tanım: yan komşusunun neler çektiğini bilmeyecek kadar duyarsız komşudur.
29 ağustos 2011...
*saat 09.30...
yan taraftan gelen gürültüyle irkilerek birden fırlıyor yatağından genç adam. kaldırıyor kafasını ağır ağır. duyduğu ses, ne bir isyan, ne bir hüsran hissi uyandırıyor zihninde. vakitsiz öten horozun hayal kırıklığı sarıyor bedenini.
*saat 09.42...
korkulu geçen 12 dakikanın ardından gitgide sese yaklaşıyor. kulağını doğrultmuş algılamaya çalışıyor cızırtıları. bir yandan üşüyor, bir yandan siliyor, alnından akan boncuk boncuk terleri.
*saat 10.04...
genç adam, kahvaltısını hazırlıyor. tek başına kaldığı o dört duvar arasında, evin odalarına kadar işlemiş garip, bir o kadar da boğucu sesle beraber geçirdiği zamanların stresini ve heyecanıyla olduğu yere yığılıyor.
*saat 10.39...
kafasında hissettiği dayanılmaz acıyla belini doğrultmaya çalışıyor. bir gönül yarası, bir kalp kırıklığından çok daha farklı olarak hissettiği bu sızıyla baş başa kalıyor bir anda. üzülüyor, ağlayamıyor. olduğu yerde kahroluyor adeta.
*saat 10.42...
yine o anlamsız sesi duyuyor... apartmanın haşince yankılanan duvarlarına çarpıp çarpıp kulağına seken bu ses, bir ömrün yitip giden dakikalarının son çeyreğinde yaşatıyormuş hissi uyandırıyor. yere oturup, dizlerini karnına çekerek kısık sesle hıçkıra hıçkıra ağlıyor.
*saat 11.30...
duvarlarda aynı ses, gözlerde farklı renkte kimliklerle devam ediyor gününe, garip; ama dik duran kişiliğiyle. kıpkırmızı olmuş o gözleri, sanki bir daha açılmayacakmışcasına kapanıyor, uykulu ve korkmuş adamın donuk teniyle.
*saat 18.51...
hiçbir şeyden habersiz olduğu yerde pısmış ve saatlerce yarı baygın, yarı uykulu yaşamış, duvarların yüzüne haykırdığı bezdirici sesten bıkmış adam, yavaş yavaş kendine geliyor. yüzü her zamankinden birkaç ton açık görünüyor. teni solmuş, dudakları kıpkırımızı, fark ediliyor.
*saat 18.52...
bu sefer, her zamankinden farklı duyuyor iç yıpratan insanlık dışı ezgileri. kulağını, yalanlara tıkamış gibi tıkıyor. olmuyor. uğultu yankılanıyor etrafta odanın camlarında. ağlıyor, artık dayanamıyor. şişmiş gözleriyle ve kırışmış yüzüyle sanki son kez bakıyormuş gibi bakıyor aynaya saatlerde. ''bu ben miyim'' diyor, dilinin döndüğü kadar. organları iflas etme noktasına geliyor bir anda. bağırıyor, sesi çıkmıyor.
*saat 23.55...
yelkovanın akrebi tuş ettiği zamanlar... bir akrep misali bitkin ve yılgın, yırtılmış gömleğinin yerdeki son parçaları misali yalnız başına tekli koltuklarda kıvrılmış saatlerce titreyerek ağlıyor adam. duydukları tekrar tekrar kulağında yankılanıyor. gün boyunca gitmeyen sesler, daha çok artıyor o dakikalarda. elinden hiçbir şey gelmiyor. etrafını seyrediyor boş bakışlarıyla. saçlarıyla oynuyor delirmişcesine. kafasını, iki elinin arasında sıkıştırmış kısık bir sesle haykırmak istiyor son söyleyeceklerini. yapamıyor.
ölüyor...
not: işbu entry, 29 ağustos 2011 pazartesi günü saatlerce yıldız tilbe dinleyip, ben ve diğer komşularını çileden çıkaran, rahatsızlığımızı belirttiğimiz halde bu konuya çözüm bulmak için hiçbir çaba sarf etmeyen 56 yaşındaki dul komşumuz hatice teyze'ye ithafen yazılmıştır.
kapıyı çalıp yüzüne gülümseyerek, son derece soğukkanlı bir şekilde "orospu x" denilmelidir. devamında gülümseyerek "öylesin ama..." diyerek desteklenebilir.