- muhalif yönde değil, marjinal yönde şekillendirmeyi seçiyor ve halihazırda zaten türkçe konuşan aile istanbul’un varoşlarına hapsolan göçmen pozisyonuna sokuluyor. aile: göçmen, fakir, kalabalık ve kürt.

    fakirliğin, bihaberliğin, sıkışıp kalmışlığın içinde, göçün en berbat yansıması uyumdur ve en berbat yanılsaması da uyumdur. gettolara itilmek, çevreyi bilmemek ailenin uyum sağlamasını imkansızlaştırırken, onlar istanbul’a güven duyarlar. ama büyük şehrin karmaşıklığının ailenin etrafına ördüğü görünmez duvarlardan ötürü istanbul adlı cennet, istanbul adlı cinnet’e dönüşür.

    üçe ayrılan hikayede, istanbul’a yerleşen aile, kado ve norveçteki aile vardı. norveç kısmı filmin en ilgi çekici kısımlarından biri. bu kısımda sosyal devletin nasıl olması gerektiğine dair sözler söylenirken, türkiye cumhuriyeti devleti’nin yerlerde sürünen sosyal devlet anlayışı eleştiriliyor. bu durum malumun ilanı olmaktan öteye gitmediği için eleştirilecek pek bir şey yok, tek kafama takılan ana ile oğlun birbirlerine koştukları sahne, film boyunca mütemadiyen birileri koştuğu için bir yerden sonra bu rahatsızlık vermeye başlıyor.

    geldik filmin en ilginç ve en layıkıyla işlenmiş ayrıksı yerine. kado. her oyuncunun karakterin kendisi olduğu filmde kado rolünde cemal toktaş bir başka olmuş, muhteşem olmuş. pembelere bürünmek, küpeler takmak, makyaj yapmak… “erkeklik” sınırları dâhilinde bile pembeler ve küpeleri hoş karşılamayan bir zihniyete kendini inandırmaya çalışmak, “kadın” hissediyorum demek. ve dışlanmak ve alışık olmak kendinden olmayanı dışlayan insanlara… durumu kanıksamak, hapsolmak gettolara, dört duvarlara. aynı kürt aile gibi transseksüeller de toplumun içinde olup topluma dışarıdan bakanlardandı. toktaş’ın sahici oyunculuğu ve senaryonun hiç lafı uzatmadan derdini anlatabilmesinin neticesinde zannımca sahici bir portre çizilmiş. kardelen metaforunu çok sevdiğimi belirtmeliyim, kado’nun güneş doğarken ve çırılçıplak kalmışken yolun ortasında, kendini kadın hissederken ve bunu abilerine bağırmışken, yitmesi, o mermi (töre, ataerkillik) derisinin altına (transseksüelliğine) girmesi… filmin vermek istediğini tam anlamıyla verdiği, mesajı gediğine koyduğu muhteşem bir sahneydi.

    velhasılıkelam, kırmızıgül’ün kendini sinemasal ve oyunculuk anlamında ve de kısım kısım da senaristlikte geliştirdiğini gözlemlediğim bir film oldu. kırmızıgül yine koşuyor, karakterler yine birbirlerine sarılıyor, müzikler yine kendini belli ediyor ve hümanizmin kokusu ara sıra fazla safça gelse de film kendini izlettiriyor. mahsun’un film sonunda verip de gelenekselleştirdiği rakamlar en sıkı milliyetçiyi, her şeyden bihaber yaşarmış gibi yapan insanı bile sarsacak büyüklükte. evet, bu rakamlar malumun ilanı, hep oradaydılar, ama güneşi gördüm sayesinde insanlar görmek zorunda kaldılar. belki biraz bilinçlenirsek, birazcık, berfinler güneşi gördüklerinde ölmezler.

    --spoiler--
    diyarbakır barosu'nun raporuna göre 1990-1997 yılları arasında 3 bin 211 köy ve mezra boşaltıldı. sadece 1994 yılında 1800 köyün boşaltıldığı, 3 milyon kişinin kırsal kesimden kent merkezlerine göç ettiği vurgulandı. türkiye büyük millet meclisi insan hakları inceleme komisyonu raporuna göre ise, boşaltılan köy ve mezra sayısı 3 bin 688.
    --spoiler--
    0 ...
  14. 132.
  15. iki kardeşi çok farklı bir biçimde karşı karşıya getiren bir film, tüm sorunların cee ee diye çıktığı bir film,izlenmesi şahsım adına tavsiye edilir.
    (bkz: ön yargıyla yaklaşma)
    0 ...
  16. 133.
  17. 134.
  18. 135.
  19. birçok konuyu bünyesinde barındırması nedeniyle eleştirlen yapımdır.
    1 ...
  20. 136.
  21. beyaz melek, direk ''bakın ahanda mesaj'' diyordu. fazla didaktikti, bu da filmin içine girmemizi engelliyordu. duygu sömürüsü zaten had safhadaydı ama aynı zamanda, her duygunun altı çiziliydi. tam üzülürken bir cimleyle durum analiz edilip bizim duygular açıklanıor, bizde açığa çıkacak duygu kalmıyordu. izleyiciye düşünecek bir detay kalmıyor, mesaj hazır sunulup armut misali ağza düşüyordu. beyaz melek'in beğenilmeme sebeplerinden bir kaçı da bunlardır.

    ama (bkz: güneşi gördüm'ü izledim, karanlığı gördüm)! gene muhteşem kadro, gene duygu, ama sömürülmeden, abartılmadan. fazla gerçek! hatta az bile. daha da anlatsa yeridir. muhteşem bir film, hele iki kardeşin karşılıklı diyaloğu.. o an fondaki siyah ve beyaz duvar. çekim budur, diyalog budur dedirtiyor.
    0 ...
  22. 137.
  23. mahsun kırmızıgül ün desteksiz salladığı filmdir kendisi. bir adam düşünün, kardeşi terorist, dağa çıkmış, kendisi askerde. cık bu olmadı işte. bu bir klişe ama olmaz bir klişe. kardeşi aktif bir vatan bölücüsü olan adam, sıcak çatışma bölgesinde askerlik yapamaz. yaptırmazlar. anca mutfakta patates soğan soyar. hadi oldu böyle bir şey diyelim, bu ne güzel bir rastlantıdır ki, kardeşini yerde ararken dağda buluyorsun, süpermiş valla.

    bir diğer sallama durumu, filmdeki helikopterler. söz konusu helikopterler rus yapımı mi-24 tür. türk silahlı kuvvetleriyle yakından uzaktan alakası yoktur. bulgaristan ordusundan kiralanmıştır. sebebide, genelkurmay ın süper kobraları vermeye yanaşmamasıdır. denildiğine göre 400.000 euro karşılığında helikopterli sahneler çekilmiş. lan efekt dene bişey var. 400.000 euro ya bu işi efektle kıvaracak adam mı yok? illa ki gerçek olsun diyorsun madem, yunanistan dan kiralasaydın süper kobraları. hem yunanistan para bile almazdı bu işten.
    0 ...
  24. 138.
  25. işlediği konuların herbirinden ayrı birer fim çıkabilecek olan,yazarının anlatacak çok şeyinin olması ve telaşla anlatmaya çalışmasından mütevellit fazla yoğun bu nedenle yorucu sayılabilecek, ancak kariyerini bambaşka bir alanda yapmış olan birisi için oldukça başarılı denilebilecek bir film.
    3 ...
  26. 139.
  27. para verip kürt görmek isteyenler için birebir olan film.
    2 ...
  28. 140.
  29. --spoiler--
    filmin en etkileyici sahnesi; odadaki herkesi ninni soyledigi sahnedir. anneleri ameliyata girmis cocuklar, kardesi bilinmeze gitmis ailenin buyugu ve cinsel tercihinden oturu dayak yemis kardes. herkes ayni anda normal olan ninniyi oyle acikli soyluyorki ninni agit ozelligi kazanmis.
    --spoiler--
    3 ...
  30. 141.
  31. harika bir film anadoluda yaşanan olayları anlatıyor ama bazı sahneleri çok kötü dayanamıyorsunuz ama seyredin.
    1 ...
  32. 142.
  33. izlemediğim halde; sadece komik poster varyasyonlarıyla beni 4. kattan düşmüş karpuz gibi yaran film.

    (bkz: ebeminkini tersten gördüm)
    (bkz: tam göremedim)

    edit: şuna da (bkz: http://www.trpress.com/tag/komik-afis-resimleri/)
    3 ...
  34. 143.
  35. terorist cenazesini mahsunlaştırıp duygulu bir hale getirmeyi amaç edinmiş film. şehit cenazelerinde ki ağıtları pek göremedik.
    3 ...
  36. 144.
  37. mahsun kırmızıgül'den beklemediğim bir film olmuş. belki de bundan evvel yönetmenliğini küçümsemişliğimden olabilir. ancak ruhumu titretti ve "derin bir ah" çektim izlerken. ama...

    ama siz buğulu atlasları bilir misiniz? bir sabaha doğru, aniden, olmadıkları haritalardan silinen buğulu atlas köylerini bilir misiniz?

    bilmeyenler için bahsedelim. buğulu atlaslarda çocukların kaderlerini belirleyenler elbette sürüp gitmekte olan ve hep öldürerek barışı sağlayacaklarına inananların hükümran zihniyetleridir. legal yahut illegal ayırdına varmadan muktedirliğin ağır pozlarındandır ki iki dudak arasından çıkan bir çift söz ile o köyler yıkılabilir, yakılabilir yahut yok olabilir. o köylerde gözlerini hayata açan çocuklar eğer ölmedilerse zaten ailelerinin gölgeleri altında hep eksik bir çocukluk büyütürler. onların kaderleri filmdeki gibi çamaşır makinesinde ölmek yahut sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu'na yollanmak değildir. onların köylerinde çiriş bitkisi toplamak suçtur. çünkü birçoğunun kaderi hazal beru'nunki gibidir. farklı yollardan da olsa birçoğunun sonu ölümdür. bir çoğunun sonu mizgin özbek gibidir. "çocuk kadın dinlenilmeye" emrini andıran bir türdendir ölümleri. ancak onları öldüren kurşunlar öylesine yasaldır ki onlara soruşturma dahi açamazsınız. uğur kaymaz gibi 12 yaşındaki bedenlerine 13 kurşun sığdırmak zorundadır onlar, arkalarında bir gülücük bırakarak masum bir gülümseyişle kaderlerini yaşarlar. hep doğrudan kabullenmekteyiz olan biteni ve isyan mefhumu aşılmaz dağların ardında öte coğrafyalarda ikamet etmekte. susmaktayız. 13 kurşundan geriye kalan sonsuza endeksli bir sessizlik, bir sahipsiz avaz yankısız. rozerin aksu gibi olunca zaten dava açmak sözkonusu olamıyor zira öldürenleri bulmak güç. öldürenin kimliğini saptamak imkansız. bu yüzden meçhul failleriyle yeni bir halka oluyorlar öldüreni belirsiz cesetler zincirine. 4 yaşındaki rozerin aksu'nun kaderini belirleyen kim? ya babasının? enes ata'nın? ismail erkek'in?

    peki o yakılmış buğulu atlaslardan şehre zorunlu göç ettirilenlerin başına neler geliyor? o vakit sevcan yavuz oluveriyorlar. panzerler eziyor 7 yaşında düşlerini. çünkü "büyümez ölü çocuklar" ve donup kalan gözleriyle sevcan yavuz büyümüyor. 7 yaşında bir okul bahçesinde bir panzer tarafından ezilmiş bir ceset oluveriyor.

    şehirde doğup büyümeye çalışanlarına neler oluyor? dilara dumru oluyorlar. açık bırakılmış bir rögar kapağından ölüme sürüklenirken 5 yaşındaki bedeni "ateş düştüğü yeri yakar" bencilliğiyle düştüğü yeri yakan ateşi söndürmekte gecikmiyorlar. ateş düştüğü yerde sönüyor aniden. güçlü olan haksız olan olsa da, güçsüz olanı susturuyor ve öyle ya konuşanı sevmiyor bu ülke.

    o yüzden sahiden sorasım var mahsun kırmızıgül'e, bu çocukların kaderi bu filmde anlattığın gibi mi belirleniyor? yani sadece kardeş kardeşi mi öldürüyor? yahut çocuklar çamaşır makinelerinde mi ölüyor? asıl soru ise, filmim sonunda sayıları belirtilen zorunlu göç mağdurlarının köyleri böyle rica minnet mi boşaltılıyor?

    iki kardeşten pkk'lı olan ile asker olanın birbirleriyle şu diyalogu var ya;

    -çatışmada karşı karşıya gelirsek ne yapacaz abe?
    +ben ölünce terörist sen ölünce şehit olacaksın

    keşke mahsun, keşke şu diyalogta söylediğini çocukların kaderleri için de söyleyebilseydin. yani şunu diyebilseydin

    -burada yaşayan çocuklar öldükleri zaman sadece ölmüş oluyorlar!

    buğulu atlas dedik ya boşuna değildi o;

    "...
    kenger toplarken ellerine diken batan çocuklar,
    bilmezlerdi gözleri bağlanıp kurşunlanan bir aşkın
    hazin bir ünlem bırakacağını hayata.
    bilmezlerdi bütün melodramların yalan olduğunu
    çekirdek çitlenen eski yazlık sinemalarda.

    onlar hâlâ gülümsüyorlar buğulu bir atlastan.
    anıları damlıyor fotoğraflardan...

    ..."
    2 ...
  38. 145.
  39. pek yakında uluslararası festivallerde boy gösterecek olan mahsun filmi.
    kanımca rezil edecek bizi. ben yenice seyrettim mütemadiyen ağır çekimde birbirlerine doğru koşan insanlardan oluşuyor film. herkes haykırarak birbirine koşuyor. küçük emrah filmlerinin bir üst modeli. yeryüzündeki bütün felaketler bir aileye isabet ediyor. evlerine bir meteor düşmediği kaldı. artık onu da serinin ikinci filminde kullanırsın mahsun.
    güneydoğu sorunu, eşcinsellik, yağmur ormanlarının durumu falan ne varsa işlemiş kırmızıgül.
    duyarlı anadolu çocuğu vesselam.
    3 ...
  40. 146.
  41. mesaj falan verecegim diye dogalligini yitirmis bir film. filmi arkadasla evde izliyoruz tüm felaketlerin bu ailenin basina gelmesi nedeniyle camasir makinesi aldiklari sahnede lan bu bebegi bunun icine atarlar simdi dedik, dedigimiz cikti.
    özürlü cocuk, kör baba, travesti kardes, hasta anne karakterlerinin ayni ailede yer almasi inandiriciligi azaltmis. tipik mahsun duyarliligi diyorum ben buna. sirada ki filmin de bakalim hangi yapay acilari izleyip hangi yapay mesajlari alacagiz. biraz daha dogal, inandirici mahsun, mesaj verecegim birseyler anlatacagim derken bu kadar göze sokulmaz hersey...
    1 ...
  42. 147.
  43. 148.
  44. aday adaylığı açılım sürecinin bir parçasıdır. öte yandan türk sineması için de düşündürücüdür.
    4 ...
  45. 149.
  46. mahsun kırmızıgül'ün o kadar kaliteli oyuncuyu bu filmde oynatmak için nasıl ikne ettiğine şaşırmamak elde değil. filmin senaryosu da kayda değer örüntülerden oluşmuyor. filmin bu kadar beğenilmesine bir türlü anlam veremiyorum. "koş mahsuni koş!" tezahüratlarıyla birçok filme daha imza atacak gibi görünüyor.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük