yıllardır aynı basit terane dönüp duruyor. güneydoğu'da yaşayan bir türkiye halkının ezilmişliğinden, haklarını, özgürlüklerini ve hatta kendi kültürlerini yaşayamamış olmalarından dem vurularak her türlü pişkinlik, her türlü kansızlık yapılıyor. daha önce de defalarca ısıtıldı bu pilav, farkındayım. ama bugün yeni bilgilerle buradayım a canlarım "sıkıldık" derseniz bu konudan başlığın yanındaki "x" şeklindeki sembol işinizi görecektir. bildiklerimi, öğrendiklerimi düzeltecek olan varsa da başımın üzerine...
bugün bir öğretmen arkadaşımla sohbet ederken anlatıyor yakın bir zamanda hakkari, yüksekova'da nasıl şartlar altında görev yaptığını. bigün beyaz gömleğin üzerine kırmızı bir süveter giymesi karşılığında 6. kattaki evinin camlarının nasıl taşlandığını anlatıyor. ondan sonra biz faşist oluruz, orası ayrı mesele... bayrak tahammülsüzlüğünü hiç açmıyorum bakın. gömlek ve süveter lan. allah'ın trikotajı.
ama eşeklik benim barışçıl halkımda. hala kendisinin istanbul'da ödediği vergilerle diyarbakır'a yapılan okula kitap göndermek derdinde. safsınız lan... bugün şehit olan 7 evladın ardında bıraktıklarına üzülürüm. orada, "rızası dışında ve zoraki" görevlendirdiğin öğretmenime üzülürüm, oradaki polise üzülürüm.
önce bayrağını dalgalandıracaksın ki gönderdiğin adam da oraya güle oynaya gitsin. görevini layıkıyla yapabilsin. beyaz gömlek ve kırmızı süveter giyebilsin...
o ezilmiş halk bundan tam 20 yıl önce batman beşiri ilçesi doğankavak köyü yatılı bölge okulunu yakmadan önce türk bayrağını indirmişti. ve bizler türkçe öğreten, türkiye cumhuriyeti' nden maaş alan öğretmenler olduğumuz için kürtçe öğrenip onları anlamaya çalışmamıza rağmen onlardan aynı yakınlığı asla göremedik, bağımsızlığımızı simgeleyen bayrağı yakmaları dışında. sanki bu bağımsız topraklarda yaşayan onlar da değilmiş gibi.