Vaktiyle karaköy genelevinde yaşlı çok yaşlı 80'lik bir fahişe, bikini giymiş, derisi kırışık, sarkmış falan; bana işaret ediyor gel gel.
Dedim beni mi buldun? siktir git işine üç kuruş zevkimiz var kaçırma amk.
Dedi, bendeki numaralar kimsede yok gel...
Yav niye aklıma geldi bu hatıra?
Neyss..
Gülriz hanım, gerçekten çok alımlı, gençlere taş çıkartır.
Yaşının insanı değil!
Tiyatro duayenlerinden, yeteneği, kültürü, duruşu ile her daim saygı gören şahane kadın.
Edith piaf hayranlığı, ortak noktamızdı.
iyi ki var oldun, iyi ki seni tanıdık, iyi ki " sanatçı duruşu" gibi özel bir unsuru, genç yeteneklere usanmadan anlattın.
Keşanlı Ali destanı, sokak kızı irma ve daha niceleri için teşekkürler.
Küçükken yemek programlarını kaçırmadan izlediğim, aydın, entelektüel ve çok değerli bir tiyatro sanatçısıdır . bütün önemli sanatçıların
birer birer aramızdan ayrılması çok üzücü...
ülkemizin yetiştirdiği seçkin tiyatro sanatçılarındandır. hem "sokak kızı irma" yı, hem de "keşanlı ali" yi canlı izlemiş biri olarak kendimi şanslı sayıyorum. Allah rahmet eylesin.
kendisinin yaşım itibariyle oyunlarını, filmlerini çok izleme fırsatım olmadı. fakat bir kere cnntürk'te bir programa konu olmuştu ki o dönemde 80 küsür yaşındaydı ve yaşına göre kendisini hem fiziksel hem zihinsel olarak çok dinç görmüştüm. nitekim gerçekten dinç bir kadınmış 90 yaşında son günlerine kadar ciddi sağlık sorunu yaşamayıp sürünmeden vefat etti. huzur içinde yatsın bu zarif kadın.
kendisi hakkında entry yazmamın esas sebebi ise yüzde tebessüm bırakan olumlu duygular taşan aşağıda paylaşacağım sözü. böyle bir söz söyleyebilmesi için gerçekten tüm varoluşuyla kocası engin cezzar'ı ve hayatı sevmesi lazım diye düşünüyorum. nitekim anladığım kadarıyla gülriz sururi'nin hayatı aşk ve severek yaptığı mesleği sayesinde olumlu bir çizgide gelişmiş.
eş dost akraba periyodik bir araya gelip rahatça goygoy yapabilsin, arada gözüne tabut çarparsa vah vah iyi bilirdik rahmetliyi diyip sonra yeniden hunharca dedikoduya dönebilsin, yetmedi bir de eve gidip tıka basa karın doyurup arada bir cenaze sahibine "ah canım ya pek de sağlıklıydı geçen ay" diye yalandan duyar kasıp sonra mutfağa koşup ağzından irmik helvası veya su böreği saçarak "gençler çay kalmadı mı yeaaa" diye kötü kedi şero gibi boğaz derdine düşenleri buluşturmak için cenaze olacağına, sokarım öyle işe, cenaze menaze olmasın diyerek alnından öpülesi şıklıkta bir hareket yaparak veda etmiştir. aynı vasiyeti ilham alarak ben de cenaze menaze asla istemediğime karar verdim. yakın ailemiz ve arkadaşlarımız zaten öldüğümüzden haberdar olur herhalde bir zahmet. onlar da öyle bir günde goygoy yapmayacak kadar yakınlarımızdır. onlar bilse yeter. varsın toprağımızı belediye görevlileri döksün. varsın cenaze namazımızı iki kişi kılsın. ne fark eder ki? neyi değiştirir veya geri getirir ki? şov bizınıssa gerek yok.
bu yolda bana ışık saçtığı için kendisine geç kalmış şükranlarımı sunar, rahmet dilerim. sen nasıl bir kraliçeymişsin... diyecek bir şey yok. gidene ne diyebilirsin ki..
Türk tiyatrosunun çok önemli isimlerinden olan Gülriz Sururi vefat etti, vasiyeti uyarınca sessiz-sadasız defnedildi ve hem vefat hem de defin haberi yine vasiyeti gereği herşey olup bittikten sonra duyuruldu.
Sizleri şimdi Gülriz Hanım’ın vefatından 142 sene öncesinden bugünlere uzanan bir tarih yolculuğuna çıkaracağım ve yolculuğu yapma sebebimizi de yazının sonunda söyleyeceğim:
Askerler, 30 Mayıs 1876 Salı günü, zamanın hükümdarı Sultan Abdülâziz’i devirdiler. Sabık hükümdar darbeden hemen sonra Topkapı Sarayı’na, oradan da Ortaköy’deki Feriye Sarayı’na götürüldü ve dört gün sonra hâlâ tartışılan bir şekilde hayata veda etti!
Resmî açıklama devrik padişahın intihar ettiği yolunda idi ama hadisenin meydana geliş şekli ortada intiharın değil apaçık bir cinayetin bulunduğunu gösterir gibiydi...
Ben, okuduğum kaynaklardan öğrenebildiklerime ve hükümdarın yakından tanıdığım torunlarının anlattıklarına dayanarak Sultan Abdülâziz’in ölümünün intihar değil cinayet olduğuna inanırım ve bu işin aslını soranlara “Katledilmiştir!” derim.
Darbeyi üç paşa plânlamıştı: Midhat, Hüseyin Avni ve Kayserili Ahmed Paşalar… Sultan Aziz’n yerine ağabeyinin 36 yaşındaki oğlu Şehzade Murad Efendi’yi “Beşinci Murad” olarak tahta geçirdiler ama yeni padişah sadece 93 gün hüküm sürebildi; “tecennün”, yani “delirme” gerekçesi ile tahtından indirildi, yerini iki yaş küçük kardeşi Abdülhamid Efendi aldı ve “Sultan Abdülhamid” olarak 33 sene boyunca tahtta kaldı.
Sultan Abdülâziz’in hanımlarından birinin yakın akrabası ve belkide kardeşi olan Hasan adındaki genç subay hükümdar eniştesinin intikamını almak makdasıyla 15 Haziran gecesi Midhat Paşa’nın Bayezit’teki konağında yapılan hükümet toplantısını bastı. Cuntanın güçlü adamı Hüseyin Avni Paşa’yı öldürdü, sonra katliam yaparcasına önüne geleni vurdu yahut doğradı, Midhat ve Kayserili Ahmed Paşalar kaçıp odalara saklanarak kurtuldular, yakalanan Hasan Bey de ertesi gün Bayezit Meydanı’nda asıldı!
Sultan Abdülhamid amcası Abdülâziz’in ölümü üzerindeki esrar bulutlarını dağıtabilmek için tam beş sene bekledi, 1881 Haziran’ında başta Midhat Paşa olmak üzere sabık hükümdarın ölümünden sorumlu olduklarına inandıklarını tutuklatarak Yıldız Sarayı’nda kurdurduğu büyük bir çadırda toplanan özel mahkemenin karşısına çıkarttı.
iDAM, TiYATRO VE OPERA…
Mahkemenin başkanlığını kıdemli ceza hakimi Ali Sururi Efendi, yardımcılığını da Hristo Efendi yapıyordu…
Dâvâ üç gün sürdü ve Sururi Efendi hükmü 29 Haziran’da tebliğ etti: Mahkeme, Sultan Abdülâziz’i öldürdükleri gerekçesi ile başta Midhat Paşa olmak üzere on sanığı idama, iki sanığı da onar sene küreğe mahkûm etmişti!
Temyiz Mahkemesi’nin ardından zamanın şeyhülislâmı da fetva vererek kararları tasdik etti, yani idam cezaları hem hukukî hem de şer’î bakımdan uygun bulundu. Sultan Abdülhamid ise bunlarla yetinmedi, Yıldız Sarayı’nda devletin en yüksek görevlilerinin katıldığı bir meclis topladı, mahkemenin kararları bu mecliste de oylandı ve idamların infazı için on beş, cezanın hafifletilmesi için de on oy çıktı…
idamların derhal infazını isteyenlerin başında o sırada “Maben Müşîri” yani “Saray Maraşalı” olan Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa da geliyordu ve Paşa hazırlanan zapta “Öldürülen kişi bir padişahtır ve idamların ibret alınması için mutlaka infazı gerekir!” diye yazmıştı.
Sultan Abdülhamid, bütün bu onaylara rağmen ingiltere’nin Midhat Paşa’nın idam edilmemesi için yaptığı teşebbüslerin de etkisi ile kararları tasdik etmedi, ölüm cezalarını müebbed küreğe çevirdi ve Midhat Paşa ile diğer mahkûmlar şimdi Suudi Arabistan’ın sınırları içerisinde bulunan Taif’e götürülüp oradaki kaleye kapatıldılar.
Mahkûmlar, Taif’te üç seneye yakın kaldılar ve Midhat Paşa ile 1876’daki darbeye katılanlardan Damad Mahmud Paşa, 6 Mayıs 1884 gecesi hâlâ tartışılan bir şekilde zindandaki hücrelerinde boğduruldu!
Tarihimizdeki bu uğursuz ve kanlı hadiselerden niçin bahsettiğimi merak etmiş olabilirsiniz, söyleyeyim:
Geçen gün vefat eden Gülriz Sururi, Yıldız Mahkemesi’nde Midhat Paşa ile arkadaşlarının idamına hükmeden hâkim Ali Sururi Efendi’nin küçük torunu idi! Gülriz Hanım’ın “Şurâ-yı Devlet” yani Danıştay başkanı olan büyükbabası Nazif Sururi Bey hâkim Sururi Bey’in oğlu; onun oğlu ve Gülriz Hanım’ın babası olan Lutfullah Sururi zamanının en meşhur tiyatrocularından, annesi Suzan Lutfullah da yine o devrin en meşhur operet sanatçılarındandı ve Midhat Paşa’yı idama mahkûm eden Ali Sururi Bey’in torunlarının neredeyse tamamı tiyatrocu olmuşlardı!
internet’te dün tatsız bir tartışmaya tesadüf ettim: Bir belediye başkan adayı Twitter’da Gülriz Hanım için Allah’tan rahmet diliyor, bir gazeteci arkadaş da bunun üzerine “Allah’tan rahmet mi? diye soruyordu…
Rahmet hasisliğinin sebebi belli: Gülriz Hanım’ın geçenlerde “Nutuk dünyaya inmiş son kitaptır” demesi ve başörtüsü hakkında bazı sözler söylemesi…
Böyle abartılı sözlerin doksanına gelmiş bir hanımdan geldiğini hiç dikkate almadan mahkeme-i kübrâ hakimliğine soyunup “Rahmet mahmet yok!” tavırları takınmak hatâdır, kimselere yakışmaz ve bir fânînin bu konuda hüküm verme yetkisi de zaten mevcut değildir!
sizle aynı görüşü paylaşmayan zıt düşen insanın ancak höşgörünüz ile saygısını kazanabilirsiniz. Ne olmuş kendisi ateist ise rahmet okumak zorunda degilsiniz allah onunla birlikte sizlerin de günahını affetsin. herkes ateşini bu dünyadan götürür cehennemde ateş yokki.
Ölmeden önce yaşadıkları 5 katlı binayı Nesin vakfına bağışlamış.* 31 Aralıkta öldü. Yanlış hatırlamıyorsam defin işlemini yapan zeynep adındaki kadın, Ölüm ile ilgili fazla soru sorulmamasını, fazla cevap veremeyeceğini söylüyordu. bir kaç ay önce katıldığı televizyon programlarında gayet sağlıklı gözüküyor** Gülriz Sururi. insanın kafasında sorular uyanmıyor değil: Acaba her şeyi hazırlayıp, yaşlanmaktan ve hastalıklardan korkup intihar mı etti? Dilerim öyle değildir. Huzur içinde yatsın.
iyice yaşlanana kadar hep güzel kadındı, bu kadın nasıl 80-90 yaşında hiç göstermiyor diye bayağı şaşırmıştım.
Son demlerine kadar da dinç bir kadınmış.
Hayatı hep renkli ve dolu dolu yaşayanlardan, tıpkı aysel gürel gibi.
Bir zihnimize hep bel altı kimliğiyle kazınmışken umreye giden demet akalın, hac kıyafetiyle gördüğümüz derya tuna, bugünün din dünün seks ifşa reklam yüzü gamze özçelik gibi ucuzluklarıyla sürüm sürüm sürünen şovmenler nerede, bu kadın nerede.
ben daha 4-5 yaşındayken bizim evimizde bu kadının yemek tarifi kaseti vardı. bildiğin teyp kaseti. nereden geldi, nasıl oldu bilmiyorum. bizimkiler de gülriz sururi bilecek tanıyacak insanlar değil. annem 18 yaşında evlenip köyden çıkmış bir kadın. babam desen aynı.
velhasıl kelam ben 4 yaşıdan beri tanırım gülriz hanımı ve o pamuk gibi muhteşem ses tonunu.
Eşi engin cezzarla olan düzeyli aşkları, Yıllara meydan okuyan enerjisi, renkli kişiliği, kalitesi, birikimiyle bir değerdi gülriz sururi.
Gündemde kalmak için yırtınan Medya soytarıları kim, gülriz hanım kim..