göçmüş kediler bahçesi

entry27 galeri1
    26.
  1. Sebepsizce okudum hayatımdan çaldığınız 10 dakika mı geri istiyorum.
    2 ...
  2. 25.
  3. Saçma entellektüel tamlamalarından biri.
    Saçma olmasına rağmen kesin çok derin anlamları vardır bu tamlamaların ve fularsızlar bu anlanları asla anlayamaz.
    1 ...
  4. 25.
  5. Kemalist vesayet tarafından göçe zorlanan yahudi kedilerin yürek burkan hikâyesinin anlatıldığı tarihi roman.

    Ağlayarak okudum...
    1 ...
  6. 24.
  7. Yazlari göctugumuz bahcedir. Akan suyun sesi, tavuklarin bidiklamasi, horozlarin sabah sabah kulagimizi sikmesi.. anlatilmaz kaşınır. Ah dur kasindim, şurayi dilleyim biraz.
    0 ...
  8. 23.
  9. kitaplığımdaki en değerli kitaplardan olduğunu bildiğim. ama bir türlü sonuna kadar okuyamadığım, keyfine varamadığım.
    0 ...
  10. 22.
  11. Kitap isimlerinde kedileri kullanmayi seven yazarimiz bilge karasunun eseridir. (bkz: ne kitapsiz ne kedisiz)
    1 ...
  12. 21.
  13. okuduğum bir makaleden aklımda kalmış bir başlık (bitimsiz masallar toplamı) cuk diye oturmuş kitabı birazcık da olsa özetlemeye, hoş hiç bir makale bilge beyin yazdıklarını tam olarak açıklayıp, ya da şurada böyle oldu diye özetleyemez.

    avından el alan, bir orta çağ abdalı ve tabi usta beni öldürsen ''e'' muhteşem öyküler. okunup okunup hatmedilecek tarzdan. kitap henüz bitmedi lakin alsemender adlı öyküyü çok merak ediyorum. alsemender var olmayan bir çiçek adıymış. bilge beyin var olmayana yazdığı bir öykü.
    0 ...
  14. 20.
  15. --spoiler--
    Deniz, analar gibi, sevdiğini, döl yatağında tutup saklayacaktır, bir daha doğurmamak üzere.
    --spoiler--
    0 ...
  16. 19.
  17. bilge karasu denilen müthiş insanın kitabıdır. masal formunda yazdığı 13 tane masalımsısı vardır ve bunlardan 12 sinde değindiği tüm tema ve imgeler 13. masalda birleşir. her günün saatinin bir masalı vardır ve baktığınızda bu bir güne yayılmıştır. 6. saatin masalı olan dehlizde giden adamda bir yolculuk ve gerçeği aramak için kendisini bu yolculuğa çıkaran 19 yaşındaki bir genç vardır. korkusu ve tutkusu vardır ve budur onu bu maceraya atan. dehlizde ilerler sürekli levhalardan yansıyan ışıkları görür bu "umuttur" gerçeği aramasında ona ilerleme şevki verendir. en sonunda mağaranın sonuna gelir, çıkışı bulur; yalnız bu genç yolun sonunda kör olur. artık başka gözlerle bakacaktır dünyaya ve fakat ışığa çıkmasına karşın hala gerçekliği bulamadığından ölene kadar soracaktır, arayacaktır onu..
    2 ...
  18. 18.
  19. ilk baskısını çok cüzi bir fiyata edindiğim, çok yavaş okuduğum halde neredeyse bitmek üzere olan kitap. metin o kadar garip o kadar içine çekiyor ki, sayfa sayılarına bakmaya fırsatı olmuyor insanın.
    0 ...
  20. 17.
  21. bilge karasu bu kitapta "incitmebeni" hikayesine şöyle başlar ve devam eder;

    "herkesin,
    kim bilir, belki de ancak -çoğu insanın- demeli ya,
    giyinmek için uğraşıp didindiği bir dünyada,
    insanların,
    arkasını kat kat kalınlaştırmak için olmasa bile,
    kış aylarının acı soğuğu estiği zaman sırtını pek tutabilmek için çalışıp yaşadığı bir ülkede
    soyunmaktan başka bir şey dilemeyen bir adamın masalı bu.
    (...)
    insan soyuna soyuna deriye varır, onura öz saygısına varır. bunları yüzmek, koparıp atmak, güçtür ya soyunmayı yürekten benimsemiş kişi, sırası geldiğinde bu son adımı atmayı değer bellediğinde, ölmesini bilir. ne ki, bir tek kez yapılabilecek bu işi, böyle bir eylemin değerini anlayacak kişiler karşısında yapmak ister. yanılır da sırası geldi diyerek, olmayacak yerde girişirseniz bu işe, acı bir masal olur çıkarsınız."
    0 ...
  22. 16.
  23. --spoiler--
    Sen beni
    yaşatabilirsin, diye geçirdim içimden.
    Başı, gene, evet, dedi.
    Ama yaşatmak istemiyorsun çünkü sen
    Başı, evet, ben?.. dedi.
    Sevildiğini bilmek istersin.
    Evet.
    Ama sevildiğinin söylenmesini istemezsin. Beni söylenmemiş bir sevgide
    boğabilirsin.
    Evet.
    Çünkü...
    Çünkü?..
    Bilemiyorum. Galiba... Korkuyorsun.
    Evet.
    Oyunu kestim. Tatsızlaşıyordu.
    Kesmedi o.
    Bekliyorum, dedi, evet...
    Vazgeç, dedim başımla. Başka öksürdü. Kıpırdamıştım. Dondum.
    --spoiler--
    1 ...
  24. 15.
  25. usta beni öldürsen e adlı öykü ile efsaneleşen bilge karasu kitabı.
    cambaz hikayesi çok başarılıdır.
    dil zaten söze gerek yok durumu.
    1 ...
  26. 14.
  27. 13.
  28. bu arada göçmüş kediler bahçesi, bir bilge karasu kitabıdır. demeyi gereksiz görmüştüm. ama anlaşılan o ki çok gerekliymiş.
    1 ...
  29. 12.
  30. masal'ın bir tür olarak sahip olduğu genişliğin, sayısız olanağın okuyucu ile sunulan gerçek arasındaki mesafeyi daha iyi kapattığını göstermesi açısından benzersizdir.

    hikayenin; bazı koşulları yahut da insanların koşullara yapışıklığını gösterme noktasında kimileyin çıldırtıcı bir sebep sonuç ilişkisini zorunlu kılması bir tür olarak masal'ın neden önemli olduğunu da gösterir.

    sokulgan okur bu noktada gerekirse cahit zarifoğlu'nun çocuklar için yazıldığı söylenen masal kitaplarına müracaat edebilir.
    0 ...
  31. 11.
  32. masal'ın bir tür olarak sahip olduğu genişliğin, sayısız olanağın okuyucu ile sunulan gerçek arasındaki mesafeyi daha iyi kapattığını göstermesi açısından benzersizdir.

    hikayenin; bazı koşulları yahut da insanların koşullara yapışıklığını gösterme noktasında kimileyin çıldırtıcı bir sebep sonuç ilişkisini zorunlu kılması bir tür olarak masal'ın neden önemli olduğunu da gösterir.

    sokulgan okur bu noktada gerekirse cahit zarifoğlu'nun çocuklar için yazıldığı söylenen masal kitaplarına müracaat edebilir.
    3 ...
  33. 10.
  34. 10.

    Başkan beni kayırıyordu galiba. Beni en korkulu durumlardan
    kurtarıyor, başkalarını esirgemezken beni elinde tutuyor, vezirliğe doğru
    sürüyordu.

    Alanda oyuncuların sayısı epey azalmıştı. Yarıya inmiş gibiydik.

    Yeşiller direniyor, başarıyla sürdürüyorlardı oyunlarını. Usta
    oyunculardı onlar. Bakışıyorduk onunla. Kollarını açtı, bana doğru uzatır gibi
    yaptı, sonra gülerek yumruklarını sıktı, hızla uyluklarına indirerek çarptı.

    Susamıştım. Hepimiz susamış olsak gerekti. Ama su için çalıştığımızı
    unutamazdık. Oyun bitesiye su yoktu hiçbirimize.

    Oyun üzerine ne biliyorsam ondan öğrenmiştim. Ustam karşımda
    duruyordu. Ama oyunun oynanması üzerine bilgi vermemişti. Satranca çok
    benzeyen bu oyunda taşların, yani bizlerin adı, satrançtaki gibiydi, kurallar
    hemen hemen aynıydı. Bir iki noktada satrançtan ayrılınıyordu. O noktaları da
    Başkan anlatmıştı bu sabah. Ne ki, satranç oynamasını bilip bilmdeiğimi kimse
    sormamıştı. Morların bilmesi gereksizdi zaten. Bir zamanlar biraz oynamış
    olduğum için, oyunu bilmiyorum diyerek işten sıyrılmağa da kalkmamıştım.
    Oynamak istemiştim, başından beri, onu gördüğümden, oyuna katılıp
    katılmayacağımı soruşundan beri.

    Göçme oyunu sözünü o da açıklamamıştı ama. Göçme oyunun oynandığı
    bahçeye Göçmüşler Bahçesi adını bilerek verebilirdim ama o sözü, daha hiçbir
    şey bilmezken uydurmuştum. Sonra başka bir şey geldi usuma o ara. Burası,
    göçmüşlerin bahçesi değildi, göçecek kedilerin çekilip gözden ırak ölmeğe
    baktıkları yeriydi herhalde bu kentin; Göçmüş Kediler Bahçesiydi bu.

    Göz göze geldik gene. Usumdan geçenleri bilirmiş gibi, biraz alaycı
    bir gülümsemeyle, başını "evet" dercesine sallıyordu. Başkan hâlâ düşünüyordu.
    Kendi oyunumu oynamağa başladım.

    Sen beni yaşatabilirsin, diye geçirdim içimden.
    Başı, gene, evet, dedi.
    Ama yaşatmak istemiyorsun çünkü sen
    Başı, evet, ben?.. dedi.
    Sevildiğini bilmek istersin.
    Evet.
    Ama sevildiğinin söylenmesini istemezsin. Beni söylenmemiş bir sevgide
    boğabilirsin.
    Evet.
    Çünkü...
    Çünkü?..
    Bilemiyorum. Galiba... Korkuyorsun.
    Evet.
    Oyunu kestim. Tatsızlaşıyordu.
    Kesmedi o.
    Bekliyorum, dedi, evet...
    Vazgeç, dedim başımla. Başka öksürdü. Kıpırdamıştım. Dondum.

    Ağaçların arasında dönmeden önce bacaklarıma sürünen kediye bile
    bakmadım. Kedi geçti gitti. Açtı; yorgundu belki. Ölmüştür şimdi. Göçmüştür bu
    bahçede.

    Başkan beni unutmuştu. Oysa ben, küçücük piyade
    aşağıları savunuyordu şimdi,
    oysa ben, küçücük piyade, vezirden başkasını düşünmüyordum. Ne yapıp
    edip onu

    Ama... Oyun bitmişti. Bitmişti benden yana. Bir tek adım atmam
    yetiyordu işte. "Ne yapıp edip"in gereği yoktu artık. iyi oyuncu değildim ama
    atılacak adım açıkça ortadaydı. Üstelik, istediğimin gerçekleşmesi bundan
    kolay olamazdı.

    Alanda bir kıpırtı oldu. Nerede, nasıl, bilmiyordum. Bildiğim, sıranın
    bana geldiğiydi.

    Her şey durmuş beni bekliyordu. Ben Başkanın sözünü bekliyordum.
    Başkan başka bir şey söyleyemezdi, besbelli. Her yanım gerilmişti, atılmağa
    hazırdım. Bir adımla vezire çıkıyordum. Yeşillerin veziri ister istemez beniim
    oluyordu ardından...

    Başkan susku içinde düşünüyordu. Bana dikilmiş yeşil gözleriyle
    başını, ilk kez, "hayır" dercesine salladı o.

    Neye hayır?
    Düşündüğüne.
    Gülünç olma, tam bu noktaya geldikten sonra... Seni almamı istemezsin
    elbet, ondan öyle...
    Hayır. Ama...

    Konuşmak istiyordu şimdi. Üstünlük taslamaktan, tepeden bakıp alaycı
    davranarak sırt okşamaktan vazgeçiyor, konuşmak istiyordu. Usumdan geçeni o
    nasıl anlıyorsa, ben de öyle anlamalıydım onun usundan geçenleri. Mor değil,
    Yeşildi anlaşmaya, uzlaşmaya varmak isteyen. Bütün gücümü kullanıp
    anlamalıydım onu.

    Hayır, diyordu, düşündüğün yanlış.

    Birden toparlandım. Beni oyalıyordu. Yapmak istediğimi sezmiş,
    önlemeğe çalışıyordu. Şu anda bir düşmanlık durumu içindeydik.

    Dost olmamış mıydık bugüne dek? Hiç yan yana durmamış mıydık?
    Görüştüğümüz anda büyülemişti beni. Ama ben mi ona yaklaş
    Düşündüğümden vazgeçmek istemiyordum. Ona bakmağı bile bıraktım, yan
    gözle Başkanın ağzını kollamağa başladım. Başkan kararını verdi, ağzını
    araladı.

    Çıkacak sesi beklemedim. Bir tek uzun adım attım. Binlerce insanın
    göğsünden bir körük sesi çıktı.

    Uğultu dindiğinde onun sesini işittim. "Mat" diyordu. Üstümdeki,
    elimdeki demirlerin göğü tutan gümbürtüsü içinde yığıldım durduğum yere.

    Bilge Karasu..
    2 ...
  35. 9.
  36. "Oyun üzerine ne biliyorsam ondan öğrenmiştim. Ustam karşımda
    duruyordu. Ama oyunun oynanması üzerine bilgi vermemişti. Satranca çok
    benzeyen bu oyunda taşların, yani bizlerin adı, satrançtaki gibiydi, kurallar
    hemen hemen aynıydı. Bir iki noktada satrançtan ayrılınıyordu. O noktaları da
    Başkan anlatmıştı bu sabah. Ne ki, satranç oynamasını bilip bilmdeiğimi kimse
    sormamıştı. Morların bilmesi gereksizdi zaten. Bir zamanlar biraz oynamış
    olduğum için, oyunu bilmiyorum diyerek işten sıyrılmağa da kalkmamıştım.
    Oynamak istemiştim, başından beri, onu gördüğümden, oyuna katılıp
    katılmayacağımı soruşundan beri.."

    (arka kapak)
    2 ...
  37. 8.
  38. üslup ve dil dersi için zerrelerine kadar tadılması gereken bir başyapıttır. alsemender i ne açıdan okursanız okuyun, başka bir şey var burada dersiniz.
    2 ...
  39. 7.
  40. içndeki her bir öykünün günün her bir saatine tekabül ettiği bilge karasu metni. dehlizde giden adam, avından el alan, alsemender bu ciltteki okunası öykülerin başında gelir.
    0 ...
  41. 6.
  42. kendi kafamızdan uydurduğumuz bir zaman içerisinde gördüğümüz kedi düşleridir. karasu'nun diğer bütün yapıtlarından daha güçlü bir eserdir. okuduktan sonra uzun bir süre hazımsızlık sorunları yaşatır, diğer kitaplardan soğutarak bünyede doygunluk yaratır.

    bir kedinin gözlerine bakmak gibi, haz ve korkuyu-bilinmezi aynı anda aşılıyor. türkiye'de bunun gibi bir eser ortaya koyulabilmişken hala daha türk edebiyatı'nı yeterince güçlü görmeyenlere açıkçası gülmekteyim.

    şair, şiiri kastetmiş olsa da, diyelim ki, "göçmüş kediler bahçesi bir baş dönmesinden başka nedir ki?!"
    2 ...
  43. 5.
  44. 4.
  45. 3.
© 2025 uludağ sözlük