bundan bayağı yıl evvel falan, lise son sınıftayız. hepinizin bildiği üzere son aylarda hepimiz basmışız raporu okula gitmiyoruz. dershaneye gidenler hergün oranın yolunu arşınlıyor, gitmeyen yahut özel ders alanlar ise evlerinde gömülüyor hazırlık olayına. o dönem iyice bunalmışız bir arkadaş aradı. yarın dedi; içiyoruz bizde sabahtan başlayıp, x markette buluşup nevaleleri alırız saat 13.00 gibi. tamam dedim.
ertesi gün elemanlarla alışverişi yapıp tamamlıyoruz. dört kişiyiz. ikimiz kasaya doğru yönelirken diğer iki arkadaş unuttukları bir şeyden dolayı üst kata çıkıyorlar. biz kasa sırasına giriyoruz. derken o sırada önümüzde bekleyen bayanın felsefe-sosyoloji hocamız olduğu farkediyorum ben.
tabi hemen laflama faslı, nasılsınlar nasıl gidiyorlar derken siz ''nasılsınız hocam'' deyiverdim. sesi çatallaştı, ''iyi değilim ben pek god isnowhere'' dedi. çok da severdim herkesin aksine hocamı.
-hayırdır hocam bir sorun mu var ?
-geçen hafta eşimi kaybettik god..
insan ne diyeceğini ilk anda bilemez olur ya, öyle oldum. çok da üzülmüştüm hani. gerçekten çok severdim hocamı ki diğer öğrenciler hep aksi şekilde hissederlerdi. belki de benim üstüme ayrı düştüğündendi.
-hocam çok üzgünüm. allah sabır versin. özür dilerim haberimiz olsaydı.. bir ihtiyacınız yok ya hocam ? çekinmeden söyleyin bir şey yapmamız, bir yere koşmamız gerekirse, öğrencileriniziz.
yanımdaki arkadaş da benzer bir konuşma yaptı.
o sırada yukarı kata çıkmış olan iki arkadaş geldi. bu iki arkadaştan bir tanesi her lise öğrencisinin etrafında bir tane mutlak suretle bulunan haylaz, sınıfı güldürme görevini kendisine misyon edinmiş, esprileriyle olmazsa artık bir süre sonra şebeklikleriyle bunu yapmak için çaba gösteren bir türlü anlam veremediğin tip. asıl anlamadığın şey ise bu tipin her sözünün ve hareketinin seni bir şekilde güldürebiliyor olması. hatta ve hatta tetikte bekletmesi seni her an bir şey söyleyecek ve bizi güldürecek diye. işte o olmaz olası gün de o anlardan birini barındırmış oldu.
bunlar tam bu konuşmaların ortasına denk gelip olaya da hakim olamadıklarından içlerinden bahsettiğim bu anlamsız tip döndü felsefe hocamıza yayık yayık:
-noldu hocam yeaa ? bir sıkıntı mı var ?
-eşimi kaybettim mustafa. (isim gerçek değildir.)
-yukarı kata baksaydınız hocam ya koskoca adam markette kaybolacak değil ya eheheheh ben bakiym isterseniz ehehe.
o anda yanımdaki arkadaş istemsizce bastı kahkahayı.
ben bir taraftan hem mevzu bahsin ciddiyetinden, hem hocama saygı ve sevgimden son derece kızmış olsam da bir taraftan da gülmemek için dilimi dudağımı ısırıyorum. yanımdaki kahkahayı kesemiyor. artık gülmemek adına yanaklarımı havayla şişirme noktasına geldim ki kasa sırası hocamıza geliverdi. onun ürünleri uzatmasıyla döndüm arkamı boşalttım yanaklarıma dolan havayı.
sanırım hayatımda yaşadığım en çok utanç duyduğum anlardan biriydi. patavatsızlığı yapan elemanla tartışmıştım hatta çıkınca. lise bitti, üniversite okuduk o da bitti. günden sonra memlekete dönüşlerimde cesaret edip de ziyaret edemedim hocamı. bu yıla dek. öğrendim ki emekli olmuş.
affetsin beni. belki o gülüşü ortaya koymadım ama tutmak için verdiğim mücadeleyi gördü hocam. hep felsefe ya da psikoloji okumamı istemişti. kimseye yapmazken hep benim üstüme titrerdi. kitaplarımı rica eder, kitaplarından getirirdi. şimdilerde anlıyorum niçin öyle istediğini.