bu devletin askeri ile çatışmaya girip yakalanmış ve tutuklanmış kişilik. demek ki bu ülkede devrimci olmak için bu ülkenin askerine sıkıp sonra kanser olmak yeterli. allah şifa versin hepimizden uzun yaşasın ama kimse çıkıp devrimci zart zurt demesin.
ne anası, ne de babası zerre kadar umrumda olmayan insan müsvettesi. kızın dağa çıkıp, bıyıkları yeni terlemiş mehmetçiklere kurşun sıkarken neredeydin, yeni mi aklına geldi kızın olduğu ? bu vurulan mehmetçikler bağ'da, bahçe'de yetişmiyor.. yazarken, aranızda şehit yakınları olabeceğinide hesaba katın.
kimseden af ya da tahliye kararı beklemiyor. o içi bulanmış, bataklığa saplanmış adalet anlayışınıza olan güvenimiz çoktan tükendi. güler zere nin istediği o kokuşmuş adalatenizde yazan yaşama hakkını kullanabilmek. tedavisi için gereken imkanları elde etmek. kimsenin merhametine ihtiyacı yok bu güzel kadının.
....
'meksikalı köylü devrimcisizapata, egemen sınıfların kendilerini silahsızlandırmak istemesi üzerine şöyle der: "tüfeklerimiz olmazsa, topraklarımızı nasıl alabiliriz? ya da onları nasıl elimizde tutabiliriz?" asıl soru budur. çünkü, sınıflar mücadelesinde, egemenlerle ezilenlerin mücadelesinde egemenlerin vicdanına, merhametine, insafına sığınmak, öyle sonuç almak hiçbir zaman mümkün değildir. zapata'nın dediği gibi, "tüfeklerimiz olmazsa..." hiçbir şeyimiz olmaz. hiçbir şey kazanamayız ve kazandığımız hiçbir şeyi koruyamayız. "tüfek", bazen, teslim alınamayan bir irade olur, bazen açlığın koynunda yürüyüştür, bazen ölümü göze alışımızdır tüfeğimiz, bazen fedadır, ve çoğunlukla da bizzat kendisidir delikli demirin. merhamet değil adalet, sadaka değil hak, kırıntı değil iktidar isteyenler, tarihin iyi bir öğrencisi olmak zorundadırlar. tarihin iyi bir öğrencisi olunmadığında, bugünün öncüsü ve önderi olunamaz. kurtuluş yolunda ilerlenemez.
işte bütün bu nedenlerden dolayı, güler zere için de merhamet istemiyoruz. güler zere ve benzeri durumdaki tüm diğer tutsaklar için, 10 saatlik sohbet hakkı için mücadeleyi yükseltme çağrısını yapıyoruz. bir iran atasözü diyor ki, "haksız yere dökülen kan kurumaz." o yüzden kurumuyor bizim kanımız. bizim kanımızı döken emperyalizm ve oligarşi, haksızdır, gayri-meşrudur. bu yüzden hiç kurumayacak kanımız, ta ki o kanın hesabı soruluncaya kadar. güler'i gün gün ölüme sürükleyenler de bilmeli ki, gülerler'in kanı da kurumaz.'
istanbul Tabip Odası üyesi Dr. Zeki Serdar Kaya, Güler Zere nin tahliyesini engelleyen Adli Tıp Kurumu 3.ihtisas Dairesi Başkanı Dr. Nur Birgen ile aynı meslek odasında çalışmak istemediğini belirterek istifa etti. Dr. Kaya, iTO yönetimine yazdığı dilekçede şunları kaydetti:
"Odanızın 17 yıllık üyesi olan 20 yıllık hekimim. Basından öğrendiğime göre Güler Zere isimli mahkum, evre 4 kanser hastası olması, tahliye edilmesi için 2 rapor bulunmasına rağmen, Adli Tıp Kurumu 3. ihtisas Dairesi nin raporuyla tahliyesi engellenmiştir. EVRE 4 bilindiği üzere (terminal dönem):devamında eşittir ÖLÜMDÜR. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi nin aynı sıralarından hipokrat yemini ederek insanları yaşatma üzerinden ortak söz verdiğimiz bir hekimin, DR. NUR BiRGEN iN böyle bir karara imza atmış olması hekimlik vicdanı üzerinden beni rahatsız etmiştir. BÖYLE BiR HEKiMLE AYNI MESLEK ODASINDA OLMAK BENi RAHATSIZ ETMEKTEDiR. Dolayısıyla odadan istifamın kabulünü arz ederim."
mehmetler'in katili, tıkıldığı delikten çıkmayasıca, bir daha güneş yüzü görmeyesice.
çok ilginçtir, sözlükte başkaları için bu ve bundan daha ağır binlerce yorum varken, bu terörist hakkında yapılan yorumlar moderasyon tarafından anında siliniyor. tez zamanda bu entry de silinirse şaşmam.
adım adım öldürülen kadın. dinden, imandan söz edenlerin, koskoca bilimadamlarının, memleketi yönettiği söylenen bezirganların gözleri önünde eriyor güler zere. hiç kimse birbirini kandırmasın; güler zere'ye ödetilen bedel düşündüklerin ve eyleme geçirdiklerinin bedelidir. tek suçu bu olan kadının hakkında verilen raporlar çoktan yargılanmıştır ve mahkum olmuştur.
ergenekon zanlıları ne hikmetse! birer birer hastalanıp tahliye edilirkenadli tıp'ın çifte standardını ve taraflılığını bir kez daha göstermesiyle ölüme mahkum edilen kişi. ha yok canım ergenekon zanlıları sahte rapor almazlar, malum hepsi süper vatansever insanlar ya!..
--spoiler--
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Güler Zere'nin serbest bırakılmasını istedi.
SES yaptığı yazılı açıklamada, Güler Zere'nin ölümünü çabuklaştıran havasız ve sağlıksız bir ortamda tek başına bırakılmak istenmesine tepki gösterdi. Açıklamada, Zere'nin hastalığının ilerlemiş olmasına, sadece sıvı gıdalarla beslenebilmesine, ihtiyaçlarını kendisinin karşılamasının mümkün olmamasına rağmen yanına refakatçi alınmaması eleştirildi.
Açıklamada, Zere serbest bırakılıncaya kadar gerekli fizik ve hijyen koşullarını taşıyan bir hastane odasına alınması ve günlük ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için yanında refakatçi bulundurma talebinin kabul edilmesi gerektiğine dikkat çekildi.
--spoiler--
ağalar, paşalar içeri girerler uyduruktan hastalıklar icat olunur ve bir bakmışsınız ki kafelerde çay yudumlarlar. güler zere gibi hastalığı sabit bir mahkum içeride ölümle baş başa bırakılır. bu nebiçim adalettir..
Sınıf sorunu basit bir sorun değildir. Bu sorunu anlamakta ücret, kar, artı-değer, sömürü gibi kavramlar bazen çok anlamsız, yetersiz kalır. Güler Zere bunu bir kez daha ve görkemli bir şekilde çok iyi anlatıyor. 37 yıllık ömrünün neredeyse yarısını sınıf mücadelesinde "içeride" geçiren Güler Zere, sınıfa hayat vermek için çıktığı yolda, sınıfı ayakta tutmak için direniyor.
Güler direniyor: Çünkü kanser olan Güler değil, sınıfın kendisi.
Güler direniyor: Çünkü ölüme mahkum edilen Güler değil, sınıfın kendisi.
Güler direniyor: Çünkü cezalandırılan Güler değil, sınıfın kendisi.
Güler direniyor: Çünkü umut dolu olan Güler'in kendisi, onu "cezalandıran"lar değil.
Güler direniyor: Çünkü ölüme mahkum edilen Güler değil, bu köhne düzeni ölüme mahkum eden Güler.
Güler daha ömrünün baharında sınıf mücadelesine katıldığında köhnemiş bir düzeni, ücretli kölelik sistemini red eden görkemli bir başkaldırının ne olduğunu biliyordu. Ne yazık ki Güler'in bildiğini işçi sınıfı ve onun "örgütleri" anlayamadı. Öyle olduğu için de Güler'in mücadelesini anlayamadı: ne dün ne bugün... Bu tarihsel bir olgu olarak hep karşımıza çıksa da, Gülerler hep bu tarihsel olguya inat çoğalacaklar... sınıf mücadelesinin görkemli bayrakları olarak meydanlarda, dağlarda, ovalarda, kentlerde, sokaklarda, fabrikalarda, barikatlarda dalgalanacaklar. Dalgalanmakla kalmayacak, bir pusula olarak yol gösterecekler. Böyle olduğu için de sınıfını bilmek önce Güler Zereler'i anlamaktan geçer. Güler Zereler'i anlamayan, Güler Zereler'e sahip çıkamayanların bir sınıf sorunu yoktur: ister sendika, ister parti, ister vs olsun...
Güler Zereler sınıf mücadelesinin buzkıranlarıdır, yol açanlarıdır... Güler Zereler sınıf mücadelesinin tarih sahnesinde unutulmayacak görkemli başkaldırılarıdır.
37 yıllık ömrünün neredeyse yarısını sınıf adına "içeride" geçiren Güler Zereler sınıfın özgürlük tutkusudur; "içeride" özgür olanların dışarıda ücretli kölelik sistemine teslim olmuş olanlara görkemli, coşkulu bir özgürlük çağrısıdır. Güler Zere kısaca budur.
Güler Zere devrim çağrısının görkemli bir bayrağı olarak hayata direniyor, işçi sınıfını hayata bağlanmaya çağırıyor.
Güler Zere sosyalizme olan bir inancın tutkulu yandaşı olarak hayata direniyor sosyalizm düşünü hayata geçirmeğe çağırıyor.
Güler Zere mücadelenin inanmış bir militanı olarak sınıf mücadelesinin yoluna ışık tutuyor, işçi sınıfını devrime çağırıyor.
hic bir seyi olmayan ergenekonculari hastahanelerde agirlayan zihniyet kanser birisini neden tedavi ettirmez. bu nasil bir fasistliktir. modern iskencenin acik ve net örnegi bu ayiptir, yazik, günahtir.
edit: "tedavi ettirmis" gibi yapmak ile "tedavi ettirmek" arasinda cok fark var, cok bilmis tavirlarim oldugunu dusunenlere duyurulur.
-1993 yılında Tunceli'nin Çemişkezek ilçesinde iki vatandaşın öldürülmesi
-1993 yılında bir emniyet bekçisinin şehit edilmesi
-1994 yılında Hozat ilçesinde askeri konvoya ve jandarma karakoluna silahlı saldırı düzenlenmesi (karakol erlerinden bir tanesi şu andan belden aşağısı olmadan yaşamakta http://yenisafak.com.tr/r...ik89adf8d319a9ac7abby.jpg +)
-1994 yılında da Tunceli'nin Pertek ilçesinde üç askerin şehit edilmesi, yedi vatandaşın öldürülmesi,
-1994 yılında Ulukaya köyünün yakılması ile iki kez güvenlik güçleri ile silahlı çatışmaya girilmesi.
-1995 yılında bir vatandaşın öldürülmesi, beş kişinin kaçırılması (bu kişiler halen kayıp ve yakında bilgi kirliliği ile faili meçhul denilerek devlete atılacak suçun nesneleridirler)
-1995 yılında Hozat ilçe Jandarma Komutanlığı'na ağır silahlar ile saldırı düzenlenmesi
Sokarım böyle düşünce suçuna da devrimciliğede,önce kadının yaptıklarına ve bıraktığı gazilere bakın.
idamın kaldırılması ve yargının geç işlemesi.işte iki kötü bir iyi ediyor ve bu kadın hala içerde...
tedavisinin içeride yapılabileceği raporunu veren adli tıp kurumunda onkolog bulunmadığı ortaya çıkmıştır. alınan raporun bilimsel bir yanının olmadığını algılamak istemeyen beyinlere bu gelişme kazınır belki. beyinlerine kazınırda tecritin insanları nasıl ölüme gönderdiğinin farkına varırlar.
Merhaba
Şu anda gecenin bir vakti, sesinizi duyuyorum yine. Nasıl ki sizin sesiniz ulaşıyor bana, biliyorum ki benim sesim de size ulaşıyor. Yüreğimin atışlarına karışıyor, sizin yürek atışlarınız. Sonra kocaman bir yürek oluyor sol yanımda.
Yürek; nasılda dolu doludur yüreklerimiz... Neleri neleri sığdırmamışız ki biz yüreklerimize.
Benim yüreğimde öyle çok şey var içimde. En başta o büyük sevgili; karanfil kokularımız, yanı başımda kokusu kır çiçeklerine karışanlarımız, sizler, canlarım, tüm sevdiklerim, yarım bıraktığım her şey, sevgisini hissettiğim herkes;
Ne zamandır dara düşse yüreğim, acıya kesse bedenim parmaklarımın ucuna dokunuyorsunuz, gözleriniz değiyor gözlerime, bu küçük hücrem kalabalıklara karışıyor, birden çok ses çıkarıyor. Ben içinde kala kalıyorum. Her sese tebessümle cevap veriyorum. Bilerek değil, kendiliğinden! Sizler ise gülen gözlerinizle karşılıyorsunuz içimden kopan her sesi.
ister yanı başımda olsun, ister bir adım ötemde kapı önünde, ister bir sokakta olun, ister herhangi bir şehrin, bir yerinde oturun, ister adli tıp önünde oturun ben sizleri hissediyorum. Sıcaklığınız, gücünüz, sesiniz, beni sarıp sarmalıyor. Bundandır bu illet her sıkıştırdığında karşısında başımı dik tutmam. Ona çelme takmaya hazırlanmam bundandır. Sizler benimlesiniz ya gerisi boş!
Hele kısacık bir yolda gözleriniz, gözlerime takılınca bir serçe telaşında oluyor yüreğim.
Evet sizlerden bahsediyorum Adana'nın sıcağı kadar sıcak yüreklilerim, Seyhan'ın yakamozları gibi parlayan ışıl ışıl gözlülerim. Seviyorum sizleri. Kapı önünde değil, işte tam şuram da oturuyorsunuz.
Şimdi birde kavgamın şehrinde oturanlar var. Günlerdir oradasınız ve ben kim bilir kaç kez uzandım sizlere bilir misiniz? Uzanıp dokunuyorum size, en çok da umutlu hallerinize. Hani o yüreğinizin sesinin gözlerinizin terine karıştığı anlardaki hallerinize, ben hep sizinleyim, her seferinde çoğalarak dönüyorum hücreme. Ve her seferinde sizin gücünüzle yerle bir ediyorum hücremi. Sarılıyorum ellerinize sımsıkı, sarılıyorum bütün gücümle.
Sonra gönlümün hep hareketli derinlerinde olanlar var. Sevgisini, yoldaşlığını, dostluğunu satırlara yükleyip her seferinde buraya koşan, her seferinde umut taşıyan canımın canı yoldaşlarım; öyle özledim ki sizleri, öyle seviyorum ki ben sizleri;
Dostlarımız da var tabi bu kavgada. Dost yürekleriniz her daim yanımda bunu bana hep hissettirdiniz. Sesinizi sesime kattınız. Her kavgada insan dostunu omuz başında görünce duygusu farklı oluyor biliyorsunuz. Bir dost gülüşü gönderiyorum sizlere; sevgiden, kavgadan yana; Selam olsun sizlere.
Kime ne desem, ne yapsam yarım kalacak biliyorum. Hangi köşesini tutsam bir başka köşe eksik kalacak iyisi mi burada bitirmek. Ama gözlerinizin ta içine dikiyorum gözlerimi. Sevgimin derinliğini görün diye. Ve son olarak tekrar ediyorum; seviyorum sizleri; hem de çok!
Şu anda gecenin bir vakti, sesinizi duyuyorum yine. Nasıl ki sizin sesiniz ulaşıyor bana, biliyorum ki benim sesim de size ulaşıyor. Yüreğimin atışlarına karışıyor, sizin yürek atışlarınız. Sonra kocaman bir yürek oluyor sol yanımda.
Yürek... nasılda dolu doludur yüreklerimiz... Neleri neleri sığdırmamışız ki biz yüreklerimize.
Benim yüreğimde, öyle çok şey var içimde. En başta o büyük sevgili; karanfil kokularımız, yanı başımda kokusu kır çiçeklerine karışanlarımız, sizler, canlarım, tüm sevdiklerim, yarım bıraktığım her şey, sevgisini hissettiğim herkes...
Ne zamandır dara düşse yüreğim, acıya kesse bedenim parmaklarımın ucuna dokunuyorsunuz, gözleriniz değiyor gözlerime, bu küçük hücrem kalabalıklara karışıyor, birden çok ses çıkarıyor. Ben içinde kala kalıyorum. Her sese tebessümle cevap veriyorum. Bilerek değil, kendiliğinden! Sizler ise gülen gözlerinizle karşılıyorsunuz içimden kopan her sesi.
ister yanı başımda olsun, ister bir adım ötemde kapı önünde, ister bir sokakta olun, ister herhangi bir şehrin, bir yerinde oturun, ister adli tıp önünde oturun ben sizleri hissediyorum. Sıcaklığınız, gücünüz, sesiniz, beni sarıp sarmalıyor. Bundandır bu illet her sıkıştırdığında karşısında başımı dik tutmam. Ona çelme takmaya hazırlanmam bundandır. Sizler benimlesiniz ya gerisi boş!
Hele kısacık bir yolda gözleriniz, gözlerime takılınca bir serçe telaşında oluyor yüreğim.
Evet sizlerden bahsediyorum Adana'nın sıcağı kadar sıcak yüreklilerim, Seyhan'ın yakamozları gibi parlayan ışıl ışıl gözlülerim. Seviyorum sizleri. Kapı önünde değil, işte tam şuramda oturuyorsunuz.
Şimdi birde kavgamın şehrinde oturanlar var. Günlerdir oradasınız ve ben kim bilir kaç kez uzandım sizlere bilir misiniz? Uzanıp dokunuyorum size, en çok da umutlu hallerinize. Hani o yüreğinizin sesinin gözlerinizin terine karıştığı anlardaki hallerinize, ben hep sizinleyim, her seferinde çoğalarak dönüyorum hücreme. Ve her seferinde sizin gücünüzle yerle bir ediyorum hücremi. Sarılıyorum ellerinize sımsıkı, sarılıyorum bütün gücümle.
Sonra gönlümün hep hareketli derinlerinde olanlar var. Sevgisini, yoldaşlığını, dostluğunu satırlara yükleyip her seferinde buraya koşan, her seferinde umut taşıyan canımın canı yoldaşlarım; öyle özledim ki sizleri, öyle seviyorum ki ben sizleri...
Dostlarımız da var tabii bu kavgada. Dost yürekleriniz her daim yanımda bunu bana hep hissettirdiniz. Sesinizi sesime kattınız. Her kavgada insan dostunu omuz başında görünce duygusu farklı oluyor biliyorsunuz. Bir dost gülüşü gönderiyorum sizlere; sevgiden, kavgadan yana... Selam olsun sizlere.
Kime ne desem, ne yapsam yarım kalacak biliyorum. Hangi köşesini tutsam bir başka köşe eksik kalacak iyisi mi burada bitirmek. Ama gözlerinizin ta içine dikiyorum gözlerimi. Sevgimin derinliğini görün diye. Ve son olarak tekrar ediyorum; seviyorum sizleri... Hem de çok!(BÇ)
bir kac saat oncesinde, kendisinin serbest birakilmasi icin taksim de mitingi yapilan kisi.
o degil de; miting de attiklari slogan, "ozgurluk degil, adalet istiyoruz" idi. ancak "guler zere ye ozgurluk" pankartlari ile o kadar celisiyorlardi ki anlatilmaz yasanir sozluk.
garip saksakcilari var vesselam.
insan hakları insan hakları diye böğüren camışların bu kadının şehid ettiği, yaraladığı askerleri, babasız bıraktığı yetimleri, kocasını bir daha göremeyecek kadınları insandan saymayarak kendi *davalarına ihanet ettiklerini görüyoruz. Evet. Kanserdir. Ancak kanser tedavisi gördükten sonra o katil düşüncelerden nasıl kurtaracaklar hangi tedaviyi uygulayacaklar bilinmez. Muhtemelen ömrünün geri kalanında ağına yeni düşürdüğü teröristlere asker nasıl öldürülür dersi verecektir.