horozların sesini
kuşlar kesip geçtiler
bulutlar utandılar
ay afalladı
tabak gibi kalakaldı ortada
yıldızlar şaşırdılar
henüz çeyrek geçiyor
horoz seslerine aldanmış güneş
bugün erken doğuyor
kim ne karışır
zaten bir başka mavidir
güneşle ay karşılıklı yaraşır
yıldızlar da isterim
süslü olsun gökyüzlerim
amin
salı olur sallanır
mendil gibi bir aşk bu
hafif nezle özü güzel
biçimseli diken diken
zaman zaman sevgi kakan bir aşk bu
çarşamba'dan belli değil perşembeler neye teşne
gece çöker dellenir
kandil gibi bir aşk bu
seksendördün son günleri
yağmur kokan bir aşk bu
hem haziran hem ramazan
oruç tutmaz martılar
uzun sürmüş ankara'nın ardından
parasız bizans serinlikleri
dün gece de kavga ettik
karım gündeste müfettişi
semra kim bena kim mehtap kim
gökyüzü kim eczacı kim
bulutlar kim düşler kim
demir perde bir evlilik bizimkisi
yüzü sivilceli bir oğlanm
yaşar nabi'ye şiir götürüp
onun bükülgen
her kez bükülen dudağını
ve kemikli çok temiz ellerini
kısık sesini
nefesim kesilerek dinlediğim günlerim
hüsran ile inilerim
varlık yayınlarının kabus merdivenlerini
bir güzel simit yerim cağoğlun'dan aşşağı
kızı akademide sınıf arkadaşım
tavlarsam kızı ödeşeceğiz yaşar nabi'yle
ekin nayır tavuskuşu tutturtmuyor elini
gene galip yaşar nabi fakire karşı
ihtiyar ferit hayvan engin ve fakir
bulundu yitmiş kafalar
iyi ki çektirmişiz bir sarı fotoğraf
işendi konsolosluk duvarlarına
topluma dimdikliklerdir kanın deliliğinden
şiltenin altında ütüye durmuş
cumartesi pantalonu
daimi leyli bir gecenin
mavi ışığı
işte geldik gidiyoruz
orhan veli gibi nazım hikmet gibi
altmışsekizin son günleri
merhaba hafif süvari çarşamba lisesi
senin develerin de biter muammer
yaşamın bir mevlittir
erenler savaştılar da erdiler
ölenler ölüp dirilip öldüler dirildiler ölmez
gündestemden sorumluyum
sınıfbilinç kaat-helva sömürü sıla faşizm
dertten yana görgülüyüm
gündestedir yazılıp silinip yazıldı silinmez
yangın başlamış sazın içinden hü
sazı dara çekmeyin ağaçlar yanar
yangın deyip geçmeyin
bir orman yanar ormanlar yanar
köfteli dolmalı bir diyalektik semirmedir
sömürmede yeri var hü
yarın istanbul'a dönüyorum
ayağım basar gibi
sürükleyebiliyorum
ölüm kavganın sonu
kavga etmek seviyorum
ölüm sesin sis olması
ben sesimi seviyorum
ölüm düşüncenin sonu
düşündükçe seviyorum
ölür müyüm hiç
çok yanıldın kahpe bizans
yaralandım geliyorum
hem yaramı pekiştirdim
tütün bastım uyuşturdum
kan yitirdim kan kazandım
kim yitirmiş ben kazandım
kazanmaya değil zaten
ben kavgaya geliyorum
dikil ulan köhne bizans
sabah oldu uyarmaya geliyorum
sait faik adası'ndan
pek timurlenk dönüyorum
prometheler bekliyor ülkem mumları sönük
gaz lambasında sainte-beuve okuyorum
pazartesi gecesi
yeşilırmak kudurmuş
çarşamba lisesinde arama olmuş
cebimde bir paket samsun bulunmuş
ne bu
cıgara
niçin
efkar-ı umumi için
kimin oğlum bu cıgara
benim yahu allah allah
içiyorum ciğer benim can benim
yönetmelik ne karışır
üç gün kadar okuldan uzaklaştırılmışım
çok teşekkür ederim postacı sana
emperyalizme karşı yalınayak mısır
üç sıfır yeniliyor israil'e
haziran altmışyedide
kopuk geceyi yapıştırmaya uğraşan
heybetli duvar saati
tik tak tik tak
bu sorumsuz arabesk gece bekçisi
yeni almış düdüğünü deniyor
dikkat dikkat
tavanda bir leke duvarda bir çatlak
uyumak uyumamak
bir boşluktan bir sırma ürettiğim akşamdı
anasını yitirmiş bir beşik çocuğu
sütsüz bir kadın memesini dişlemiş bırakmıyor
derken gök kütürdedi
ıslak sicimleri çekiyordu toprak sonsuz
sonra herşey duruldu
hırsı geçti tanrının
emperyalizme karşı
--spoiler--
açın pencereleri
ayva ağacı hoş geldi sefa geldi
açın pencereleri
yapraklar bize oturmaya geldi
bir temmuz solgunuyum güneşten ırak
soluk kağıtlara soluk veririm
duygularımla devriye geziyorum
yedinci ayın yedinci günü
yıl yetmişiki
hem yoksulluğumuz kemirgen hem sevgimiz
öfkemiz şişelerce uyumsuzluğumuz
şarkıdan vazgeçip istek sahiplerini sayması radyodaki kadının
meze edip soframıza yokluğunun üç buutlu büyüsünü
yoksulluğumuza içmekteyiz
bir yar sevdim el aldı
elim gönlümde mahsur
biraz firar ve turfanda sessizlik
bir keten pantolonla bir yaz geçirdik
sanırım siz bizim güzel yoksulluğumuzu sevemediniz
solumak da güzel bir iştir bu kadar iş arasında
temmuzun yirmisi perşembe
civciv evleniyor izmir'de
ben çehof'la yaşarken babil sokakta
bir güvercin yuva yapmış balkona
iki küçük yumurta çatladı o gün
bir civcivi yitirdik iki civcivimiz oldu
boyumdan büyük sevgimin onuruna kalkıyor
boz bulanık kadehler
çamaşır asar gibi dört bir yana mandallarım
kirlettiğim kağıtları
kolay olmadı
sizi bekliyorduk mektubunuz geldi
götürmeyin bizleri yalnızca sizlerin sevinci olan törenlere
imecesi olmaz bohça dürmenin
--spoiler--
sinirkent'teyim
özgürlüklerim sınırlı
özveriler uzun boylu
başı dertte gönlümün
derdimin başı büyük
korkuyorum bu sevgiden
bir bulanık ırmaktayım
el verin kavak ağaçlarım
duygularım buruşuk
adam boğar eski yunan bir ırmaktır yemyeşil
irmak denize götürür senden geri kalanları
yalanları
sinirkent'teyim
büyülü sopalarım evde kalmış
gökyüzüm kararmış
yağmurum gecikmiş
hacı bektaş'ın selamı
ömer hayyam'ın şarabı
mısır'ın güneş tanrısı
ve fakir ozan
aklımızdır bu menekşe kokulu düşü bozan
sinirkent'teyiz usta sinirlerimiz laçka
çekin tavşan ellerinizi hakim yakamdan
dergahtayım seher vakti
ali'yi gördüm
halimi gördü
incecikten incir düştü başıma
nirvana'yım sen şeytansın biliyorum
akşam akşam her yerimi okşamayın
yeter artık bir yeniden başlamayın
kimden kime yoldaş olmaz
sezgisiyle bilir ozan
yürürdük biz bu yolu yokuş da olsa
ancak sizin gücünüz yoktu
bizde haddinden fazla
bir yağmur indi bahçeye karanfil sandım
ıslanıp boy atan görsel gülleri
yumurtasının derdine düşmüş anaç güvercin
ıslak kanatlarıyla geldi sizi söyledi
gözlerinizi getirip astılar duvara
hem yokluğunuz yaşama gücümüzdür
güvercin hüznüm sizin olmamanız ve özüm
bu eve zor sığıyoruz zaten
şişeler balkona çıktılar
bir de utanmadan hem de sık sık
yalnızlıktan dem vururum
oturup kalkıp
şah çeker kadının biri
bir de bakarsın yitip gitmiş vezir
kalelerine güvenir hesaplar yaparsın
meğer atların gider ardından filler
şah çeker kadının biri
aptallaşırsın
düşündü mü yani bu kadın bir çırpıda
otuziki hamleyi
yoksa satranç ondan mı yana
zor geldi sövmek sana
sevdim seni suç fakirin hü
birden açılır sustalı parlak çakılar
faytonlar geçer üstümden tekerlekleri çamurlu
özüm çamursuzdur inan
bir el atların yağız kıçlarına kamçılar sövgüyü
damarlarımda martılar kanat çırpmadan dolaşır
incecik bir kuş sesi miyim
ölüyor muyum
neyim
şu uzaktan gelen ahmet olmasın
siz kalkmayın ağbiler
uyanmayın sakın zahmet olmasın
uzat boynunu dostum cellat önüne
cellat ağbim evine geç kalmasın
üzüldüğünüze çok sevindim
yarın ikide pariziyen'de olun
çok ayıptır tuvalet aralarında
başkalarının karılarını araklamalar
merak etmeyin yarın ikide pariziyen'de olurum
bir drink atar hidromel'e ineriz
kusura bakmayın bütçem bu kadar
öpüşmeler akşam olur çıkarız ki hidromel'den kar
yağıyor
meğer üsküdar'da oturuyor jane birkin
elimi cebime atıyorum para yok gibi
bir dolmuş karaköy bir vapur kadıköy bir dolmuş
üsküdar
bırakıyorum jane birkin'i evine cebimde otuz kuruş
kar yağıyor gecenin onu
yürüyorum kadıköy'e bir karşıya geçebilsem
gerisini yürürüm ben
ve fakat karşıya geçmek elli kuruş
bir tanıdık arıyorum vapur girişinde yok
yanaşıyorum büfeye
şu yarım cıgara paketini sana vereyim
bana elli kuruş ver
karşıya geçeceğim param çıkışmıyor
büfeci laz bir süre bakıyor yüzüme
sosyolojik açıdan bir güzel inceliyor ki beni
çıkarıp bir lira veriyor
cıgaramı almıyor karadenizli
bir geçtiğinde verirsin borcun olsun aşık
bayrampaşa'da bilinmez fuhuşlara gidiyor çaycı yaşar
sabah firar akşam firar
işte buna bozuluyor laz sadık
sadık'ın aşk olsun insanlar olsun
çok değişik konularda şiirleri var
onları bir kitap halinde toplamak istiyor eyvah
dergilere göndermesini öneriyoruz
mutlaka basarlar mı
diyor
beğenirlerse basarlar
bi de unnara beğendürmek var yani
tümcesiyle suskunluğa geçiyor laz şair sadık
sanki şiirlerini kendisinin acayip beğenmesi
yetmiyormuş gibi
bi de unnara beğendirmek sorunsalı çöküyor haziran
sıcağı
özgürlükler edindikçe dahasını istiyor özüm
çok zamanlar askerim çok sıkıldım
ağustos'un biri pazartesi içtimada bayıldım
bir güzel asker arkadaşı avni çubukçu
orduevinde müzik yayıncı
girer koluma geliriz erat gazinosuna
orto statik hipo tansiyon
yıldırım düşmesi mecale
ayakkabımı diktirdim bir gezginci ve güvenilmez
onarıcıya
ağustosun yarısı bitti istanbul'un yazı
erat keneflerindekaçamak cıgaralar
aylak aylak dolaşmalar labirent koridorlarda
başçavuşu gördünüz mü ondokuzuncu katta mı
birden güzelim istanbul ondokuzuncu kattan
şimdi inmiş başçavuş ben birazdan inerim
uyumsuzlukları kanıksattırıyorlar
uyuyorsun
bu yılın anarşist yazarları metin toker'le nazlı ılıcak
gece iki gündüzün arasına sıkıştırılmıştır
diyor kadın sanki brecht
isveçli kız uvonne
bir masaldan çıkmış gelmiş masama
lozan'dayız usta
mütareke yılları
dünyanın en güzel dili
senin gözlerin uvonne
tükenmez bir kalem tükenir
yazılmazlığın başlar uvonne
lozan'ın temmuzu da izmir'e böylesine benzermiymiş ki
güneş denizden doğar denizde batar
eylül ile gelinir köhne bizans'a
buluşma evinde alınır soluk
fakirin karısı o yaz sevdiği kıza en benzeyen
beş dakikada edilir oluk
tüm bir yaz eda edilemeyen
paslı zincirli bir sifon
gürül gürüldür sular
evlerin damından
ağaçların içinden
camii minaresinden geçen boğaz vapurları
doğanın hovardalığı
sabahın dokuzu
herkes birinci derste
tepebaşı'ndayım
italyan konsolosluğunun en tepesinde
bir kitaplık görevlisi signora
bir de fakir
dinleyerek vivaldi
karıştırırım çok resimli italyanca kitaplar
bacalarında uçmayı unutmuş bir beyaz kuş
virginia ipar nezihi ipar mehmet ipar
kötürüm gemileri haliç'in
aralarından geçiyor camialtı ll
en yorgunu haliç vapurlarının
yosun tutmuş ipar'ların pervanesi
kasımpaşa hastanesinin saati dokuzu pek geçesi değil
pembe çiçekler hastane bahçesinde
istanbul'u dinliyorum
gözlerim vivaldi
cengediyorum canımın sıkıklığıyla
çok genç yaşta sıkıldım milli eğitimden
içime bu aykırı yargıları sen koydun
bana böyle düşünmeyi sen öğrettin galatasaray