hiç'de yabana atılacak bir teori değildir. binlerce yıl öncesini konuşuyoruz. bu günkü dünyaya bakarak bunun cevabını veremeyiz. "kayıp kıta mu" araştırmalarını incelerseniz, o kıt'anın türklerin ataları tarafından kurulduğunu ve bütün medeniyetlerin bu kıt'adan yayıldığını, dolayısıyla bu kıt'ada konuşulan dilin tüm dünyaya yayıldığını görürsünüz. ulu önder kayıp kıta mu'yu araştırmak üzere insanlar görevlendirmişti fakat bu araştırmalar akamete uğradı peşi getirilemedi...
Türkçe'nin dünya tarihindeki ilk dillerden biri olduğunu savunan dil bilim teorisidir. Teori
1930 yıllarında Mustafa Kemal Atatürk tarafından desteklendi ve bizzat geliştirildi.
bunu icad eden şudur diye bir zümreyi göstereceksek türkçü-turancıları değil, kemalistleri göstermek lazım. nitekim güneş dil teorisini bugün saçma sapan bulan tiplerin o günkü versiyonları (islamcılar, solcular) kuyruğunu kıstırıp dalkavukluk yaparken, bu teorinin ne kadar mesnetsiz ve amaçsız olduğundan türkçüler bahsediyordu.
Nihat Sami BANARLI Hoca'nın "Türkçenin Sırları" isimli eserinde yer verdiği, Mustafa Kemal teoremidir. Mustafa Kemal'in ölümüyle unutulmuştur. bu "konuda güneş öldü teorem bitti" denilmiştir
zaten bizim türkçü turancılara kalsa keltler türk, kızılderililer türk, aztekler türk herkes türk amk. tamam köklü ırkız falan ama bu kadarı da abartı.
bu teori kim tarafından geliştirilirse geliştirilsin onu kabul eden kendine dolaylı olarak mâl etmiştir.
sonucu ise 80 yıl önce yazılmış bir kitabı okuyamayan nesillerdir.
amacı ise malumunuzca geçmişten bağlantısı kopuk bir nesildir.
hala bazı bağnaz galoşlar tutmuş sımsıkı sarılıyorlar bu aptal saptal teoriye... bu teorinin uygulanmasının kendisinden çaldığı şeylerin farkında bile değil.
türk dilbilimcileri hala noktalama işaretlerinin ne durumlarda kullanılacağına %100 bir çözüm getirememiştir.
sokarım güneş dil teorisine. g*tten teori uydurulursa sonucu bu olur.
bu teorinin getirdiği çözümlerden ancak fıkra kitabı yazılır. bir bilimsel teori düzeni değil.
bir avukat olarak okuduğum yüzlerce kitaba ve sair yazıya rağmen hala türkçenin dil kurallarına vakıf değilim. aynı zamanda dilbilimcilerin de vakıf olamadığını bilmek rahatlatıyor.
demek ki bir harf devrimi yaparken sonuçlarını da düşünecek, bir temel oluşturacak öyle yapacaksın...
2 yılda 600 yıllık yazım modelini değiştirirsen halk dedesinin mezar taşını okuyamayacak hale gelir.
ama onlar açısından sorun değil... zaten bu devrimin amacı da buydu.
nasyonal mistisizm olgusuna hizmet eden ve bilimsel geçerliliği olmayan kuram. son başbuğ mustafa kemal atatürk'ün ölümünden sonra rafa kaldırılmıştır. enteresandır benzerleri çeşitli uluslarda da bulunur. yunanların proto-grek teorileri(bugünkü yunanlarla antiklerinin alakası yok halbuki), siyonistlerin kabalası, hırvatların soylarını slavlara değil germenlere bağlaması, hinduların kendini aryan ırktan sayması gibi örnekler bizdeki güneş dil teorisinin eşdeğerleridir...
tabi, mevcut kültürün tamamına yakınını reddersen, kendini "medeni devletler"le aynı ligde görme hevesin had safhaya çıkarsa, senden önceki "aydınlanmacı"ların düştüğü derin çukura düşmekten vazgeçemezsin. hani bilimde-fende ilerleyecektik? hani biz de kocaman fabrikalar kurup ülkeyi kalkındıracaktık? hani bizim de püskevitimiz olacaktı?
ama olmadı. aydınlanmayı hep şeklen yaptık. sarık gitti fes geldi, fes gitti şapka geldi. "kafayı değiştirmek" ile "kafadakini değiştirmek"i karıştırdık hep. giysilerimizi değiştirince, giysilerini aldığımız insanların bilimini-fennini de alırız zannettik.
yapacağımzı şey basit aslında. varoluştan kaynaklı sebeplerden ötürü "üstün millet" gibi bir olgunun olmadığını, bir insanın japon olduğundan değil de çok çalıştığında başarılı olduğunu ve geçmişin "güneş dil teorisi"nden günümüzün "gavurlar yapıyor ağbi"sine evrilen aşağılık kompleksimizin aslında hergün yaşadığımız bir işkence olduğunu farketmek.
harf inkılabının yarattığı dinsel tepkiyi, milliyetçi hezeyanlarla sönümlendirmek için ortaya atılmış saçma sapan onlarca önermeden mütevellit bilim dışı bir teoridir.
yani, devrimlerin fırtına gibi estiği günlerin hemen arkasından milliyetçi masallar anlatmaktan ziyade hiç bir alameti farikası olmayan tarih ve dil kurumlarının kurulması başka bir amaca hizmet edemezdi.