şu aptalca huyumdan bir türlü kurtulamıyorum. çok dayak yedim halbuki bu aptal takıntı yüzünden. hele orta okul yıllarımda istiklal marşı okunurken güldüm diye müdürden bi dayak yemiştim ki vah vah vah. istiklal marşından sonra, cenaze marşımı okudu arkadaşlar.
gülmek dediğime bakmayın. öyle yüzde beliren masum bir tebessüm değil bu. ağzımdan salyalar fışkırtarak at gibi kişniyorum resmen.
klasik müzik konserinde kişnediğim için görgüsüz dediler
ab ve türkiye seminerinde, ab'ye alınmayacak vatandaş olarak gösterdiler.
sinemada karanlıktan yararlanıp, önce küfür ettiler sonra da mısırın patlamamış tanelerini kafama atıp izlerini kaybettirdiler.
sanırım şimdi de işsiz kaldım... yok amına koyayım, benzin fişlerinin parasını almak için yanına gittiğin patronunun üzerine yarım kilo salya bırakmanın ne anlamı var? her şeyi geçtim bunda gülünecek ne var? üstüne üstlük benzin paraları da götüme girecek gibi.
ulan benim masaya doğru bakıyor, birazdan yanıma gelecek sanırım. offff dayanamıyorum. surata bak mına koyayaım. ahahaha.
gülmemeliyim.
gülmemeli
gül memeli.
puhahahahaha.
gül; çalışma arkadaşım. memeleri karşı masadan benim masaya kadar uzanıyor.
aha patron odasına geri kaçtı. benzin paralarını ver bari götlek.
düdüt: şimdi elinin ayarını bafilicem ama sözlük. birinci entry'imi, dokuzuncu entry'mi karar var len artık.
herkesin zaman zaman basina gelen sinir bozucu olaydir. gulmemen gerektiginin farkindasindir, ortada gulunecek bisey yoktur ama engel olamazsin. en tehlikelisi karsi taraf sinirliyken gerceklesenidir, cok fenadir.
lise yillarinda bir geometri dersindeyiz. bok var gibi en onde oturuyorum. zil caldigi an sinifta bitmesiyle unlu olmasi hasebiyle depar nebi lakabiyla andigimiz nebi hoca test dagitmis, cozuyoruz. sinifin ne hikmetse sadece geometri dersine ilgi duyan okulla alakasiz yavsak ikilisi en arkada soru uzerine hararetli bir tartismaya girisiyor.
hoca; "tamam susun, tahtada anlatacagim o soruyu." diyor ve tahtaya yoneliyor.
tahtaya dondugu an yavsak ikili sidik yaristirmaya devam edip "salaksin mina koyiim sen, burdan boyle indireceksin, surdan soyle cizeceksin, hebele hubele" diyerek tekrar birbirlerine girerler.
depar nebi sogukkanli bi sekilde tekrar "oglum susun burayi dinleyin, anlatiyorum." deyip tekrar soruya doner.
ama bizim picler hala birbirlerinin eline vermeye calismakla mesgul olduklarindan hocayi sallamazlar, didismeye devam ederler.
bu kez eyub sabri olan o salim selim depar nebi'nin sabir tasi catlar ve kursuye yonelir. "hayvan herifler, serefsizler, haysiyetsizler!" nidalari esliginde elini masaya vurmasiyla masanin ustundeki tebesir, yoklama kagidi gibi bilimum zimbirtilar havaya ziplar.zimbirtilar tekrar masaya dusunce depar nebi yeni bir kufur esliginde onlari tekrar ziplattirir.
net hatirliyorum, iste ben buna takilmistim. o esyalarin havaya kalkmasi, hocanin fircasi esliginde bir muddet havada kalmasi, sonra tekrar masaya dusmesi.. depar nebi'nin hizini alamayip o zimbirtilari tekrar ziplatmasi, yine bi an icin havada asili kalmalari, tekrar dusmeleri.. depar nebi'nin durmamasi.. her seferinde daha yuksege cikarmak icin kasmasi, bunu bi oyun haline donusturmesi..
yavsak bi gulumseme yaydi yuzume.. ardindan hahahih gibi bir ses cikartip, oksurukle kapatmaya calistim. depar'in firca atmasindan dolayi siniftan cit cikmiyordu. o salak gulme efektim cok net duyulmustu tabi.. bunu dusununce daha feci bir gulme krizi geldi.
engel olamiyordum. yirmi kusur kisilik sinifta kimseden ses cikmazken, hoca firca atarken kahkalarla gulen bir mal dusunun.. iste o benim.
zaten sinirli olan hocanin agzima sicmamasi icin hicbir sebep yok. depar ustume dogru yururken bir anligina kendime hakim oldum. yaklasik bes saniye gulmeden durdum. ardindan puhahahahah efekti esliginde yeni bir kahkaha kriziyle basbasa kaldim.
ta ki..
ta ki, deparin avuc icini suratimda hissedene kadar. o an gulme yerini ofkeye birakip yanimdan ayrildi. kendime geldigimde depar yeni bir tokat darbesi icin elini kaldirmis, bana dogru yaklastiriyordu. ani bir refleksle elini tuttum, depari ittirdim. "bana annem babam el kaldirmadi simdiye kadar, siz ne yaptiginizi saniyorsunuz? " diye ciyakladim ve siniftan ciktim.
sonra o donem geometri karneye iki dustu tabi, orasi ayri mesele.
rüzgarlı bir pazartesi sabahıydı. öğrenciler boy sırasına göre dizilmiş, istiklal marşı okunması için hazır bulunuyorduk. öğretmen notaları verdi ve pazartesi sabahı bir insan evladından ne kadar ses çıkabilirse başladık marşımızı söylemeye. rüzgar gururla çıkan seslerden gaza gelmiş olacak ki daha da arttırdı şiddetini. benim de içlerinde bulunduğum 9. sınıf grubunun arasına bir saç yumağı düştü. sonra kimya hocasına takıldı bir anda gözlerimiz. adamın kafasının ortası güneşin şavkıyla parlıyordu. fırça saçlı hocamızın aslında fırça peruklu bir hoca olduğu gerçeği tokat gibi çarpmıştı yüzümüze. gülmekten istiklal marşını elimizde olmayan sebeplerle yerlerde okumuştuk, aslında okuyamamıştık. okul müdürü bile bıyık altından gülerken marş bitince bizi fırçalamıştı. ilk dersin kimya olması ise ayrı bir şanssızlıktı. zavallı adam.
cenazeden sonra baş sağlığı dileği için cenaze evine gidilir. tabi herkes üzgün. o arada bir mesaj gelir ve ben bulunduğum ortamı unutarak sesli gülerim.
anam.. ben hayatımda böyle utanmamıştım. yer de yarılmadık ki içine girelim amına koyim.
10 saniye odada ki herkes bana bakıyordu sabit şekilde..
bir de utanmadan pardon dedim odadan çıkarken olm.