gördüğüm zaman aklıma hep yahşi batıdaki aziz vefa nın şerif lloyda sorduğu "çıkıyor mu bari" repliğini getiren mevzudur. şimdi inançlara saygım sonsuz lafım yok ancak cidden enteresan bir şey bu. hayır rahatlama amaçlı denilse anlarım insanın doğasında vardır yaptığı kötü şeyleri anlatınca gelen bir rahatlama hissi ancak günahlardan anlatarak arınmak ne bileyim benim mantığıma uymuyor. anlattığın kişi de peder sonuçta insan yani nasıl bizim imamlar cami çıkışında nerelerde ne yapıyor bilemez isek peder/papazlar da aynısı işte. insan yani..
hristiyanlarda günah çıkarma diye bir şey yoktur. şefaat vardır. sen mesela gidersin mesela günahkar bir kulsundur. gidersin bu işte öne çıkmış bir azize ve onun üzerinden dua alırsın. bu günahların çıktı oh kurtuldun anlamına gelmez. sadece onun daha çok yetkiliği olduğu düşünülür.
mesela türbelere koşup şefaat bekleyen kafa da aynıdır. ancak islamda bu yasaktır ve ışid türbeleri yıkacağım derken aslında bunu kastediyordu.
giren semsiye acilmaz dedigim olay, not tutulmus zaten, yazmislar her seyi, sen cikti sanirsin sak diye dikerler defteri onune. hic cikarmaya calisilmamasi gerekendir.
Protestan mezhebinde yeri olmayan bir yöntem. Bu mezhep zaten kilisenin (o zamanlar kilise/devlet ayrı değil çoğu ülkede 1900lü senelerde ayrılmıştır) dini istediği yöne çekip çevirerek kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmasına tepki olarak doğmuştur.
"işlenilen günahı anca tanrı affedebilir" diyorlar.
Ki haklılar.
Ve Bana göre, hristiyan dininin en mantıklı mezhebidir protestanlık.
sabah 7:00, lanet olsun diyorum işe erken gidiyorum. saati ve yeri seçiyorum beşiktaş 19:30. işimi erken bitirirsem gidebilirim. el birliği ile neredeyse ilk kez tartışmadan hüzünle işimizi yapıyoruz. ilk kez 17:00 da bitiyor. Bizim eve dönüyoruz. Fazlalıkları bırakıp boynumuza şal alıp iniyoruz beşiktaş'a. hayat benim gibi kurumlarda çalışanlar için zor, biliyorum. üstelik her yerde mobese kamerası var. sırt çantamdan bile çıkarım yapmaları muhtemel. ama "katil vaaar!"
sinirden gözlerim doluyor. evden çıkmayanlara sövüyorum. elimden geldiğinde herkesi çağrıyorum. gelmeliler.
kol kola yürüyoruz. bağrıyoruz. çünkü ben dışarıdayken güneşe bakmak istiyorum, kafama kapsül gelecek mi diye sağa sola değil. ben çocuklarımın sokaklarda oyun oynarken düşmesini istiyorum, polisten kaçarken değil. fotoğraflar çekiyor başkasına yolluyorum bin küfürle mobeselerden uzakta. sesim gerekirse satürnün uydularına kadar çıksın istiyorum. tarih boyunca her ölen insan için, her vicdanını kaybeden gözü dönmüşler için...
nişantaşı'na gelmişiz. ayaklarım su topluyor, yanlış ayakkabı seçimi. alkışlayan insanlara durma diyorum gel diyorum. geliyorlar, hepsi geliyor. yanımdaki arkadaşlar iki elimden tutuyorlar osmanbey çıkışında. ara sokaklara girmeyin diyorlar. gezi deki anlar aklıma geliyor. markete atılan sis bombasında kasanın yanında mahsur kalışım. hazırdım. saat 21:00 i geçiyor.
uyarısız ve anlamsızca tetikler basılıyor. her kapsül atıldığında eğilin nolur demekten kendimi alamıyorum. yanımdaki kız gözlüğünü düşürüyor. ara sokaklara girmeyin desek de bir kısmı duyamıyor. sis çöküyor. arada bir ses "katil var" diyor. geliyorlar...
koşuyoruz. her adımda aklımda ölenler. yeter diyorum koşarken yeter. bir apartman. çıkın yukarı sessiz olun.
sürekli flasback... saklambaç oynamayı unutmuşken polis abilerimizden saklanıyoruz tıkış tıkış.
babama işim uzun sürecek diyorum. aynı anda hadi diyor gözcümüz, harbiye yanıyor. sadece iki dakika orada değildik. hazırladığımız stickerları yapıştırıyoruz her yere. birisi o sırada kartımı görüyor, bana pis gözlerle bakıyor. boynum bükük yoluma devam ediyorum. bir ileri bir geri. gezide en azından iki ileri iki geri yapıyorduk. susmaktan çok sıkıldığımı daha iyi anlıyorum gece boyunca. siyasete bulaşan cümlelerimi defterimde saklamaktan sıkıldığımı çok iyi anlıyorum.
gece yarısı eve döndüğümde babam anlıyor, ses çıkarmıyor. bunlar benim çocuklarım için diyorum duşta...
Sabah 7:00 bugün cenaze var. öğle yemeğinde gideceğim. birazda izin alacağım. erkenden işimi bitiriyorum. sırt çantamı kapmadan bir plan değişti, bu hafta senleyiz. ama yetiştiremem desem de arkasını dönüp gitti. tv yi açıyorum, sesi açıyorum. tayyip çıkınca kısıyorum. artık saklanmaktan sıkıldığımı belli ediyorum. ayağına ne oldu dediklerinde kovalanırken diyorum. dikkat çektiğini biliyorum. işlerimi 20:30 da bitiriyorum. dün nerede bu gün nerede... içinde yaşadığım ülke beni bunalıma sürüklüyor. elimdeki imgeleri alıyor. insanlar birbirini öldürüyor. yapamıyorum. bu hafta sonu için özür dilemek istiyorum.
ismet özel in dediği gibi türkiye deki gençlerde müthiş bir hristiyanlaşma furyası var. bence müslümanlarda da var bu günah çıkarma olayı. mesela kişi yanlış bir şey yapıyor, bunun da farkında daha sonra direk ayetlere hadislere sarılıyor. hem de nasıl sarılıyor biliyor musunuz? açıp kuranı ayet okuyarak da değil. facebook da, twitter da sayfa beğenerek. günah çıkarma yeri orası olmuş sanki. çevresindekilere gösterme çabası. yani rahipleri.
eee ama sen kimseyi yargılayamazsın diyor. bu cevabı veren at ağızlıların genelde verecek bir cevabı yoktur. hemen buna sarılırlar. hem kendisi değil mi bi başkasının ayakkabısının puntasına kadar yorum yapan?
Rahibin biri zina günahını duymaktan o kadar sıkılmış ki bir gün belediye başkanına gider. bu böyle olmayacak zina işleim lafını duymaktan gına geldi. bundan sonra kim zina suçunu işlerse yolda takılıp düştüm desin diye bir duyuru yapılmasını ister.
aradan gel zaman git zaman rahip ölür yeni bir rahip gelir.
herkes yolda takılıp düşmektedir. rahibin bu işe canı sıkılır ve belediye başkanı ile konuşmaya gider...
- başkanım yollara bi çözüm bulmanız lazım der.
başkan:
- neden rahip efendi?
rahip:
- günah çıkartmaya gelen herkes yolda takılıp düşüyor der.
başkan kahkahayı salar.
rahip:
- başkanım gülüyorsunuz ama karınız yolda takılıp düşmekten yolda yürüyemez olmuş.
bir kavanoz fiskobirlik fındık ezmesini bir saat içerisinde kaşıklayarak bitirme ve ardından evdeki mekik sehbasında 500 mekik çekme suretiyle yapılan eylem. (bkz: tatlı krizi)