sabah o alarmı çalan telefonu parçalamayı istemekle başlıyor her şey. sus lan, sus yeter artık sabah sabah zır zır.. bir sabahımız var uyuyamıyoruz demek.. sonrasında bilincinin yerine gelip kalkıp işe gideceğini anlamak.. gel de güzel bir gün geçir bunun üzerine.. *
gece geç yatmış ve sabahın köründe işe gidecek olmanıza rağmen, sabahın en en köründe annenin "lau kalk gece rüyamda bilmem ne gördüm *" diyerek uyandırması ve daha da uyuyamamak.
gözlerinizi açtığınızda tekrar kapatma isteği, ağzınızda çamurumsu bir tat olması, sırtınızın ve boynunuzun ağrıması, el yüz yıkamama isteği... devamını siz getirin artık.
uyandığında alarmı duymamış olduğunu fark etmek,
yatağından kalkıp lavaboya giderken kapıya çarpmak,
evden çıkarken anahtarı kapının iç tarafında unutmak,
durağa giderken ayakkabı bağının açılması,
dolmuş veya otobüsü saniyelerle kaçırmak,
otobüste itiş-tıkış giderken fena halde gerilmek,
gibi sair örneklerle çoğaltabileceğimiz listenin temsil ettiği talihsiz serüvenler dizisidir.
uyandığın dünyanın senin dünyan olmadığını farkettiğin boğucu ve kasvetli bir sabahın, kaldırımları aşındıran ayak sesleri arasına karışıp, sahte bir çaba ile parçası olmadığın bir rant savaşının ortasında kelle almak ve kelle kurtarmak için istemeye istemeye nefes aldığını farketmek.
iki sabahtan birinde tekrarlayan bu korkunç kabusun aslında hayatının gerçeği olduğunu farkettiğin her sabah kıyametine uyanır insan.
farketmediği sabahlarda ise çiçek böcek, laylaylom işin yolunu tutar, dudaklarından zafer şarkılarını eksiltmeden.
daha kötüsü olamaz diye düşünülüp daha kötüsüyle de karşılaştıran gündür.
örneğin, sabah uyanıp dün daha yepisyeni aldığın düzleştiricinin bok gibi olduğunu fark ettiğinde ve bunu farkındalığın akabinde çıkılacak yolculuğa 2 saat kalmışsa.can acıtır.üzer.ama daha kötüsü olamaz ya?
edit: 2 saat kala da olsa gidip değiştirip gelirsen ne derler? günün güzel geçmiş, derler.afiyet olsun.:)
uzun zamandır sözlüğe giriş yapmadığını farkedip entry girmeyi ne kadar özlediğini ayrımsıyorsun.
seni gelişmeler butonu karşılıyor önce sözlükte. bakıp bakmamak arasında gidip gelirken '' önce bi bakayım yine ne olmuş, sonra sözlüğe gözatarım diyorsun'' bakıyorsun ki birisi ölmüş. ölen kişi arkadaşın değil, tanıdığın değil, ama aşina olduğun biri. el altında nickini saklayıpta '' acaba bugün ne yazmış '' diye takip ettiğin biri. bombok oluyosun tek kelimeyle. bi el yüreğini sımsıkı sıkıyor gibi hissediyosun. kelimelerin boğazda düğümlesi diyoruz biz buna. tanışma imkanı bulabilseydik keşke...